HAYATI
XIX. yüzyıl halk ozanlarından. 1797’de Bayburt’ta doğdu. 1959’da Maçka’da hayatını kaybetti. Asıl adı Mehmet Emin olan şair, şiirlerinde ve diğer kayıtlarda hiçbir ipucu bulunmamakla birlikte, büyük bir ihtimalle Bayburt’ta dünyaya gelmiştir. Babasının adı Osman’dır.
Şiirlerinin incelenmesi onun iyi bir eğitime sahip olduğunu göstermektedir. Arapça ve Farsça şiirler de yazdığına göre medrese eğitimi aldığı tahmin edilmektedir. Ancak, Bayburt’ta hangi medreseye devam etti, yıllar sonra hakkında bir şiir yazdığı Trabzon’daki Hacı Pir Efendi Dershanesi’nde eğitimin alıp almadığını ise bilmiyoruz. Çok genç yaşta Trabzon’da bulunduğu, oradan da İstanbul’a geçtiği ise muhakkaktır. 1816’da İstanbul’a gelmiş ve bu dönemde İstanbul’da pek çok zatın katiplik görevinde bulunmuştur. Sonraki yıllarda ise Eğinli Salih Paşa ve Osman Paşa’nın katipliğini yapmıştır. Son katiplik görevi Trabzon’dadır ve bu esnada Bayburt Rus işgali altındadır. 1838’de hacca gitti. Dönüşünde de bir süre Mısır’da kaldı.
1846’da döndüğü İstanbul’da bir müddet bekledikten sonra bir tanıdığı vasıtası ile Hopa’ya müdür olarak tayin edilir. Ancak, her karşı çıkan Zihni, Hopa nüfus memuru ile sancak valisi Kör Galip Paşa’nın yaptıklarına dayanamayıp oradan ayrılır. Yeni görev yeri ise Of’tur. Burada da Defterdar Tahsin Efendi ile Deli Nüzhet ile tartışması, on bir ay sonra Of’tan ayrılmasına sebep olur.
Bayburtlu Zihni’nin dili, hece vezni ile yazdığı şiirlerinde bile zaman zaman ağdalıdır; ancak son derece duru mısraları da vardır. Divanındaki şiirlerinin dili ise Nef’i’nin dilini aratmayacak kadar sanatlı ve süslüdür.
Zihni’ye göre şöhretini sağlayan bir tek şiiri vardır: Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş. Bu şiirin böylesine tanınmasında, Nevres Paşa ve Sadettin Kaynak tarafından iki defa bestelenip musiki meclislerinde ve radyoda icra edilmesinin büyük ölçüde rolü olduğu muhakkaktır.
Yüzlerce yıllık Türk şiir tarihi içinde son derece farklı bir yeri olan Bayburtlu Zihni’nin oğlu Ahmed Revayi de şairdir. Aynı zamanda hüsn-i hat öğretmeni olan Revai, babasının Sergüzeştname’sini çoğaltmak sureti ile şiirimize unutulmayacak bir hizmet sunmuştur.
ESERLERİ
- Divan
- Sergüzeştnâme
- Hikâye-i Garîbe
ESER ÖRNEKLERİ
BAYBURTLU ZİHNİ ŞİİRLERİ
I
Kakülün ser bölük zülfün yüzbaşı
Çin mülkünün hükümranı gözlerin
Perçemin Hıtayı halin Habeşi
Değer taht-ı Süleyman’a gözlerin
Karabağ’ı bir kıl ile bağladı
Hışma gelip Dağıstan’ı dağladı
Hançerini su kasdını zağladı
Oka tuttu Horasan’ı gözlerin
Zihni’yim ey kaşı keman sevdiğim
Kirpiklerin oktur yaman sevdiğim
Koy etsin sinemi nişan sevdiğim
Alsın sayemizde Şam’ı gözlerin
II
Eğlen ey sevdiğim şah-ı hübanım
Bu kış eylen yaz gelsin de gidelim
Başlasın feryada bülbül-i gülşen
Goncelere şaz gelsin de gidelim
Bezensin sahralar güller açılsın
Gonce-fem destinde bade içilsin
Serv ü sanavberden Ar’ar saçılsın
Laleden dağ vaz gelsin de gidelim
Güzeller yürüsün Çin ü Maçin’den
Şehr-i Karabağ’dan Hıta-i Çin’den
Hele haber gelsin bağ-ı laçinden
Zihni-i demsaz gelsin de gidelim
III
Bunaldım yar sana sitemkar dedim
Bilmem nerden buldu bu cevab beni
Yorulmayıp müftüye şer’a demiş
Düşürür davadan bu hitab beni
Naz edip aşığa alma ahı sen
Hüblar kişverinin mutlak şahı sen
Hüsnünle mat ettin gökte ahı sen
Şerm eder görünce afitab seni
Demişsin istemem Zihni harabı
Görünce çekersin yüze nikabı
Sevdiğim sehv ettin sen bi cevabı
Ne hicab kurtarır ne nikab seni
IV
Yıkmış çadırları göç etmiş Leyla
Vardım ki boş kalmış yar otakları
Dağı mesken etmiş biçare Mecnun
Akıtmış gözünden kan ırmakları
Zeydi le gönderdim Leyla’ya name
Dedi iyi getirdin, ağyan kame
Akıbet yar oldun İbn-i Selam’e
Neyledin ettiğin o misakları
Zihni’yim akıttım didem yaşların
Yedi yıl beklerim bulak başların
Dağıt bu derneği sav savaşların
Bozuldu kabail ittifakları
V
Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı
Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş
Sakiler meclisten çekmiş ayağın
Hangi dağda bulsam ben o maralı
Hangi yerde görsem çeşmi gazalı
Avcılardan kaçmış ceylan misali
Gitmiş dağdan dağa yoktur durağı
Laleyi sümbülü gülü har almış
Zevk u şevk ehlini ah ü zar almış
Süleyman tahtını sanki mar almıl
Gama tebdil olmuş üfletin çağı
Zihni dert elinden her zaman ağlar
Vardım ki bağ ağlar bağı ban ağlar
Sünbüller perişan güller kan ağlar
Şeyda bülbül terk edeli bu dağı
OCAK DESTANI
Kırık Bayrakdar’ın ocak tutması
Vasf edip güldürem halk-ı cihanı
Köprüden dört elli geçip gitmesi
Eşek fıkrasına verdi ziyanı
Be herifler ne yıkıldız ne olduz
Yiğit değil misiz sarardız solduz
Bu muhannetlikten bilmem ne buldunuz
Derken Bayrakdar da eğdi palanı
Kapının önünde eğdi semeri
Düştü tekniden bir karış geri
Bilmezler ne idi ağanın zoru
Kırıldı kuskunu koptu kolanı
Yeni yapı yeni kireç kömür ham
Urdu başlarına oldular sersem
Köylüler yıkılıp yattı bir eyyam
Bayrakdar onlara çaldı tırpanı
Eve düşmek için kaptı feneri
Bir karış ileri iki ayak geri
Dört ayaklı geçti köprüden beri
Evinin önünde döktü samanı
Eşek gibi kapısında külerdi
Kendisi haline bakıp gülerdi
Ayağıyla kapısını çalardı
Çocukları görüp bastı figanı
Kimi der ağamı ocak mı tuttu
Afyon mu yedi esrar mı yuttu
Kemreledi dişlerini sırıttı
Sar’ası mı tuttu ya hafakanı
Komşular cem olup geldi her biri
Gördüler Bayrakdar yatar serseri
Kimi cin çarpmış der kimisi peri
Kimi sağlığından kesti gümanı
…
Biri dedi kızıl kurttur sanırım
Biri dedi gözdeki’se tanırım
Biri dedi yarın gelir alırım
Sancı ise maşatlıdır dermanı
Kimi nala kimi mıka urdular
Sonra bunu kömür urdu dediler
Yüzüne gözüne yoğurt sürdüler
Şafi köpeğine döndü her yanı
Göz altında ışıtırdı Bayrakdar
Gerdanını kaşıtırdı Bayrakdar
Bu sözleri işitirdi Bayrakdar
Nutka gelip edemezdi beyanı
Sonra kalktı yastığına dayandı
Ağa sanki uykudaydı uyandı
Gece kapı kapı turşu arandı
Suyun içti şifa buldu külhani
…
Zihni o edah yosma yürüşler
O yangeç duruşlar dayı revişler
O yan yan bakışlar bıyık buruşlar
O kelle o kulak burun civanı
OTLAKÇI DESTANI
Bir şirin hikaye geldi hatıra
Bu kıssadan hisse ala otlakçı
Yeter her keseye başın batıra
İçtiğin burnundan gele otlakçı
Olursa kahveci ger entipüfçi
Otlakçısı olur kefçiden keyfçi
Ya defçi ederler yahud kenefçi
Gider olsa İslambol’a otlakçı
…
Evinden kahveye sürer subh u dem
Kurulur mangala cümleden akdem
Gelene efendim gidene ağam
Keseler dala dala otlakçı
Mansıbı rezalet mesnedi boktur
Uyuz tadı gibi ne aç ne toktur
Tütün bulamazsa zararı yoktur
Ayının tabanın yala otlakçı
Geceler subha dek sayıklar çoğu
Bir baş kahvelerde alır soluğu
Bazısı zor ile alır çubuğu
Bazısı da çıkar kola otlakçı
…
Kese kim verirse beraber olsun
Otlakçı harlara birader olsun
Vermesin keseyi pür-azar olsun
Gir-i har misali kalsın otlakçı
Zihni bu pendimi kabul etsinler
Ba’d-ezin bu kardan udul etsinler
Meclis-i yarana duhul etsinler
Sıçramasın daldan dala otlakçı
KAYNAKÇA: Köprülü, M. Fuad (1964). Türk Sazşairleri. Ankara: Milli Kültür Yay, Tanpınar, Ahmet Hamdi (1985). 19 uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Çağlayan Kitabevi Yay, Uçman, Abdullah (1992). “Bayburtlu Zihni”. İslam Ansiklopedisi. C. 5. İstanbul: TDV Yay. 5: 229-230.