HAYATI
Gazeteci ve yazar. 13 Nisan 1948 günü Tokat’ın Niksar ilçesinde dünyaya geldi. Nuriye Hanım ile çiftçi İbrahim Zelyut’un oğlu. Ortaöğrenimini Tokat Öğretmen Okulu’nda tamamladı. Trabzon Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi (1970). Ortaokul ve liselerde Türkçe, edebiyat öğretmenliği yaptı. 1979’da yayımlanan Sonsuz Yarım Gün adlı yapıtı nedeniyle hakkında açılan davada bir buçuk yıl hapis, dört ay sürgün cezası aldı (1981). Cezaevinden çıktıktan sonra gazeteciliğe başladı (1983). TYS üyesi. İstanbul’da yaşıyor; evli, bir çocuk babası.
İlk yazısı 1968’de, Trabzon’da yayımlanan Kıyı dergisinde yer aldı. Yelken, Yansıma, Güney, Köken, Yeni Toplum, Yeni Ortam, Cumhuriyet, Türk Dili, Yazko Edebiyat, Akşam, Güneş gibi dergi ve gazetelerde yayımlanan yazılarıyla tanındı. Özellikle 1974’te Yeni Toplum’da yer alan “Türk Kültürünün Kaynakları” gibi araştırmalarıyla dikkati çekti.
Ödül: 1976’da Hacıbektaş Belediyesi Hacı Bektaş Ödülü; 1983 TDK Cumhuriyetin 50. Yılı İnceleme Ödülü.
ESERLERİ
İnceleme-Araştırma:
- Halk Şiirinde Gerçekçilik, Ank.: Ayko, 1982
- Osmanlı’da Karşı Düşünce: Düşünceleri Nedeniyle İdam Edilenler, İst.: Alan, 1986
- Halk Şiirinde Başkaldırı, 1989
- Öz Kaynaklarına Göre Alevilik, 1990
- Aleviler Ne Yapmalı, 1993
- Alevi-Bektaşilerde Mizah, 1994
- Siyaset ve Din: Muaviye’den Erbakan’a, İst.: Yön, 1996
- Hacı Bektaş Veli, (broşür) 1990
Çocuk Kitabı:
- Yabancılar, İst.: ABeCe, 1979
- Uzayda Savaş, İst.: AbeCe, 1980
- Geçmişe Yolculuk, İst.: Bilge, 1983
Destan:
- Sonsuz Yarım Gün, İst.: Mekin, 1979
ESER ÖRNEKLERİ
BİR MASAL ANLATMAK’TAN
Ve güneşi görürüz. Çok kimse, hele çocuklar güneşi görünce şaşırırlar. Çünkü çoktan unutmuşlardır onu. Sonra soğuk mu soğuktur.
Güneş görünür görünmez yeryüzü tütmeye başlar. Karların içinden fışkıran yakıcı buharlar tepeyi zindana keserler. Üç gün üç gece sürer bu. Sonra bir sabah bu sis de çekilir gider.
Ve otları görürüz. Otlar, çiçekler karın altında büyüyüp gelişmişlerdir. Çalılar yapraklanmış, ağaç dalları yarılıp yeni dallar çıkarmışlardır. Altı, yedi ay nerede, nasıl yaşadığını bilemediğimiz bütün hayvanlar… böceği, kurdu, kuşu… toprakta, ağaçtadır artık. Ahırdaki hayvanlarla başedemezsin. Yularlarını koparıp dışarıya çıkmak, otlamak isterler. Otlamak isterler ya şimdi her şey açdır. Kurt aç, kuş aç, toprak aç, ot aç… Bu yüzden hayvanlara çok iyi bakmak gerekir.
Sözümü kesmeyin de beni dinleyin. Hem ağzım kurudu. Surdan koyu bir yoğurt çalkaması versene gelinim. Ölmüşlerin sulanmış olur.
Ne diyordum? Heee! Kurda kuşa karşı hayvanları korumak gerekir. Eski bir tüfeğim olduğundan ve de çok iyi atıcı olduğumdan dolayı her yıl hayvanları bana güttürürlerdi. Niksar Ovası’na geldiğim seneydi. Sığırları çayıra vurdum, tüfekte şişen mermiyi çıkarmaya uğraşıyordum.
Gelinim, salla şu çocuğun beşiğini de sustur hele. Ne dediğimiz anlaşılmıyor. Susmuyor mu? Öyleyse karnı açdır. Memesini ver de sesi dinsin. Yoksa bana ne anlatacağımı unutturuyor. Neyse biz yine eski sözümüze dönelim. (…)
KAYNAKÇA: TDE Ansiklopedisi (c. 8, 1976-98), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TBE Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).