Warning: "continue" targeting switch is equivalent to "break". Did you mean to use "continue 2"? in /home/turkede/public_html/wp-content/themes/Divi/includes/builder/functions.php on line 5079
Köroğlu Destanı | Türk Edebiyatçılar İnternet Ansiklopedisi
EDEBİYATIMIZDAKİ YERİ

Köroğlu (Doğu Türklerinde Gıroglı şeklinde), hemen bütün Türk kollarında olduğu kadar, Gürcü, Ermeni, Tacik ve Kürtler arasında da birçok sözlü rivayetleri yayılmış olan, nazım ve nesir varyantları sözlü gelenekte hala yaşamakta olan bir Türk destanının adıdır. Tarihi belgelere göre, XVI ya da XVII. Yüzyıllarda teşekkül etmiş, bir “destan dairesi” durumuna gelmiş olmalıdır. Buna göre, tarihi Türk destanları arasında Orta-Türk (Anadolu, Azerbaycan ve Hazar çevresi) alanına yayılmış olanların en sonuncusu ve çağımıza en yakın olanıdır. Şimdiye kadar yapılan derlemelere göre, Anadolu’da yirmi dört, dış Türkler arasında en az kırk epizodun birleşmesinden meydana gelmiş olmalıdır. Gezginci destan anlatıcıları ve şimdiye kadar yayınlanan derlemeler, bu epizodların ancak küçük bir bölümünü verebildiler. Derleyici ve bilginlerin tahminlerine göre, kollar ve varyantların tümünü kucaklayan tam bir Köroğlu Destanı metni 50-60 cilt kadar tutacaktır. Taş basması ve hurufat baskısı, türkülü halk hikayesi düzenindeki halk kitapları yanında, Anadolu’da ve her iki Azerbaycan’da gezgin hikayeciler ve aşıkların dillerinde sözlü gelenek halinde yayılmakta, halk arasında bugün bile sıcak bir ilgi görmektedir.

ESER VE DEĞERİ ÜZERİNE

Köroğlu Destanı araştırıcısı Pertev Nail Boratav’a göre, destan kahramanı Köroğlu ile, 1577-1590 yıllarında Osmanlıların Azerbaycan ve Kafkas Seferilerine katılan halk şairi Köroğlu’nun aynı kimse olduğu artık kabul edilmelidir. Bu halk şairi, yalnız komutanları övmek ve ölümlerine ağıt söylemekte kalmamış, destanın önemli versiyonlarındaki şiirlerin büyük bir bölümünü, mensur metinlerin içine dağılmış şiirleri de söylemiş olmalıdır. Destan kahramanlarının şair olmalarına yalnız bu destanda rastlamıyoruz.

Köroğlu Destanı, bu adın yayılma alanında aldığı biçimlere göre, başlıca iki varyant gruba ayrılmaktadır: Batı Grubu (Türkiye, Azerbaycan ve Kafkasya), onu “kör bir kimsenin kahraman olmuş oğlu” olarak tanıtmakta, Doğu Grubu ise (Özbek, Kazak ve Altay Türkleri), “mezarın oğlu” olarak adlandırmaktadır. Kahramanların serüvenleri de bu iki gruba göre farklı bir düzene girmektedir.

Her iki grup arasında ortak bir kompozisyon biçimi de, Türkmen varyantı olup, Köroğlu ve Guroğlı motiflerini ihtiva etmektedir. Destanın Özbek şekli, kahramanın adını değiştirip zuhurunu başka türlü açıkladığı halde, babasının gözünü kör olarak belirtiyor, yer yer konuyu değiştiriyor. Türkmen dil unsurlarını değiştiriyor, yerli unsurları çoğaltıyor, lakin baş kahramanları Erzurum’dan, Gürcistan ve Dağıstan’dan alıyor. Böylece destanın Osmanlı-Türk şekli, asli olarak iyice beliriyor.

Birçok varyantlar destanın sonunu (ölüm ya da kaybolma), tüfengin icat olmasına bağlamaktadırlar. Bu da şu dörtlükle ifade ediliyor:

Düşman geldi tabur tabur dizildi

Alnımıza kara yazı yazıldı

Tüfenk icat oldu mertlik bozuldu

Eğri kılınç kında kinde paslanmalıdır

Pertev Nail Boratav’ın yeni araştırmaları, destanın teşekkülünü, “Celali Ayaklanları”na bağlamaktadır. 16/17. Yüzyılda Osmanlı merkezi otoritesine karşı Anadolu’da ayaklanan Celali çetelerinden birinin reisini tarihi Köroğlu olduğunu gösteren belgeler ortaya çıkmaktadır. “Bir körün oğlunun kahraman mertebesine yükselmesi” motifi, İran, Kafkasya, Anadolu alanlarında çok eski çağlara kadar gittiği halde, “bizim hikayelerde Köroğlu yeni bir misyonu temsil eder. Bir yandan fakirleri ve köylüleri koruyan, onlara zarar vermekten daima çekinen, hatta çokluk onlara yardım eden, öte yandan padişaha saygı gösteren, mecbur kalmadıkça onunla arayı bozmayan, hatta bazen onun imdadına koşan, fakat valilerin, vezirlerin, sancak beylerinin, yeniçerilerin, bezirganların amansız düşmanı olan bir kahramandır. Bu karakteriyle Celali reislerine benzer. Şu halde onun ve hikayesinin tarihi esaslarını Celaliler ve Celalilik hareketleri arasında aramak doğru olur.

Köroğlu’nun adı, sultanın, 1579-1582 tarihlerinde Bolu Beyi’ne yolladığı müteaddit fermanlarda da zikredilmektedir. Ayrıca Köroğlu adındaki bir saz şairinin varlığını, XVII. Yüzyılın ünlü seyyahı Evliya Çelebi’nin eserinden de öğreniyoruz.

Bu destandaki Köroğlu adının kelime anlamının birtakım eski olaylara bağlanıp bağlanmadığı bilinmiyor. Düşmanı tarafından babasının gözleri kör edilen “Köroğlu”nun lejandları, bizim tarihi destan kahramanı Köroğlu’nun ortaya çıkmasından önce de, aynı alanda mevcut bulunuyordu. Destandaki olayların bir bölümü, Köroğlu serüveninin yürüyüşünü bir dereceye kadar aynı lejantlara bağlar görünmektedir. Fahrettin Kırzıoğlu’na göre, Köroğlu’nun asıl vatanı Horasan’dır. Anadolu Celalileri ile bir ilgisi yoktur. Ona göre Köroğlu:

“Kun yabguları sülalesinden gelme olup, Oğuznamalerde Kara Konuk, Ermenice metinlerde ise başbuğları Mamak’ın adıyla Mamikonyan Satrap ailesi diye gösterilen aile Murat boylarını Sasanlı İran’a karşı korumuştur. İşte bu aile, Arapçayı ve Yukarı Aras boyunda da hakim olmuş ve sonraları Karakoyunlu Türkmenleri olarak ortaya çıkmıştır. V. Yüzyıldan başlayarak Ortodoks Bizans’a ve zerdüşti mezhebindeki Sasanlara karşı Gregoryen mezhebindeki kılıcı olarak kurtarıcılığını yapan bu ailenin destanı, bugün, bütün Ön Asya Türklüğüne yayılmış olan Köroğlu destanları halinde yaşamaktadır. Bu yüzden halk arasında Köroğlu’nun yeri hep Yukarı Aras üzerinde ve en çok Kars ilinde gösterilmektedir”.

Halbuki Pertev Naili Boratav’ın, doğrudan belgelere dayanarak ve destanın yapısına bağlanarak ortaya koyduğu görüşler bunun tam karşıtıdır. Destandaki eski motif ve varyant kalıntılarını her zaman eski çağlara ve tarihi ilişkilere bağlamak mümkündür. Ama burada söz konusu olan destanın tarihi bir öze bağlanarak, belli bir coğrafya alanına yerleşerek tarihi kişiliklerin çevresinde yeni bir “destan dairesi” haline gelmesidir.

Boratav, Köroğlu Destanı’nda üç önemli faktörün bir arada bulunduğunu söylemektedir: “Adı, şair oluşu ve Osmanlı ordusundaki hizmetinden eşkıyalığa geçiş şeklinde görülen haydutluk serüveni.”

Varyantların çoğu, Köroğlu’nun hayatını, ana çizgileriyle anlatmakta birleşiyorlar:

Bolu beyi at meraklısıdır. Seyisi Yusuf’u, güzel ve cins at aramaya gönderir. Yusuf, gezer dolaşır, uygun bir şey bulamaz. Fırat suyundan çıkıp bir kısrağa aşan aygırdan olma, gösterişsiz bir tay bulur, ama bu tay ileride Kırat haline gelecektedir. Bey, tayı görünce hiddetlenir, Yusuf’un gözlerini oydurur, tayı de vererek kovar. Yusuf, köyüne döner, oğluna başına gelenleri anlatır. Öç almaya karara vermiştir. Bir yandan tayı, bir yandan da oğlu Ruşen Ali’yi eğitip yetiştirir. Bir gün baba ve oğul, Bingöl Dağlarından gelecek üç sihirli köpüğü, Aras boyunda beklerler. Bu köpükleri içince Yusuf güçlenecek, gözleri de açılacak, Bolu beyinden öcünü alacaktır. Köpükler gelince, oğlu babasından önce davranıp köpükleri içer. Bunun üzerine babası, oğluna öcünü almasını vasiyet eder, ölür. Bu üç büyülü köpük, Köroğlu’na ebedi hayat, yiğitlik ve şairlik niteliklerini kazandırır.

Bundan sonra Ruşen Ali, yeni adı ile Köroğlu, Çamlıbel’deki bir kuleye çekilir. Kendisi gibi baş kaldıranları çevresinde toplar. Her yana ün salar, kasabaları yağmalar, orduları bozar. Fakirlere ve köylülere para dağıtır. Susuz köylere su getirir. Kasapbaşı’nın oğlu Ayvaz’ı kaçırır, evlat edinir. Bir başka akında Bolu Beyi’nin kız kardeşi Döne Hanım’ı kaçırır, onunla evlenir. Barışta bir derebeyi gibi hüküm sürer, seferde padişaha ordusu ile yardım eder.

Bütün bu olayların her biri, savaş arkadaşlarının, oğlunun, basılan kasabanın, kaçırılan dilberin adını taşır. Ayrı bir kol olur.

Sonunda tüfek icat olup, eski feodal töreler bozulunca, Köroğlu, kendi çağının kapandığını anlar. Bir gün beylerine artık dağılmalarını söyleyerek kırklara karışır. Daha önce de Kırat’ı sır olmuştur.

Batıda yayılan şekil yalnız Köroğlu’nun babasının gözlerinin kör edilmesini bildirirken, Doğu’daki şekiller bunu anlattıktan sonra, başka ayrıntılara da giderler. “Guroğlu” adını da açıklarlar. Böylece varyantlardan biri, Köroğlu’nun büyük babasının seçkin bir kabile reisi olan Tulebay tarafından esir edilmesiyle başlar. Türkmen hanı, rakibinin karısını kaçırır ve onu kendisine evlat edinir. Tulebay’ın oğlu Ravşan (Ruşe) daha sonra hanın düşmanları tarafından yakalanır. Götürüldüğü yerde seyis olarak hizmet eder. Bu görev, diğer varyantlarda olduğu gibi, bir at yüzünden gözlerinin kör edilmesine kadar sürer. O da kaçar. Geride kalan hamile karısı ölür. Bir çoban, kadının mezarında bir çocuk bulur. Bu oğlana “Guroğlı” adını verirler. Yiğitliği, o ülkenin hükümdarının hoşuna gitmediğinden, babası Ravşan’ın yanına kaçar. Ve sonunda Çamlıbel ülkesinin beyi olur. Bunu ardından Guroglı’nın evlatlığı Avaz’ın hikayesi (Osmanlı varyantlarında: Ayvaz) “Avaz-Han” başlığı altında gelmektedir. Bu da destanın bir epizodudur. Avaz, Guroğlu’ndan kırk anahtar alır, saraydaki kırkıncı kapıyı açmayacaktır. Lakin bunu yapar ve orada “Gül-i Hiram” adındaki dilberin resmini görür. Babasının haberi olmadan bu kızı aramaya çıkar. Sevgilisini alıp geriye dönerken, kızın babası ile karşılaşır. Çarpışmadan Avaz yaralanır. Gül-i Hiram, babasına karşı savaşa devam eder, Guroğlu, onun yardımına gelinceye kadar bu sürer. Kazandığı zafer sayesinde sevgililer buluşur.

Batı varyantlarındaki düzene karşılık, burada aşikar olarak, kahramanların “soylulaştırıldığını” görüyoruz. Eski bir haydut burada şerefli ve soylu bir aile köküne bağlanmakta ve hükümdarın sadik vassali haline gelmektedir. Ama bütün bu mahalli değiştirmeler yine de yüzeyde kalmaktadır. Kollarında daima Köroğlu-Guroglı’nın popüler özellikleri oraya çıkmaktadır: Korkusuzluk ve kurnazlık, serüvene düşkünlük ve kadın sevgisi, dağa çıkmışların haksızlıkla savaş konusundaki onur telakkisi.

Köroğlu, sultanlara ve beylere karşı çıkan, onları yenen bir kahramandır. Ünü öylesine yayılmıştır ki, bütün ülkelerin en yiğitlerini bile aşmıştır. Gözü pek yiğitler ona katılmak zorunda kalmışlardır. Genç kızlar, onu ve keleşlerini düşlerinde görür olmuşlar. Bunların arasında epik kılıkta yer alan bir de Keloğlan vardır. Adi halk tabakasından geldiği halde, beyler katına yükselmiştir. Bu da, “Çamlıbel eşitliği ve adaleti”nin sayesinde olmuştur.

KÖROĞLU DESTANI’NIN BUGÜNKÜ DURUMU

Köroğlu destanı’nın Türkiye varyantlarından başka bugün artık Azeri, Türkmen, Özbek Karakalpak varyantları da belirlenmiş ve yayınlanmıştır. Üstelik aynı alanlardan derlenmiş, yabancı dildeki Batı varyantları arasında, Gürcü, Ermeni, Kürt ve Tacik varyantları da bulunmaktadır. Bu destan üzerinde yapılan derlemeler ve araştırmalar da gittikçe genişlediğinden, mukayeseli yoldan yeni bir ortak metin de artık imkan dahiline girmiştir. Son yıllarda Azerbaycan’da halk şairlerinin dilinden yapılan geniş ölçüdeki derlemelerin de bu işe yardımcı olacağı da düşünülmemektedir.

Bugün elimizde, Pertev Naili Boratav’ın, 1931 yılında hazırladığı bir kitap ve içindeki araştırma ve metinler bulunmaktadır. Bizdeki ve dışarıdaki bilgiler ve metinleri derleyen, daha çok Maraş Rivayeti’ni veren bu kitabın artık yenilenmesi gerekmektedir. Aslında sayın araştırmacı daha sonraki yıllarda, bu konudaki bilgileri derlemek işini sürdürmüş, araştırmaları da geliştirmişti.

Köroğlu metin derlemelerinin en zengin varyantlarının Azerbaycan’da bulunduğunu, Türkiye’deki derlemelerin azlığını, hele sözlü geleneğin çok canlı olduğu Doğu Anadolu metinlerinim bir an önce derlenmesi gerektiği de dile getirilmektedir.

KÖROĞLU DESTANI’NDAN ÖRNEKLER

I

Seferim var Gürcistan’a
Benim ile eşen gelsin
İnmesin namerd meydana
Candan serden geçen gelsin
*
İçtiğimiz arslan kanı
Yediğimiz süleymani
Kılınç kabzasından kanı
Şerbet edip içen gelsin
*
Kulak tut merdin sözüne
İnelim meydan düzüne
Ecel gömleğin özüne
Kend’eliye biçen gelsin
*
Köroğlu bir genç arslandır
Dört bir yanı dost düşmandır
Döğüş bir düğün bayramdır
Candan serden geçen gelsin

II

Yürün beğler korkman gününüz doğdu
Alın kaleleri burçları şimdi
Bir savaş idelim şu Acem ile
Basın derelere leşleri şimdi
*
Yürün beğler yürün bade içelim
Girelim meydana candan geçelim
Çalalım kılıncı kanlar saçalım
Taş taş üstü koyman burçları şimdi
*
Yürün beğler yürün şadlar kuşanın
Kılınç çekin düşmanlara döşenin
Başın kesin beğler ile paşanın
Durman hemen çekin göçleri şimdi
*
Yürün beğler nettin kestiğim başı
Yedi bin pehlivan bir de binbaşı
Diri tutun gelin yedi kardaşı
Ben elimle kesem başları şimdi
*
Yürün beğler bahar geldi yaz oldu
Bülbül diye beslediğim baz oldu
Köroğlu der bu kumanda az oldu
Ayırın bedenden başları şimdi

III

Yiğitler silkinip ata binende
Derelerde bozkurtlara ün olur
Yiğit olan döne döne döğüşür
Kötüler kavgadan kaçar don olur
*
Yiğit cıdasını almış atıyor
Ak elleri kızıl kana batıyor
Bir kötü kavgadan dönmüş kaçıyor
Kaçma kötü kaçma şimdi hun olur
*
Bir yiğit cidasın almış eline
Başını koymuş da yiğit yoluna
Kalkan paralana zırhlar deline
Kanlı gömlek koç yiğide don olur
*
Köroğlu çağırır figan ağıtlar
İman ehli birbirini öğütler
Boydan boya demir donlu yiğitler
Vurur cıdasını kahraman olur

IV

Yine yiğitlerim düştü yadıma
Ağalar ağası yanımda gerek
Bir büküşte yedi geyim nal kıran
Koçak Demir’coğlum yanımda gerek
*
Padişah suratlım kolu beratlım
Çentiyan kılınçlım desti kuvatlım
Böbür arslan huylum kapan sıfatlım
Köse Kenan Emmi’m yanımda gerek
*
Kimsenin halinden sorup da bilmez
Padişahtan ferman gelse dinlemez
Yüz bin ordu olsa saygısı olmaz
Şimdi Koca Arap yanımda gerek
*
Derya ata biner demir donludur
Meydana girende arslan canlıdır
Özü bir han oğlu İsfahanlıdır
Şimdi Koca Beğ’im yanımda gerek
*
Ah edüben bu zevkimi arttıran
Öz özüne bir Haleb’i batıran
Beş dünya güzelin seçip getiren
Şimdi Celal Beğ’im yanımda gerek
*
Gürcistan elinden amana kaldı
Şam ile Halep’ten bir şikar aldı
Aslı Polat oğlu Mısır’dan geldi
Bıyıklı Yusuf’um yanımda gerek
*
Kılınç çekip ordulara saldıran
İran Şahın bayrağını indiren
Şeşper atıp bedenleri böldüren
Kizir Mustafa Bey yanımda gerek
*
Köroğlu’nun zındanda sıkıldı canı
Ayvaz’ı görmesem olurum deli
Çiğni hezaranlı desti cidalı
Güzel İsa Balı’m yanımda gerek

V

Merd dayanır namerd kaçar
Meydan gümbür gümbürlenir
Şahlar şahı divan açar
Divan gümbür gümbürlenir
*
Yiğit kendini övende
Oklar menzili dövende
Kılınç kalkana değende
Kalkan gümbür gümbürlenir
*
Ok atılır kalasından
Hak saklasın belasından
Köroğlu’nun narasından
Dağlar gümbür gümbürlenir

VI

Yiğit olan gümbür gümbür gürlesin
Yiğidi doğuran ana bin yaşa
Ak gövdede kızıl kanlar şorlasın
Yiğidi doğuran ana bin yaşa
*
Davlumbazlar yiğde yeğde vuranda
Çarhacılar sağlı sollu dönende
Eğri kılınç ak gövdeyi bölende
Yiğide doğuran ana bin yaşa
*
Gele beğler cenge harbi çalınsın
Çamlıbel askeri ayrı bölünsün
Gece gündüz darbı meydana kurulsun
Yiğidi doğuran ana bin yaşa
*
Asıl koç yiğitler pusuda saklı
Belleri kılınçlı eli mızraklı
Hep şahin bakışlı arslan sıfatlı
Yürü kan içenler hep binler yaşa
*
Köroğlu der bugün burada duralım
Sabah olsun darbı meydan kuralım
Akan kandan kızıl şarap vuralım
Yürü Deli Hoylu’m sen binler yaşa

VII

Tan yeri atmadan şafak sökende
Düşmanın üstüne hörelendi
Düşman kalkan alıp kılıç çekende
Yiğit on beş yerden yaralandı
*
Habar aldım ağasından kulundan
Doyuk oldum akçasından pulundan
Hey ağalar akan kanın alnından
Altımızda kırat kınalanmalı
*
Köroğlu der mırza gele han gele
Ben isterim günde yüz tufan gele
Derelerden oluk oluk kan gele
Sele düşüp gövde kürelenmeli

VIII

Ay yansın ağalar güneş tutulsun
Parladı parladı çalın kılıncı
Oklar gıcırdasın ayyuka çıksın
Mevla’m aşkına basın kılıncı
*
Durmayın orada kargı kucakta
Dolansın yiğitler köşe bucakta
Bir savaş edelim kelle kucakta
Şehitler aşkına çalın kılıncı
*
Koç yiğitler haykırmalı dev gibi
Düşman kanı devrilmeli dağ gibi
Dest vurup avını almış bey gibi
Haykıra haykıra çalın kılıncı
*
Koç yiğitler düğün bayram eylesin
Küheylan kişnesin aygır oynasın
Kazanlarda adam kanı kaynasın
Esir etmek yok ha çalın kılıncı
*
Yürü yiğit beğler namımız kalsın
Kelle getirenler bahşişin alsın
Öldürün atları hep yaya kalsın
Yaya kalana da çalın kılıncı
*
Koç Köroğlu girdi meydan almaya
Nara vurup düşmanına dalmaya
Yemin ettim yedi derya dolmaya
Doldurun denizi basın kılıncı

IX

Yürün arslanlarım savaş edelim
Buna kavga derler bey ne paşa ne
Haykırıp haykırıp kelle keselim
Seyreyleyin el’ayağı şaşana
*
Yürün beğler cenge harbi çalınır
Eyi kötü bu meydanda binilir
Kılınç değer adam iki bölünür
Nusrat bizim beyler neci paşa ne
*
Gürzün kösteğini kola takmalı
Arap atı sağa sola yıkmalı
Kargılar mızraklar birden kalkmalı
Fırsat vermen arap atlar kaşana
*
Köroğlu der durman eden cengimiz
Bunda belli olsun yiğit kangimiz
Üç saat sürmeli burda hengimiz
Tarih yazın şu dağlara nişane

X

Geli Hoylu’yu soyalım
Güllap suyuyla yuyalım
Mezara nasıl koyalım
Gelin ağlaşak Hoylu’ya
*
Hoylu değil bu bir kale
Seyret başa gelen hale
Gitti arslan gelmez yola
Gelin ağlaşak Hoylu’ya
*
Hoylu’nun silahın satın
Üstüne kubbeler çatın
Hoylu’yu şehide katın
Gelin ağlaşak Hoylu’ya

XI

Gele Zor Bezirgan beri gel hele
Bir kule yaptırak baş baş üstüne
Seçilsin yiğitler seninle bile
Dolmalı deryalar leş leş üstüne
*
Gele Dağıstanlı Hasan’ım gele
İniver meydana dev gibi mele
Hoylu’nun dadını acap kim ala
Komayın bu şehri taş taş üstüne
*
Gele Deli Hasan in bu meydana
Ejderhalar gibi ateş saçsana
Bu Acem’i vurup öte geçsene
Doldur dereleri leş leş üstüne
*
Gele Demircioğlu ne durdun orada
Tenbihe hacet mi sen gibi merde
Hoylu Beğ düşürdü beni bu derde
Birkaç kale yapın baş baş üstüne
*
Gele Han Ayvaz’ım bade içelim
Koç yiğide kanlı gömlek biçelim
Hoylu ölmüş candan serden geçelim
Keselim Acemi baş baş üstüne
*
Gele cümle leşker beri gel beri
Koyalım bu yola can ile seri
Çamlıbel Dağı’na dönmezem geri
Kalırsa bu eller taş taş üstüne
*
Ben de Köroğlu böyledir emrim
Gün doğandan gün batana kararım
Bugün bu meydana ben de inerim
Şöyle bir cenk edek yaz kış üstüne

XII

Sana bir sözüm var Koçak Ayvaz’ım
Bir kulumuz tutulmuştur eldedir
Eğerlen Kırat’ı alın getirin
Ağam gelir deyü gözü yoldadır
*
Cıda değsin koçaklarım uyansın
Ak bilekler kızıl kana boyansın
Demirc’olum bugün harbe dayansın
Darbı ceset hem kuvveti koldadır
*
Köroğlum görmüştür kara düşünü
Kadir Mevlam ihsan etsin işini
Herkes ata binsin seven başını
İmdat gelür deyü gözü yoldadır

XIII

Hemen Mevla ile sana dayandım
Arkam sensin kalam sensin dağlar hey
Yoktur senden gayrı kolum kanadım
Arkam sensin kalam sensin dağlar her
*
Yüce yüce tepesinden yol aşan
Gitmez oldu gönlümüzden endişen
Mürüvvetsiz beğden yeğdir dört köşen
Arkam sensin kalam sensin dağlar hey
*
Hep sınadım Osmanlı’nın alını
Bulamadım hergiz gönlüm alanı
Anıcağız sevdiğim halını
Arkam sensin kalam sensin dağlar hey
*
Köroğlu der tepelerden bakarım
Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim
Bunca yıldır hasretini çekerim
Arkam sensin kalam sensin dağlar hey

XIV

Benden selam eylen Bolu Beyi’ne
Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi
Muhabbeti düştü canım evine
Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi
*
Eğerleyip Kırat’ıma binmeden
Alayları bölük bölük bölmeden
Bolu şehri ateşlere yanmadan
Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi
*
Şimdi Kırat’ıma binmeden
Karadeniz gibi kaynar coşarım
Sinesine eğri kılıç döşerim
Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi
*
Gürzün kösteğini kola takmadan
Koç Kırat’a sağa sola yakmadan
Bolu şehrin ateşlere yakmadan
Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi
*
Ben de Köroğlu’yum yolum salasın
Koç yiğide arzettirem sılasın
Depretmeden demir yayın cıdasın
Oğlum Ayvaz seni göresim geldi

XV

Benden selam olsun Bolu Beği’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar sada verip seslenmelidir
*
Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfenk icad oldu mertlik bozuldu
Eğri kılınç kında paslanmalıdır
*
Köroğlu düşer mi yine şanından
Çoğunu ayırır er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır

KAYNAKÇA: Boratav, Pertev Naili (2009). Köroğlu Destanı. İstanbul: Kırmızı Yay. Boratav, Pertev Naili (2011). Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği. (hzl. M. Sabri Koz). İstanbul: Tarih Vakfı Yay. Öztelli Cahit (1984). Köroğlu, Dadaloğlu, Kuloğlu. İstanbul: Özgür Yayın-Dağıtım. Sakaoğlu, Saim (1989). “Türk Saz Şiiri”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk Şiiri). 445-450: 127-129. Yakıcı, Ali (2007). “Halk Anlatılarında Yer Alan Köroğlu Tipleri ve Âşık Köroğlu’nun Bu Tipler Arasındaki Yeri”, Milli Folklor. 76: 113-123.

 

 

Paylaş