HAYATI
Bilgin, tarihçi ve şair. 1468’de Tokat’ta dünyaya geldi. 1533’te İstanbul’da yaşama veda etti. Edirnekapı dışında Mahmut Çelebi zaviyesine gömüldü. Asıl adı Ahmet Şemsettin Efendi olan Kemalpaşazade, İbn-i Kemal adı ile de bilindi. Fatih Sultan Mehmet döneminin önemli adamlarından olan Kemal Paşa’nın torunu olduğu için bu adla anılır. Babası sancakbeyliğinden yükselmiş Süleyman Çelebi’dir.
Kemalpaşazade, ilköğrenimini tamamladıktan sonra aile geleneğine uyarak askerlik mesleğini seçti ve tımarlı sipahi oldu. Bir sefer sırasında, Molla Lütfi’nin beyler ve paşalar tarafından saygı ile karşılandığını görünce askerlik mesleğinden vazgeçti ve Molla Lütfi’nin derslerini izleyerek ulema olmayı kafasına koydu. Daha sonra dönemin ünlü bilginlerinden ders gördü. Edirne Ali Bey (Taşlık) müderris olarak atandı. Üsküp İshak Paşa medresesinde, Halebiye’de ve Sahn-ı semanda müderrislik yaptı. Edirne kadılığına, oradan da Anadolu kazaskerliği görevine getirildi. 1525’te Zenbilli Ali Efendi’nin vefat etmesi üzerine şeyhülislam oldu ve ölümüne dek bu görevde kaldı.
İki yüzü aşkın eser veren Kemalpaşazade yalnız Osmanlı devletinin değil, İslam dünyasının da en seçkin bilim insanlarından biri olarak kabul edilmiştir. Ölüm haberi Mekke’ye ulaştığında “salat-ı gaib” denilen cenaze namazının kılındığı söylenir. Yaşadığı yüzyılda Osmanlı kültürünün en büyük temsilcilerinden biridir. Aralarında Ebussuud Efendi’nin de bulunduğu pek çok değerli öğrenci yetiştirmiş, Şii-batıni, düşüncelere karşı yazdığı yapıtlarla Sünniliği savunmuş, şeriata dayalı düzenin temellerinin oturmasını sağlamıştır. Yaşadığı dönem göz önüne alınılırsa, Şii tehlikesi ile karşı karşıya bulunan imparatorluğun onun kişiliğinde yaman bir savunucu bulduğu görüleceği gibi, Osmanlı tarihinde oynamış olduğu önemli rol de anlaşılır. Şu kadarı belirtilmelidir ki, Yavuz Sultan Selim’in İran seferinden önce Şiiliğe reddiye yazan ve şiirlerin öldürülmelerinin caiz, mallarının ise helal olduğunu da savunan Kemalpaşazade’dir. Tıpkı öğrencisi Ebussuud gibi o da doğruluğuna inandığı şeyi yapmakta idi. İslam ilkelerine dayalı resmi Osmanlı hukukunun kurucuları arasında adı en başta anılmaktadır.
Kemalpaşazade’nin şiirleri Ahmet Paşa ve Necati yolundadır. Sade, düzgün ve sağlam bir anlatımı vardır. Fakat rengi ve ritmi noksandır. Duygulanma kabiliyeti de fazla derin değildir. Hemen hemen gazellerden ibaret olan Divan’ı ekseriyetle orta bir kudretle işlenmiş, İran şiirinden geçme beylik mazlumlarla doludur. Kendisine ait olduğu biraz şüpheli olan:
“Ayş ü nüş eyle bugün anma gam-ı ferdayı
Sana ısmarladılar bu yalan dünyayı”
beyti halkın diline geçmiş meşhur mısralardandır. Yalnız Yavuz Sultan Selim’e yazdığı mersiye, tahlil ve tasviri, samimiyeti ve padişahın evsafına uygunluğu bakımından bütün şiirlerini gölgede bırakan bir üstünlüğe sahiptir.
Çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Kemalpaşazade önce de belirtildiği gibi tefsir, fıkıh, usul-i fıkıh, hadis, tarih, lügat ve edebiyat alanlarında iki yüzü aşkın yapıt vermiştir. Şair olarak da bir divan ve mesnevi bırakmıştır. Yapıtlarından, çoğu risale olan otuz altısı iki cilt olarak İkdam yayınları arasından 1895’te yayımlanmıştır. En önemli yapıtı Tevarih-i Al-i Osman, Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanmaktadır. Sadi’nin Gülistan’ına nazire olan Fars dilince yazdığı ve Latinceye de çevrilen Nigaristan ile Yusuf u Züleyha’sı da tanınmış yapıtları arasındadır.
ESERLERİ
MANZUM-DİL-EDEBİYAT:
- Divan (1895, yay. haz. Mustafa Demirel, 1996)
- Yûsuf ile Züleyhâ (mesnevi, Seçmeler: Ahmet Demirel 1983)
- Kasîde-i Bürde Tercümesi (Haz. M.A. Yekta Saraç, 1995)
- el-Felah Şerhu’l Merah (1872)
- Dakâyıku’l-Hakâyık (sözlük)
- Resailü İbn Kemalbaşa el-Lugaviyye (yay. Nasır Sad er-Reşid, Riyad, 1980)
- Risaletü Meziyetti’l-Lisan’l Farisi alâ Sairi’l-Elsine mâ Hala’l Arabiyye (yay. Hüseyin Ali Mahfuz, Tahran, 1952)
- Risâle fi Tahkiki Taribi’l Kelimati’l Acemiyye (yay. Muhammed Sevai, 1991)
- et-Tenbih alâ Galati’l-Cahil ve’n-Nebih (yay. Muhammed Sevai, 1994)
- Risâle-i Kafiye (yay.haz. Yekta Saraç, 1998)
- Nigâristan, Manzum Darb-ı Meseller / Usûlnâme, Yavuz Sultan Selim Mersiyesi.
TARİH:
- Tevârîh-i Âl-i Osman (10 cilt, Haz. Şerafettin Turan, 1991).
AKAİD-KELAM:
- Risâletü’l-Münîre, Akaid-i İslam (1890)
- Risale fi’l-İmani’ş-Şeri
- Risâle fi Tahkiki’l-İman
- Risale fi Vücudi’l-Vacib
- Risâle fi Kıdemi’l-Kur’an
- Risâle fi Elfazi’l-Küfr
- Risâle fi’s-Seb
- Risâle fimâ Yeteallaku bi-Lafzi’z-Zındık
- Efdaliyyetü Muhammed (a.s.) alâ Sâiri’l-Enbiya
- Risâle fi Tafzili’l-Enbiya ale’l-Melaike
- Risâle fi Hakkı Ebeveyni’n-Nebi
- Risâle fi Tahkiki’l-Mucize ve Delaletiha alâ Sıdkı men İddea’n-Nübüvve
- Risâle fi’l Cebr ve’l-Kader
- Risâle fi Beyani’l-Hikme li Ademi Nisbeti’ş-Şer İlallahi Teâlâ
- Hakikatü’r-Ruh ve’n-Nefs
- İhtilafü’l-Maturidiyye ve’l Eşariyye (1886).
FELSEFE:
- Tehâfüt Haşiyesi / Haşiye ‘âlâ Tehâfüti’l-Felâsife li-Hocazâde (Çev. Ahmet Arslan, 1987)
- Risâle fi Beyani’l-Vücûd
- Risâle fi Tahkiki Lüzûmi’l-İmkân li Mahiyyeti’l Mümkin
- Tarifü’l-Akl, Risale fi Beyan’i-Akl, Nesayih
- Fi Tahkiki Muradi’l-Kailin bi-Enne’l-Vacib Teala Mûcib bi’z-Zat
- Risâle fi Hakikati’l-Cism
- Risâle fi Mane’l-Cal ve Mecûliyyeti’l-Mâhiyye
- Risâle fi Tahkiki Mane’l-Eys ve’l-Leys
- Risâle fi Beyani Enne’l Vücûd Aynü Mahiyyetih ev Gayruha, Risâle fi Vücûdi’z-Zihni
- Risale fi’l-Fakr
- Risâle fi Ziyadeti’l-Vücûd ale’l-Mahiyye
- Risâle fi Enne’l-Mümkin lâ Yekûnü Ahade’t-Tarafeyn
- Risâle fi İhtiyaci’l-Mümkin
- Risâle fi Ulûmi’l-Hakaik ve Hikmeti’t-Dekaik
- Risâle fi hel Yecûz en Yestenide’l-Kadim ile’l-Müeşşir em lâ
- Risâle fi Tekaddümi’lilleti’t-Tâmme ale’l-Malûl
- Risâle fi Sübûti’l-Mâhiyye.
FIKIH:
- Tağyîrü’t-Tenkih (1891)
- Haşiye ale’t-Telvîh, Işlâ-hu’l-Vikaye
- Haşiye ale’l-Hidâye
- Fetâvâ
- Mühimmâtü’l-Müftî.
TASAVVUF:
- Risâle fî Fetva’r-Rakş
- Fetva fî Hakkı İbn Arabi.
TEFSİR:
- Risâle fî Tefsiri Fâtihati’l-Kitâb
- Risâle fî Tefsîri Sûretî’1-Fecr
- Risâle fî İstisnaillahi Teâlâmimmen fi’s-Semâvâti ve’l-Arz ve Tahkîkih
- Risâle fî Tefsîri Sûreti’l-Mülk
- Risâle fî Sûreti’n-Nebe
- Kıssatü Hârût ve Mârût min Tefsîri Ebi’s-Suûd.
ESER ÖRNEKLERİ
YUSUF U ZÜLEYHA’DAN
Bu hatunlar çün ol dildan gördi
Cihan içre cinan gülzan gördi
Anun gibi güzel bağa irerler
Birez didardan güller dilerler
Görünmişdi çün ol şekl ü şema’il
Bularun olmuş idi aklı za il
Dil ü canun bularun şevk-i didar
Alup cismini eyler nakş-ı divar
O gülzarun irişüp reng ü busi
Buları şöyle mest itdi kohusı
Çün ol şevk arasında her dilaram
Turuncım kesmek içün eyler ikdam
Turuncından elini itmeyüp fark
Kesüp barmakların kana ider gark
Isırup ellerin dendan-ı ibret
Keser barmaklarını tığ-i hayret
Meğer yazmağa hüsni defterinden
Kalem idindiler barmaklarından
Kalem barmakdan u kandan mürekkeb
Yazarlar name-i mihri müretteb
Mübeddel oldı kandan safha-ı sim
Meh-i bedr oldı güya levh-i takvim
Aceb yazıyidi vü turfa nireng
Ki sim-i ham oldı la’l- gün reng
Avuçlarınun içi toldı çün hun
Meh-i bedrün yüzi oldı şafak- gun
Meğer kim ol dem idi urs-ı ziba
Ki bunlar ellerin kıldı muhanna
Akuban ellerinden cuy-ı hunın
Turunç-ı zerdi kıldı sib-i rengin
Zenah sibinden irür bunlara nar
Ki narence döner her hadd-i Gülnar
Ne al eyledi ol gülgun izarı
Ki gösterdi turuncı virdi narı
Zeliha-ya didiler ey peri- zad
Degül nesl-i beşer bu serv-i azad
Degüldür ab ile gilden sirişte
Meğer gökden inüpdür bu firişte
Bunı Hak kendü nurından yaratdı
Bu yüzden kudretin izhar itdi
Ne sun’ olur bu noksandan mukaddes
Zihi sani teala vü tekaddes
İşitdi bunlarun sözin Zeliha
Açuben gül gibi yüzin Zeliha
Ayıtdı budur ol şah-ı yegane
Ki ben aşkı ile oldum fesane
Tenume candur canuma şadi
Bunun vaslı durur gönlüm muradı
Bu afet durur ol sultan-ı alem
Feda bir kılına bin can-ı alem
Düşüben dil gibi her ağıza ben
İşitdüm dürlü söz yad u bilişden
Beni bu gül kılupdur bülbül-i zar
Bu gül- zarun ucuncadur yerüm her
Nesim-i vasl ile oldum ferahnak
Ki kıldum gonca gibi perdemi çak
Bu kıldı gonca gibi bağrımı baş
Bununçün gül gib’etdüm sırrını faş
Boyum cevriyle döndürdi kemane
Melamet okına kıldı nişane
Ne denlü eyledümde ben niyazı
Bu ol denlü bana artırdı nazı
Yüzümi sebze gibi eyledüm hak
Bana baş eğmedi bu serv-i çalak
Cemal ü hüsn ilünün serveridür
Nola serkeşlik eylerse yeridür
Bu ne denlü ki eyler telh ü nefrin
Gelür biri birinden bana şirin
Eğer lutf ola ger kahr u cefadur
Ne kim bundan gelür bana sefadur
Yüzüm döndürmezem yüz yıl yolundan
Bana birdür bu yolda har u gülşen
Cefasın çoğu lutfını az eyler
Bilür çün sevdiğümi hep naz eyler
Ki aşık canı mihnetde yaraşır
Bela vü derd-i hasretde yaraşur
KAYNAKÇA: TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 25, s. 238-247, 2002), İhsan Işık / Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) – Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).