HAYATI
Şair. 1970 yılında Çanakkale, Gelibolu’da dünyaya geldi. Orta ve lise eğitimini Darüşşafaka Lisesinde tamamladı. Üniversiteyi ise İzmir’de okudu. Eğitimini tamamladıktan sonra İzmir’de çeşitli sanat kuruluşlarında görev aldı. Yazı hayatına lise yıllarında başlayan Altay Ömer Erdoğan, 2003 Ali Rıza Ertan Şiir Ödülünü ve Hasan Bayrı Şiir Yarışması Birincilik Ödülünün sahibi oldu.
ESERLERİ
Şiir:
- Kent Düellosu (1996)
- Taş(ra) Baskısı.
ESER ÖRNEKLERİ
DAĞI ISIT! KENDİNİ ISIT! ISINAN NE VARSA BİZDENDİR
sen portakaldan denize bakan bir yoksulluksun Akdeniz’in göbeğinde
acemi bir yüzle gülümseyen virgüllerin de dostusun
bir sevişmenin en yırtılan yerisin sen, güneşe vurulursun
körlükler yürürlükte tarihin gümüş asmalarında
coğrafyaya şaraplar döküyor el yordamıyla arzu,
ve uçurum unutturuyor düpedüz korkak olduğumuzu
çiçekler çoktan bırakmış yasta ve zifafta kanamayı
bir şarkıya dolanıyor çöl ve hançer, bin parçaya çelik saat
iki geçimsiz kardeş gibi uzak, iki iliksiz düğme gibi rahat
sen akşamın kahrında çoğalan bir çığlıksın tüm denizlerin kıyısında
konuşkan bir yaranın önsözüsün, ayrılık içip mutluluk kusan
ırmağın coşkusunu, yüksek tepelerin kibrini kuşan
haydi dağı ısıt, kendini ısıt, ısınan ne varsa bizdendir
yok yeni bir aşka başlamanın geçerli tek nedeni
sıfatlarımı geç, zakkumdan say beni
KENT DÜELLOSU
aşk işgüzardır, söz de…
tozlanmış bir filika gibi Zaman’ın koynunda
nereye yakışsam çamaşırcı kadınlara kıskanç
tornacı bir meyhanede bıraktığım akşamlar!
alkışlar kendiliğinden sarhoştu tüm ayakaltılara
onlar da taşıyorlardır bir şeyleri bir ötekine
kimsesiz romanlarda… aylak fırtınaları… sıska yalnızlıklara
kim bir ayı bunalttı sorusuz bir çocuk kadar
bir çocuk kadar kim çalabilir yüzümüzü
buruşturulabilir bir merdivenden kuşkulanan ne
öylesi bir alışkanlığın nasılına karışmayan
ben çiçek adlarından sözlük yaptım harami kaçışlara
siz de siz de bir saksıya gömün aşkınızı
daralan yollardır gündelik aldanışlarımıza
ben çarşaflara teyellenmiş gururlara düşmanım
bir iç çekişin hesabı yapılmaz
söz işgüzardır, aşk da…
neden hâlâ yırtılmaya eğimli bir gömlek isteriz
ve koşulsuz sevişiriz argosu eksik kadınlarla
UÇURUMUN YALNIZ YÜZÜNDE
maske yalnızlığı bu bizimki,
çevre denizlerden balık kokusu, korsan mavisi takıştıran
biraz solan bir çiçek, biraz açan bir dize,
hayli bizden önceki, hayli tutunmuş ve biraz somurtkan
bayılıyor çarşafı yorganı Dante ile Beatrice’e
sonra bozlakla misket arasında nice nice kamyonlarla
uğradığı her eve biraz Çalıkuşu, biraz Picasso laciverti aşılıyor
yeniden yeniden tutuluyor aynadaki aya
kırlangıçlar, sukuşları, karabataklar üleşiyor, roller ve kuşatmalar kitabından
“sırası gelmişken”i oynuyor, beklerken
bekleyişleri derinleştiren bir kuyu, bir elinden tutuyor
yanıtsız sorular terkisinde ünlemler konduruyor sokak başlarına
acıyla karanfil, dostluk anımsatan tiradlardan,
ama sizi hep ben öldüm satır aralarında
ama siz hep o konuşkan sözlüğün ikiziydiniz,
kekemeydiniz yaşanmamış mutluluklardan
“kuşağımın sancısıyım,
Mardinkapı hancısıyım” yazılı bir duvardan
çokça bir çocuk sorusuyla yılkılanan tasası geçmişimin,
sizinle her çoklukta azdık, azlığımızın coşkusuydu yürümek
yürüdükçe bir okyanus yıkardı yüzümüzü, yıkılan atlasın terzisiydi zaman,
kırık zarlarla başlamıştım oyuna
yitirmek umrunda olmayan göçebeler gibi kördüm,
sahipsiz bir kitabın karasında gölgesiyle dans eden bu provada
alışkanlıkları sonuçlara bağlayan ne kördüğümler gördüm
uçuruma biz yakıştırdık tüm sıfatlarını
oysa molalardan alınacak çok ders vardı
kanatlarında masum ve ikircikli bir aşkı başka aşklara uçuran
şimdi kırılıyor bir öksürük alfabesiyle tüm harfler,
bir de paylaşamadığımız korkularımızdan sorumluyuz
bizden hesap sorarken tutku vebasına tutulmuş saatler
bu yalnızlığın tarihi çok eskidi
bozuk plakları güncellleştiren bir şifre gibi boynumuzda
giyotin acısıyla mayalanan şaraplar, şarabi mutluluklar eğiren
bir tadı vardı tüm yaşadıklarımızın;
uçurum bize kendini verdi.
KAYNAKÇA: https://www.biyografya.com/biyografi/6010