HAYATI

Roman yazarı. 1899’da Selanik’te dünyaya geldi. 4 Ekim 1984’te İstanbul’da yaşama veda etti. Asıl adı Meryem Muazzez. Avukat Hasan Tahsin Bey ile Ayşe Hanım’ın kızı. Balkan Harbi’nden sonra ailece İstanbul’a göçtüler. Fransızca ve İngilizceyi özel hocalardan ders alarak öğrendi. İstanbul Feyziye Lisesi’ni bitirdi ve bir süre Kumkapı’da Fransız rahibelerin okulu Sæurs d’Assomption’da okudu. Daha sonra Kız Öğretmen Okulu’nu (Darülmuallimat) bitirdi. Üsküdar Refet Kadın ve Kasımpaşa Numune mekteplerinde Türkçe ve Fransızca öğretmenliği yaptı. Derin bir hayranlık duyduğu Halide Edip’in Suriye’de açacağı okullarda çalışmak üzere 1917’de Suriye’ye gitti ve Beyrut Kız Sultani ve Darülmuallimatı’nda iki yıl Türkçe öğretmenliği yaptı. İstanbul’a döndükten sonra birkaç yıl Şişli Terakki Lisesi’nde Fransızca ve ahlak dersleri verdi. 1925-29 arasında Milli Auto şirketinde çeviri ve yazışma işlerinde çalıştı. 1929’da Osmanlı Bankası’na geçti ve 1956’ya kadar 25 yıl boyunca bankanın Hukuk İşleri bölümünde çevirmen, daktilo-sekreter olarak çalıştı. Hiç evlenmedi.

Dönemin çeşitli gazete ve dergilerinde öyküler de yayımlamış olmakla birlikte ününü romanlarıyla sağladı. Romanları, döneminde çok geniş bir okuyucu kitlesi buldu ve defalarca basıldı. Özellikle kadın kahramanların etrafında gelişen bu romanlarda duygusallık ve aşk ön plandadır. Popülerliği oranında sanat düzeyi zayıf bulunan romanlarının bir kısmı uyarlamadır.

Yapıtlarından Sönen Yıldız (yön. O. Seden, 1956), Bülbül Yuvası (yön. N. Saydam, 1961 ve 1970), Küçük Hanımefendi (yön. N. Saydam, 1961; yön. E. Eğilmez, 1970), Mağrur Kadın (yön. B. Bolan, 1962; yön. N. Pesen, 1970), Çiçeksiz Bahçe (yön. Ü. Utku, 1963), Gençlik Rüzgârı (yön. N. Saydam, 1964), Günah Bende mi? (yön. K. Kan, 1964), Yılların Ardından (yön. Dr. A. Alyanak, 1964), Aşk ve İntikam (yön. S. Duru, 1965), Garip Bir İzdivaç (yön. N. Saydam, 1965), Sevgim ve Gururum (yön. S. Duru, 1965), İftira (yön. Ü. Utku, 1968), Kezban (yön. O. Aksoy, 1968), Sabah Yıldızı (yön. T. İnanoğlu, 1968), Sarmaşık Güller (yön. N. Saydam, 1968), Saadet Güneşi (yön. N. Saydam, 1970), Bir Genç Kızın Romanı (yön. S. Önal, 1971), Mualla (yön. N. Pesen, 1971), Aşk Fırtınası (yön. H. Refiğ, 1972) filme alınmıştır.

ESERLERİ

Roman:

  • Sen ve Ben, İst.: Resimli Ay Mtb., 1933
  • Aşk Fırtınası, İst.: Akşam Ktp., 1935
  • Bahar Çiçeği, İst.: Yeni Kitapçı, 1935
  • Sonsuz Gece, İst.: Yenlap Neşriyat, 1937
  • Bir Genç Kızın Romanı, İst.: İkbal, 1938
  • O ve Kızı, İst.: İnkılâp, 1940
  • Kezban, İst.: İnkılâp, 1941
  • Muallâ, (uyarlama) İst.: İnkılâp, 1941
  • Bülbül Yuvası, (uyarlama) İst.: İnkılâp, 1943
  • Dağların Esrarı, (uyarlama) İst.: İnkılâp, 1943
  • Perdeler, İst.: İnkılâp, 1943 (daha sonra Kızım ve Aşkım adıyla)
  • Aşk ve İntikam, (uyarlama) İst.: İnkılâp, 1943
  • Aşkla Oynanmaz, (uyarlama) İst.: İnkılâp, 1944
  • Garip Bir İzdivaç, (uyarlama) İst.: İnkılâp, 1944
  • Kalbin Sesi, (uyarlama) İst.: İnkılâp, 1944
  • Sabah Yıldızı, (uyarlama) İst.: İnkılâp, 1944
  • Saadet Güneşi, İst.: İnkılâp, 1944
  • Küçük Hanımefendi, (uyarlama) İst.: İnkılâp, 1945
  • Nişan Yüzüğü, (uyarlama) İst.: Arif Bolat Kitabevi, 1945
  • Lâle, İst.: İnkılâp, 1945
  • Çiçeksiz Bahçe, (uyarlama) İst.: İnkılâp, 1947
  • Büyük Yalan, İst.: İnkılâp, 1948
  • Çamlar Altında, (uyarlama) İst.: İnkılâp, 1949
  • Aşk Tılsımı, İst.: Arif Bolat Kitabevi, 1949
  • Gönül Yolu, (uyarlama) İst.: İnkılâp Kitabevi, 1950
  • Sarmaşık Gülleri, İst.: İnkılâp, 1950
  • Sevmek Korkusu, İst.: İnkılâp, 1953
  • Kırılan Ümitler, 1957
  • Bir Rüya Gibi, İst.: İnkılâp, 1958
  • Mağrur Kadın, (uyarlama) İst.: İnkılâp, 1958
  • Sevgim ve Gururum, (2. bas.) İst.: İnkılâp, 1959
  • Yılların Ardından, İst.: İnkılâp ve Aka, 1960
  • Işık Yağmuru, İst.: İnkılâp ve Aka, 1962
  • Gençlik Rüzgârı, (2. bas.) İst.: İnkılâp ve Aka, 1963
  • Kıvılcım ve Ateş, (2. bas.) İst.: İnkılâp ve Aka, 1963
  • Bir Bahar Akşamı, İst.: Ak Kitabevi, 1966
  • Bulutlar Dağılınca, İst.: İnkılâp ve Aka, 1966
  • İlk Aşk, İst.: Ak Kitabevi, 1967
  • Uzayan Yollar, İst.: İnkılâp ve Aka, 1967
  • Bir Gün Sabah Olacak mı, İst.: İnkılâp ve Aka, 1972
  • İki Kalb Arasında, İst.: İnkılâp ve Aka, 1972
  • Uğur Böceği, İst.: İnkılâp ve Aka, 1974
  • Yabancı Adam, İst.: İnkılâp ve Aka, 1980

Çeviri:

  • Ateşli Kalb (Magali), İst.: İkbal Kitabevi, 1939
  • Safo (A. Daudet), İst.: Aydınlık B., ty, (2. bas. İst.: Güven B., 1940)
  • Hemşireler (A. J. Cronin; L. Moralı ile), İst.: İkbal Kitabevi, 1944 (1957’de Nöbetçi Hemşire adıyla, İst.: Arif Bolat Kitabevi)
  • Jezabel/İhtiyarlamayan Kadın (Iréne Nemirovsky) İst.: İkbal Ktp., 1943
  • Evleniyorum (J. Foldes), İst.: İnkılâp, 1945.
ESER ÖRNEKLERİ
BAHAR ÇİÇEĞİ*

Feyhan’ın Ruhu

Mina’cığım,

Seni üzdüğüme çok meyusum. Bunu niçin sana bir aydan fazladır yazmamış, yazmak istememiştim.

Halbuki haftada bir, iki, hatta üç defa gelen mektuplarında durmadan sana yazdığımı istiyorsun.

Ne yazayım Mina? Sana birdenbire boş bir kuyuya dönen hayatımın günlerini mi anlatayım? Yoksa düşünmek, çalışmak ve hatta yaşamaktan yorulduğumu mu?

Ben yeni, tanımadığın bir Feylan oldum…

Eskisen hayretle beğendiğin iradem ve kafamın derin düşünceleri rüzgara serpilen un gibi uçtu ve dağıldı şimdi. Birkaç ey evvel tabiatın her gün değişen yüzüne baktığım vakit: “Yaşamak ne iyi!” diyor, rüzgarı, yağmuru, kar ve fırtınayı aynı me’sut gözlerle görüyordum.

Bugün yağan yağmur bende hasta bir insanın hasta düşüncelerini yaratıyor:

-Yağmurla beraber erimek, damla olmak, sonra bu damlaları teessür halinde dünyanın üstüne yağdırmak istiyorum. Nasıl, neşe ile dolu Feyhan’ın yeni hislerini beğendin mi kardeşim?

Dağların birbirleri ile çarpışması gibi benim de hislerim hayatla çarpışıyor; fakat dalgalar durunca deniz de yatışıp durulduğu halde benim hislerim hep aynı boğuşma ile pençeleşiyor.

Şimdiye kadar sana yazmak istememiştim.

Hislerimi bir kağıt üzerine koyarsam onlara maddi bir vücut vereceğimi ve daha fazla üzüleceğimi sanmıştım da bundan korkmuştum. Eskiden bir kitapta şu sözleri okuduğumu hatırlıyorum:

“Manevi acılarımızın ekserisi, onları tasvir için kelime bulduğumuzdan ileri gelir. Onlara vücut ve hatta kendilerinin olmayan bir vücut veririz. Çünkü herkesin bildiği kelimeler bizim başkasından farklı ve yeni bir cinsten olan acımıza uymaz. Bundan maada, kelimeler bir acıyı uzatır ve muhafaza eder.”

Bu sözlerin başkası için ne dereceye kadar doğru olduğunu bilemem Mina, fakat ben bu nazariyeyi tatbik etmeye yeltendiğim ve acı kelimelerle ifade etmekten kaçındığım halde görüyorum ki o söylesem de söylemesem de, yazsam da yazmasam da bende kuvvetle yaşıyor.

O gittikten sonra günlerle Katya’ya da kalbimi kapamış ve kendi acımla yalnız kalmıştım; zavallı kızın bütün samimiyeti beni taş gibi hissiz bırakmıştı; fakat yavaş yavaş beni tutan sıkı bağlar gevşemeye, çözülmeye başladı ve

en sonunda koptu. Bugün ıstırabımın karşısında kırık ve bitkin bir insan oldum. Fakat Mina’cığım, bu acı vücudumu didik didik de etse yine ben verdiğim yeminden dönmeyeceğim. İsyanla, gözyaşı ve acıyla geçen uzun ve karanlık gecelerden sonra kafamın verdiği karar budur.

Belki bir, belki de iki ay sonra İstanbul’a evime dönmeyeceğim. Ondan sonra da yavaş yavaş günler, seneler geçtikçe ben burada geçirdiğim biricik saadet senesini güzel bir rüya gibi hatırlamaya çalışarak eski günlerime, geriye döneceğim, çalışmakta teselli arayacağım.

Hayır, Mina inanma! Bu soğuk sözleri yazan ben değilim. Ömrümün biricik saadet senesini güzel bir rüyadan ibaret olamaz. Onun her günü, her saati benim etime, derdime kadar işlemiştir.

Bunları ölsem de unutamayacağım. Fakat bu acı bende yaşarken çalışmaya ve gündelik hayatımı geçirmeye çalışacağım. Çok ıstırap çekiyorum Mina.. onun geldiğini istiyorum artık. Onu bir defa, son bir defa görmek istiyorum.

Fakat o gelmeden ben buralardan kaçacağım. Onu tekrar görmekten, sıcak sesini duymaktan korkuyorum.

Nasıl birbirini tutmayan fikirler ve hislerin elinde bir oyuncak olduğumu görüyor musun?

Denizin ortasında kalmış iradesiz ve kuvvetsiz bir mantar parçasına döndüm. Bu mektup sana Paris’ten yazdıklarımın sonuncusudur.

Bundan böyle benden uzun mektuplar bekleme!

Sana mektupları yazan Feyhan ümit ve neşe ile dolu bir genç kızdı, bense uzun hayat yolunda bir beklediği, bir istediği olmayan bir zavallıyım.

Kalbi ak saçlı bir ihtiyara benzeyen bir insanın hayatında yazmaya değer ne olabilir ki..

Bahar Çiçeği Florya Plajı’nda

Kızgın Ağustos güneşinin kavurduğu kumlar çatırdıyor, görünmeyen bir el bu ince tanelerin birbirinin üstünden uçurarak uzaklara serpiyor, genç vücutları balıklar gibi içinden çırpındıkları nihayetsiz mavi deniz bu kavruk kumlara doğru yavaş yavaş akıyor, bir saniye onları tatlı tatlı bir serinlikle okşayarak gene çekiliyor.

Sonsuz mavi bir göle benzeyen denizde, genç vücutlar kah yılan gibi kıvrılarak yüzüyor, kah çırpınarak koşuyor.. şakrak kahkahalar, suları, kumları yararak havada çınlıyordu.

-Topu bana atsana

-Hayır bana

-Halo! Zeki

-Halo! Fikret

-Ay!!!

-Ne oldu? Ayağını balık mı ısırdı?

-Hayır Semiha denizin altından yüzerek birdenbire korkuttu.

-Ahmet’e baksanıza, kocaman bir balığın sırtına binmiş, denizler ilahı Neptün gibi mağrur adam nasıl bir tavşan gibi korkarak kaçar.

-Kuzum Leman, günün kahramanı gene ortada yok. Bahar çiçeği nerede acaba?

-Hulyanın kanatlarına takılıp uçmuştur belki..

-Mutlaka yiyecek için son emirlerini vermeye gitmiştir.

-Ziyafet fevkalade güzel olacak galiba. Hani midelerimizin buna ihtiyacı yok da değil.

-Feylan Hanım’ın muvaffakiyeti şerefine üç şişe bira içeceğim.

-Şaka bir tarafa Semiha, Feyhan’ı bulalım.

-Feyhan, Feyhan!

-Kayboldu. Kırklara karıştı vallahi!

-Ziyafetten sonra kaybolsaydı bari!

-Ne fena çocuksun Mehmet. Bu hodbinliğin cezasını vermek için işte seni şöylece suda boğacağım. Bir. İki

-İmdat burada adam boğuyorlar.

-Çocuklar bir teklifim var

-Dinleyelim. Zeki’nin teklifini dinleyelim!

-Şimdi Fikret’i gönderir, mahalle bekçisini buldururuz. Eline bir kağıt verip sokak sokak dolaştırarak bağırtırız.

“Bir hafta evvel açılan resim müsabakasında birinciliği kazanıp yakında (Güzel Sanatlar Sevenler Cemiyeti) tarafından Paris’e gönderilecek olan Feyhan Hakkı Florya plajında arkadaşlarına bir ayrılık ziyafeti vereceği gün ve saatte bu plajdan birdenbire kaybolmuştur. Kendisini bilen ve gören varsa ressam Fikret’e insaniyet namına haber vermesi rica olunur!”

-Bulana ne hediye vereceğim?

-Artık onu Fikret düşünsün.

-Zavallı Fikret’i ne kadar kızdırıyorlar görüyor musun Leman?

-Ya biçare oğlan kıpkırmızı oldu.

-Biliyor musun, onu n Feyhan’a karşı olan zafı böyle arkadaş arasında alay edilecek cinsten değil. Sahici seviyor.

-Peki ama Feyhan onu sevmiyor sanıyorum.

-Öyle görünüyor.. fakat Feyhan’ın ne düşündüğü belli olur mu?

-Görüyor musun? Fikret gücendi. Denizden çıkıyor.

-Şimdi Zeki onun gönlünü alır üzülme! İkisi can ciğer arkadaştırlar.

-Bak, bak, plajın ortasına kadar beraber gittiler. Zeki geri dönüyor.

-Fikret mutlaka Feyhan’ı bulmaya gidiyordur.

-Haydi çocuklar Feyhan’ı denizde arayalım.

-Bir çeyrek saat yüzme yarışı teklif ediyorum. İştirak eden var mı?

-Haydi! Hazır olun! Bir, iki, üç…

(*Bahar Çiçeği adlı eser, Muazzez Tahsin’in ressam bir kız olan Feyhan Hakkı’nın, arkadaşı muallim Mina’ya gönderdiği mektuplardan oluşan romanıdır.)

KAYNAKÇA: M. Uraz, Kadın Şair ve Muharrirlerimiz, İst., 1940, s. 297-298; Nebioğlu, 401; S. İleri, Düşünce ve Duyarlık, İst., 1982; İ. Enginün, “İki Mektup: Muazzez Tahsin Berkand-Halide Edib”, Hisar, S. 134-135 (Mayıs-Haziran 1975); N. M. Öztürkmen, Edibeler-Sefireler-Hanımefendiler, İst., 1999, s. 44-48; Hazar, 37-40.

 

Paylaş