HAYATI
XVII. yüzyıl divan şairlerinden 1642’de Urfa’da dünyaya geldi. 1712’de İstanbul’da hayatını kaybetti. Karacaahmet’te gömüldü. Asıl adı Yusuf. Urfalı Hacı Gaffarzedeler ailesinden gelir. Çocukluğu ve yetiştirilişi üzerine herhangi bir bilgi yok. Urfa’da iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılıyor. Söylentilere göre önceleri arzuhalcilik yaptı, mutasarrıfın dikkatini çekerek İstanbul’a gönderilmesi öğütlendi. Yirmi dört yaşında İstanbul’a geldi. Muhasip Mustafa Paşa’ya bir şiir sunarak divan katibi oldu. Paşanın maiyetinde Lehistan seferine katıldı. Edirne’de IV. Mehmet’in şehzadeleri için yapılan sünnet düğününde bulundu. Hacca gitti, dönüşünde Paşanın kethüdası oldu. Bir ara kendi isteği ile kethüdalıktan azledildi, ama Paşaya olan bağlılığı onun ölümüne kadar sürdü. Paşanın kaptan-ı deryalık görevi ile saraydan uzaklaştırılmasında ve Mora’ya gönderilişinde yanından ayrılmadı. Ölümü üzerine de İstanbul’da kalmak istemedi. Urfa’nın da bağlı olduğu Halep’e yerleşti, kendisine devletçe sağlanan malikanede oldukça rahat bir yaşam sürdü. Burada evlenen Nabi’nin 1694’te Ebülhayr adından bir oğlu oldu. Yirmi beş yıl kadar Halep’te kaldı. Halep valiliğine atanan Baltacı Mehmet Paşa’nın ikinci kez sadrazamlık görevine getirilmesi üzerine onunla birlikte 1710’da İstanbul’a döndü. Darphane eminliği, başmukabelecilik, mukabele-i süvari gibi görevlerde bulundu.
Nabi, divan edebiyatının hemen her dalında ürün verdi, şiirde yeni bir çığır açtı. İran şairlerinden Saip’in de etkisi ile hakimane denilen hikmet ve darbımesele dayalı bir çeşit düşünce şiirini geliştirdi. Öğreticiliği ilk amaç olarak benimsedi. Sabit, Sami, Koca Ragıp Paşa gibi şairler bu yolda onu izlediler. “Filhakika, Nabi’de ne derin bir hassasiyet, ne de zengin bir hayal vardır; yalnız büyük bir ifade kudreti, çok sağlam ve kusursuz bir lisan, mükemmel bir teknik sahibidir” (Köprülü). Özellikle, toplumsal özü ve öğretici amacı ile divan edebiyatının bu alandaki en önemli örneklerinden sayılan Hayriye adlı yapıtında “hayatı, ıstırapları, haksızlıkları ve sakatlıkları ile terennüm etmiştir” (Abdülkadir Karahan). Osmanlı toplum düzeni düşünsel açıdan onu şiirlerine bütünü ile yansır. Nabi, sanki bu dev imparatorluğun çöküşünü sezmiş, bu çöküşü ve toplumsal bozuklukların yarattığı psikolojiyi dile getirmiş, moral açıdan aksaklıkların düzeltilmesi görevini, bir çeşit düşünsel yol göstericiliği üstlenmiş gibidir. Divan şiirinin gül, bülbül ve kadeh gibi mazmunların çevresinde dönenmesini eleştirirken,
“Baksan ekser suhan-i şair-i ham
Sünbül ü zülf ü mey ü bülbül ü cam
Çıkamaz daire-i dilberden
Hatt ü hal ü leb ü çeşm-i terden
Geh bahara dolaşur geh çemene
İlişür serv ü gül ü yasemene”
ve şiirin amacının okuyanları aydınlatmak olduğunu, bu nedenle de anlama önem verilmesi gerektiğini söylerken,
“Hikmet-amiz gerektir eş’ar
Ki meali ola irşada medar
Söyleme şi’ri tehti manadan
Ağını çekme balıksız madan”
doğruyu bulmak ve göstermek isteyen Nabi ile karşılaşırız.
ESERLERİ
- Divan
- Farsça Divançe
- Hayriyye
- Hayrâbâd
- Surname
- Tercüme-i Hadîs-i Erba’în (Kırk Hadis Tercümesi)
- Tuhfetü’l-Harameyn
- Münşeât
- Zeyl-i Siyer-i Veysî
- Fetih-nâme-i Kamaniçe
ESER ÖRNEKLERİ
NABİ ŞİİRLERİ
I
Yari açtım açıl ey gonce-dehanım diyerek
Bezme geldi gele ey serv-i revanım diyerek
Payine bari bu takrib ile düşsem yârin
Kalmadı ah medet tab ü tüvanım diyerek
Ah bir kerre miyanını alıp aguşa
Sineye çeksem o siminteni canım diyerek
Yar söyletti bana bu gazeli ey Nabi
Söyleye söyleye ey taze-zebanım diyerek
II
Bir devlet için çerha temennadan usandık
Bir vasl için ağyara müdaradan usandık
Hicran çekerek zevk-i mülakattı unuttuk
Mahmur olarak lezzet-i sahbadan usandık
Düştük kati çoktan heves-i devlete amma
Ol daiye-i dağdağa fermadan usandık
Dil gamla dahi dest ü giribanından usanmaz
Bir yar agyar ile gavgadan usandık
Nabi ile ol afetin ahvalini naklet
Efsane-i Mecnun ile Leyla’dan usandık
III
Bahar geldi yine deste cam alınmaz mı
Bu gonceden bu havalarda kam alınmaz mı
Kalur gider mi bize ettiği bu cevr ü sitem
Sipihrden acaba intikam alınmaz mı
IV
Gonce gülsün gül açılsın cuy feryad eylesin
Sen dur ey bülbül biraz gülşende yarım söylesin
Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz
Biz neşatın da gamın da rüzgarın görmüşüz
NABİ DİVANI’NDAN
TEVHİD:
Te’âlallâh zihî divân-tırâz-ı suret ü ma’nâ
Ki cism-i lafz ile rûh-ı me’âli eylemiş peydâ
Zihî hayyât-ı hil’at-dûz-ı bâzâr-ı hakâyık kim
Kad-i ma’nâyı itmiş câme-i terkîb ile ber-pâ
Olup hûrşîd ü mehden mühre-keş evrâk-ı eflâke
Hutût-ı rûz-ı şebden nüsha-i sun’ eylemiş inşâ
İdüp vaz’-ı kalem evrâk-ı hikmethâne-i sun’a
Çeküp müsvedde-i gaybı beyâza eylemiş imlâ
Virüp tertîb eczâ-yı mahâlif-gûne-i kevne
Dü-renge târdan dikmiş ana şîrâze-i ibkâ
Kurup bir bârgâh-ı sun’ lutf u kahrdan memzûc
Virüp ezdâda amîziş komış nâmın anın dünyâ
Yazup redd ü kabûle hüccet itmiş kişverin ta’dîl
Virüp kevn ü fesâda sûret itmiş hükmini icrâ
Virüp hakk-ı sarihin kabz u bast ü mahv ü isbâtın
Adâlet-hâne-i hikmetde itmiş cümlesin irzâ
İdüp dûlâb-ı istiğnâyı gerdân cûy-ı cûd üzre
Riyâz-ı ihtiyâc-ı mümkinâtı eylemiş irvâ
Zihî zât-ı ulûhiyyet mühim-sâz-ı rubûbiyyet
Ki şehristân-ı sun’ında degül bir zerre nâ-ber-câ
Zihî Mübdi’ ki bî-reng-i ‘amâdan eylemiş tasvîr
Hezârân çihre-i rengîn hezârân dîde-i bînâ
Zihî Vâcib ki itmiş mümkinün îcâdını îcâb
Kemâl-i rahmetinden eylemiş ma’dûm iken ihyâ
Zihî Hâlik ki kemter nutfe-i nâçîzden itmiş
Kıbâb-ı bârgâh-ı çarha sığmaz kimseler peydâ
Zihî Râzık ki enbân-ı ademden itmede ihsân
Hezârân tûşe-i şîrîn hezârân ni’met-i ahlâ
Zihî Fâtih ki agsân-ı hafâdan itmede ibrâz
Nikâb-ı berge pîçîde hezârân mîve-i eşhâ
KAYNAKÇA: Kocatürk, V. Mahir (1964), Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: Edebiyat Yayınevi, Kalkışım, Muhsin (1988), Nâbi’nin Tuhfetü’l-Harâmeyn’i Dil İncelemesi, Metin, İndeks, Atatürk Üni., Sosyal Bilimler Enst. Yüksek Lisans Tezi, Erzurum, Karahan, Abdülkadir (1987), Nâbî. Ankara : Kültür Bakanlığı Yay, Karahan, Abdülkadir (1991). İslam-Türk Edebiyatında Kırk Hadis. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yay, Ördek, Şerife (2012), Nâbi’nin Farsça Divançesi, İnceleme- Türkçeye çeviri- Tenkidli Metin-, Nevşehir Üni., Sosyal Bilimler Enst., Yüksek Lisans, Nevşehir.