HAYATI
Divan şairi. Tam adı Nahifi Süleyman Efendi. İstanbul’da dünyaya gelen şairin doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. 1738’de yaşama veda etmiş ve Topkapı dışında bulunan Sarı Abdullah’ın mezarının yanında toprağa verilmiştir. Nahifi’nin dedesi yeniçeri kâtibi Sâlih, babası vâiz Şeyh Abdurrahman Muhyî Efendi’dir. Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin Efendi ile de yakın akraba oldukları bilinmektedir.
Yapıtlarından, Arapça ve Farsça bilgisinden iyi bir öğrenim görerek yetiştiği anlaşılan Nahifi, Hafız Osman’dan hat dersleri almış, talik yazıda çağının usta hattatları arasına girmiştir. Bir yandan hattatlık yapmış, bir yandan önemli devlet görevlerinde bulunmuştur. Elçi katibi olarak iki kez İran’a (Defter Emini Mehmet Bey ile 1697’de ve Mehmet Paşa ile 1700’de), bir kez de Viyana’ya (Silahtar Paşa ile 1719’da) gitmiştir. Viyana dönüşü, dönemin maliye bakanlığı demek olan Şıkk-ı Sani Defterdarlığı görevine atandı, bir süre sonra da kendi isteği ile emekliye ayrıldı. Hamzavi olan şairin, bir ara hacca gittiği, vefat ettiğinde doksan yaşını aşkın olduğu söylenir.
Mesnevi Tercümesi ile tanından Nahifi, çoğu dinsel ve tasavvuf etkisindeki yapıtlarının yanı sıra, aşıkane gazelleri ile de tanınır. Bu tür şiirlerinde yaşanan hayata bağlılık, yeni, yalın ve rahat bir söyleyiş göze çarpar. İmgelerinin inceliği ve lirizm, onun bir duygu şairi olduğunu gösterir
“Dinle neyden kim hikayet etmede
Ayrılıklardan şikayet etmede”
Dizeleri ile başlayan Mesnevi Tercümesi ile günümüzde de değerini korumaktadır. Nahifi, 1712’de başladığı bu tercümeyi 1730’da tamamlamıştır.
ESERLERİ
- Tercüme-i Mesnevi (Kahire, 1852, Amil Çelebioğlu tar. İstanbul, 1962)
- Tahmis-i Kaside-i Bürde (El-Busiri’den çeviri ve üç dilde tahmis, 1880).
- Divan (dinsel ve aşıkane şiirlerini iki ayrı divanda topladı. Nüshaları İstanbul kütüphanelerindedir.)
- Hilyetü’l-Envar (Hz Muhameddin’in görünüşünü ve sıfatlarını konu alır.)
- Mevlid
- Tevhid-i Hak, Fazilet-i Savm
- Âdâbı-ı Tarikat ve Kavâid-i Hakikat
- Risale-i Hıdriyye vd
ESER ÖRNEKLERİ
SÜLEYMAN NAHİFİ DİVANI’NDAN
GAZELLER
GAZEL I
Arz-ı hal eyledim ol afete canım diyerek
Bak benim halime ey şuh-ı cihanım diyerek
Bağdan bağa güzar etmedeyim hasret ile
Kandadır kandadır ol serv-i revanım diyerek
Eyledim yâre Nahifi yine bin arz-ı niyaz
Seni n’eyler göresin ah ü figanım diyerek
Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mahım
Kurbanın olam var mı benim bunda günahım.
GAZEL II
Tasmim-ı dil o serv ile seyr-i Hisaredir
Bir iki gün tevakkufumuz nevbaharedir
Döndüm hilale kaşlarını eyleyip hayal
Cismim nizar eden benim ol mahparedir
İşler gönülde yaresi tir-i nigahının
Saki bizim şikayetimiz hep o haredir
Ahımdan olmadın müteessir gariptir
Ey seng dil meğer ki dilin seng-i haredir
Pinhan değildir iki gözüm raz-ı aşkımız
Bazarımız bizim sen ile aşikaredir
Teşbih-i nakıs oldu sana mahtır demek
Mahın sana müşabeheti istiaredir
Ağyardan ne fa’ide hasıl Nahifiya
Mutlak ümidimiz kerem-i Girgigaredir
MESNEVİ TERCÜMESİ’NDEN
Dinle neyden kim hikayet etmede
Ayrılıklardan şikayet etmede
Der kamışlıktan kopardılar beni
Nalişim zareyledi merd ü zeni
Şerha şerha eylesin sinem firak
Eyleyem ta şerh-i derd-i iştiyak
Her kim aslından ola dur u cüda
Rüzgar-ı vaslı eyler mukteda
Ben ki her cem’iyyetin nalaniyem
Hemdem-i hoş-hal ü bed-halaniyem
Her kişi zu’munca bana yar olur
Sohbetimden talib-i esrar olur
Sırrım olmaz nalişimden gerçi dur
Lik yok destur-ı rü’yet guşa feyz-i nur
Birbirinden can u ten pinhan değil
Lik yok destur-i ru’yet cana bil
Oldu ateş sıyt-ı ney sanma heva
Kimde bu ateş yoğ ise hayf ana
Ateş-i aşk iledir te’sir-i ney
Cuşiş-i aşk iledir teşvir-i mey
Yardan mehcura hem-derd oldu ney
Çak-saz-ı perde-i merd oldu ney
Ney gibi bir zahr ü tiryak olamaz
Ney gibi dem-saz ü müştak olamaz
Ney verir bir rah-ı pür-hündan haber
Aşk-ı Mecnun kıssasın takrir eder
Bi-dilandır mahrem-i esrar-ı huş
Ok zebana müşteri illa ki guş
Gam değildir günler eylerse güzer
Sen heman baki ol ey pakize-ter
Mahiyi bahr olamaz sirab-saz
Ruz-ı bi-ruzi olur gayet diraz
Puhte halin fehm etsin mi ham
İhtisar üzre gerek söz vesselam
Bendini kat’et ol azad ey puser
Ta be-key payında bend-i sim ü zer
Bahrı ifrağ eylesen bir kuzeye
Galib olmaz kısmeti yek ruzeye
Kuze-i çeşm-i haris olsun mu pür
Bi-kanaat olmaz esdaf içre dur
Aşk içinde came kim çak olmadı
Çirk ü hırs u kibrden pak olmadı
Hurrem ol ey aşk-ı şirin-karımız
Ey tabib-i illet-i etvarımız
Ey deva-yı nahvet ü namusumuz
Sensin Eflatun u Calinusumuz
Cism-i haki aşk ile oldu bülend
Kul geldi raksa oldu neşve-mend
Turu pur-nur etdi çün nur-ı lika
Bu haberdir “harre Musa saika”
Ger bulaydım hemden ü demsazımı
Ney gibi ifşa ederdim razımı
Hem-zebanından o kim oldu cüda
Bi-zebandır etse de sıyt u sada
Gitdi gül zevk-i gülistan kalmadı
Bülbül-i nalanda efgan kalmadı
Cümle ma’şuk oldu aşıkdan hicab
Zindedir ma’şuk u aşık mürde-tab
Her kimin aşk ile suz u sazı yok
Murg-ı bi-perdir anın pervazı yok
Akl u huşa yer kalır mı bir nefes
Nur-ı canan olmaya ta dad-res
Karı aşkın meyl-i keşf-i raz olur
Saf olan mir’ata bak gammaz olur
Eylemez mir’at canın keşf-i raz
Safvetinde zengden yok imtiyaz
Zeng ü alayişden olsa ger cüda
Berk ururdu nur-ı hurşid-i Huda
N’ola olsa ziyb-i guş-ı rastan
Oldu vasf-ı halimiz bu dastan
KAYNAKÇA: Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri II (1972), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009), Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul 1942, I, 122, 196-197, 242, 390; Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefâretnâmeleri (nşr. Bekir Sıtkı Baykal)