HAYATI
Şair ve çevirmen. 23 Ağustos 1958 günü Kırşehir’de dünyaya geldi. Bazı yapıtlarını A. Tekin imzası ile kaleme aldı. Kırşehir Gazi İlkokulunu (1970), Polatlı Ortaokulunu (1973), Ankara Gazi Orman Çiftliği Lisesini (1976) bitirdi. 1984 yılında Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Fransa’da Rouen Üniversitesinde “Fransız Direniş Şiiri 1940-1945” konulu yüksek lisans tezi (1988) hazırladı. Çalışmalarını ve yaşamını 1988 yılından sonra Fransa Bordeaux’da sürdürdü.
Aytekin Karaçoban’ın Yeni Türki başlıklı ilk şiiri 1984 yılında yayınlandı. sonraki yıllarda ürünleri Akdeniz, Dize, Düşlem, Edebiyat ve Eleştiri, Edebiyat 81, İzlek, Kavram ve Kargaşa, Poetik’us, Promete, Sanat Rehberi, Sombahar, Su, Şiirlik, Türkiye Yazıları, Yapıt Pencere, Amida, Şiir Odası, Yarın, Yazın, Yeni Biçem, Yeni Türkü gibi pek çok dergide yer aldı.
ESERLERİ
Şiir:
- Ben Gülün Kardeşiyim (1988)
- Pablo Neruda’yla Söyleşi (1995)
- Anlık Görüntüler (1998)
- Kavuşma Tadında (2000).
Çeviri:
- Kürtler ve Kürdistan (Joyce Blau’den, 1994)
- Bir Kürt Olarak Yaşamım (Nureddin Zaza’dan, 1994)
- Folklorları Işığında Kürtlerin Ruhu (Thomas Bois’ten, 1994)
- Pablo Neruda (Volodia Teitelboim’dan, 1999)
- Külü Yok Belleğin (Charles Dobzynski’den, 1997)
- Evrensel Şarkı (P. Neruda’dan, 2006).
ESER ÖRNEKLERİ
ANLIK GÖRÜNTÜLER’DEN
***
Kör bir ırmağın yordamlayarak yürü-
düğü yerde şevke gelen toprak yay-
dıkça yayıyor imparatorluğunu. Ateş-
li isteğim hızını yenemeyen bir dalga-
nın kend i üstüne yıkılması gibi yığı-
lıyor üstüme. Sevgilimin apışarasına
dokunduğumda ülkesiz rüzgarlar çev-
rintisine kapılışım, bozkırda pişen
bir üzüm gibi tadımdan çatlayışım
kıllarından kılcal damarlarıma akın
ediyor. Başım dönüyor, başım dönü-
yor. Boşluğa gömülüyorum titreme-
lerle.
***
Gündelik kurdun içten kemirdiği söz-
cüklerle yazamam. Düşük yapan an-
lam imge kütüğünden siler kimliğini
yoksa. Pılısını pırtısını toplayıp gider
söz torbasından çıkacak dünya. Öğre-
niyorum. Boşuna acı çekmiyorum de-
mak.
***
Eski bir çığlıkla uyanacak düşünden
kent. Ter ve osuruk kokan yatak gibi
metroya doluşacak insanlar. Kaça-
mak bakışlarla yaklaşıp uzaklaşa-
caklar, kimi yerde anlamlı bir kırıntı
düşürerek kesişme noktasına. O kı-
rıntıyı besleyecekler gün boyu anlam-
sız buldukları, sevmedikleri işlerinde,
tekdüze günlerinde . Birileri o kırıntı-
nın şiirini yazacaklar bir yerlerde.
***
Her şey silikti. Yarı kapalı göz, dil di-
le isteğin alevini emerek öpüşen ka-
dınla erkeğe her şey silikti.
Varlığın yazısız yüzü yaptılar beni.
Yanlarından geçerken toprağın imza-
sız dilekçesi, zamanın kumsuz saati
yaptılar; suyun şıkırtısız akışı, gör-
meyen gözün bakışı yaptılar. Onlara
baktıkça yeşerdi çölüm. İşte bu man-
zarada görünmeyen, onlardan uzakla-
şıp giden güzellik benim.
***
Hız alıyor hız üstüne zaman. Toprak
uykuda. Kan dolu damarları uyuşuk.
Kaç kişi girmiş koynuna. O uykuda.
Hız alıyor biz üstüne zaman.
Aynı amansız yarışta akreple yelko-
van. Terkilerinde çelişki. Taş gibi bir
yürek emzirmişler. Düşmeye gör,
uzatmaz elini o bitimsiz yonut.
***
Çiçeğin tozu, arının balı balkır ya
dölyataklarında kadınların, bir yanı
yoksul çadırındasın ya dünyanın – her
yan gömük- yaralı bir kuştur varoluş.
Sürüngenliğe çöl, susuzlukta bulunan
kırık testi. Dağarcıklar güdülme yük-
lü, düşler küf kokulu.
Kaçınılmazlığın eşiği, ki o en varılası,
sarılıp sarmalanması adım ister atma-
ya.
Kalk ayağa söz.
***
Alışkanlık, unutkanlık mı? Üstüne
çöreklenmiş dağdır. Zorlu. Hantal.
Ağrıyor gemsiz istemler her şeyin
hep emeklediği evlerde. Sindirmeye
duruyor zaman gelgitlere bırakılmış
günleri. Üstüne oturup kestiğimiz dal
oluyor boşluk.
***
Dünya ateşler içinde. Yorgun değil
ancak. İnilse gözeneklerindeki özsu-
ya, yırtılsa gölgeler, değil mi, böyle
birbirinden uzak başaklar kimbilir na-
sıl yaylanarak taşırlar yumuşak dal-
galarını ince ezgilerle odalara.
Bir yanı bugünçağ, yarınçağ… Bir ya-
nı tükenmenin yakarıyı harlandıran
körüğü…
Gündem: cinnetli yaşam!
***
Ne çok yaralayan sözcüklerimiz var;
kolayca yaralayan ve ne kadar az iyi-
leştirenler! Bakışları çalınmış gözle-
rimizinden başlıyor ilkin anlamın han-
çeri. Dilden fırlayan ne ki!
Sözcükler… Taşların altındaki nemde
yaşayan güneşi görünce dörtbir yana
kaçışan.. .İlişkideki yaşlanma daha
sınırına varmadan yaklaşmaya kısa
ömür biçiveren… Açlığın bozkırında
yükseltiyorlar duvarlarını; sinirlerin
burçlarında pusuya yatıyorlar kaynar
kanlarıyla. Sözcükler… Bal kovanın-
da arıya eşlik ediyorlar, şarkıların
suyunda yunuyorlar. Dizelerin merdi-
venlerinden bedenimizi indirenler on-
lardır buğdaylarını saçarak: aşağı in-
diğimizde elimizde kalan bir demet
başak,damgasız yolculuk belgesi…
Ancak ne kadar az bizi iyileştirenler.
***
Tanrının asıl adı kuşkuydu. Pusulam-
daki çılgın ibre yürüdü üstüne ustüne;
canı acıyacak değildi ya gölgenin.
Düğün türküsünü ağıt gibi söyleme-
nin yönünden de sildi kendini sonun-
da. Anadilime çevirmeyi öğretiyor
şimdi her sevişmeyi, bedenime bir
kertik zevkli ölüm olarak kazıyarak.
Sesleri dokuduğum tezgaha göktaşı
gibi düşürüyor yaklaştıkça sisler ara-
sından netleşen dünyayı. İbremi sevi-
yorum. Seviyorum onu, seviyorum
onu, seviyorum onu…
***
KAYNAK: Mahmut Temizyürek / Anlık Görüntüler (Virgül, sayı: 26, Ocak 2000).