HAYATI
Öykü yazarı. 6 Şubat 1960 günü Artvin’in Beşoğul köyünde dünyaya geldi. Ankara Gazi Liseis’nde başladığı lise eğitimini Kazım Karabekir Lisesi’nde tamamladı. Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1987 yılında mezun oldu. Daha sonra ailesinin reklam ajansında çalışmaya başladı. 1980-82 yılları arası ve 1988’de cezaevinde yattı. 1992’den bu yana Edebiyat ve Eleştiri dergisinin yayın yönetmenliğini yaptı.
Ahmet Yıldız’ın “Bir Bahar Günü Kentte” başlıklı ilk yazısı 1983 yılında Kıyı (Trabzon) dergisinde yer aldı. Sonraki yıllarda ürünleri Kuzey Haber ve Karadeniz gazetelerinin sanat sayfalarında yer aldı. Yıldız, Edebiyatçılar Derneği ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesidir.
ÖDÜLLERİ
- Akademi Kitabevi Öykü Birincilik Ödülü (1987)
- Homeros Edebiyat Ödülleri 2012 Tarık Dursun K. Öykü Birincilik Ödülü / Karşıyaka Belediyesi (“Yaratma Gecesi” adlı öyküsüyle)
- Dil Derneği Onur Ödülü (2016).
ESERLERİ
Öykü:
- Üçlü Kavşak (1988)
- Kadın ve Boğa (1998)
- Genç Kyros’un Yazgısı (2002)
- Nizamülmük’ün Öldürülüşü (2014)
- Alçaklık Öyküleri (2018)
Eleştiri:
- Kertenkeleler ve Edebiyat (2004)
- Büyük Yapıtlar Küçük Yapıtlar (2014)
- Edebiyatta Doğu’ya Dönmek (2019, 2023).
ESER ÖRNEKLERİ
ÖLÜMÜM ASLA SIRADAN OLMAYACAK
…
Metronun derinlere inen merdivenlerine hızla daldı. Yönlendirme levhalarının, floresan lambalarının altında parlayan mermer parkelerin üzerinde topuklu botlarının kaymasına aldırmadan hızla yürüdü. Cebindeki yüzlük kartın son kredisini kullanarak gişelerden geçti. Manyetik gişelerin, metronun planlanandan bir yıl geç yapılmasına ve başbakan tarafından tören yapılarak açılması komedisine rağmen daha ilk günlerde başlayan arızalarına son verilmişti. Bir an önce eve gidip yatağa kendini yüzüstü atmaya ve beynindeki uğultuyu dindirmeye çalışacaktı. Ancak tren, bir tırtıla benzeyen görüntüsüyle son vagonlarını da sürükleyerek tünelin ucundaki karanlıkta kayboluyordu. Bekleyecekti. Yeşil metal koltuklardan birine çöktü. Koltuğun kenarında bir İtalyan firmasının adını okudu. Sandalyeler İtalya’dan gelmiş diye düşündü. Dizlerinin üzerine düşürdüğü gözlerini kaldırdığında yakasında DAK GÜVENLİK yazan lacivert giysili güvenlik görevlisinin kavruk ve pislik yüzünü gördü. Sarı çizgiyi geçmeyin diye kaba bir biçimde uyarıyordu raylara yaklaşıp aşağıya aptalca bakmaya çalışanları. Rayların yanına bırakılmış küçük kırmızı levhalarda yıldırım işaretli DİKKAT TEHLİKE yazısını okudu.
12 Eylül askeri darbesinde üniversitede öğrenciyken sol bir örgütün üyesi olduğu için tutuklanmış ve dokuz yıl içerde yatmıştı. Ancak hapiste sesini ve müzik tutkusunu diğer arkadaşları gibi saz ve bağlama öğrenmek için değerlendirmemiş, kendisine cezaevi yönetiminden uzun ısrarlar sonucu -bütün yemeklerin kokusunu üzerinde toplayan mikrop yuvası tahta kaşıkların yerine metal kaşıklar verilmesi için yaptıkları açlık grevine bir adet gitar isteriz isteğini de koymuşlardı- gitar edinmiş, dışarıdan notalar getirtmiş, böylece yıllarını öğütebilmişti. Dostlukların ve arkadaşlıkların burnunu sızlattığı o anlar şimdi yoktu. Çoğu kez tekrar o küçük hücresinde olmayı istiyordu. Çıkınca yaşadığı yalancı ve hüzünlü özgürlük duygusu çabuk sönmüştü. Karşılaştığı işsizlik belasını Cem Karaca’ya benzeyen kalın sesini değerlendirerek oluşturduğu repertuarıyla, küçük barlarda elektronik gitarın ağırlıkta olduğu bateri eşliğinde gür sesiyle yine Cem Karaca şarkıları söylüyor, şarkıların sonunda ise kendisinin bestelediği Ölümüm Asla Sıradan Olmayacak şarkısını bütün içtenliğiyle haykırıyordu. Bütün bar müşterileri bu şarkıyı da Cem Karaca’nın sanarak ayakta alkışlıyor, içki bardaklarını avuçlarıyla kavrayarak içindekileri heyecanla boğazlarına gönderiyorlardı. Şarkılarına, yaşa, varol diye haykırarak el çırpan bu güruha aslında dudaklarına taktığı yalancı gülümsemenin dışında iğrenerek ve tiksintiyle bakıyordu. Arkadaşlarının, etkilenerek ölüme gittiği, yıllarını, gençliklerini içerde geçirdiği şarkıları şimdi bu aşağılık dinleyici kitlesinin, kız tavlamak ve yeni tanıştıkları kızları sarhoş ederek halletmek için kullanıyor olmaları Ona, gördüğü işkencelerin en ağırı olarak geliyordu. Kendisinden de iğreniyordu. Ancak yapacak bir işi yoktu. İçeriden çıktıktan sonra aç kaldığı, merdiven altında arkadaşlarını ve dostlarını arayarak soğuktan titreştiği ilk günleri anımsayarak sahneye çıkmadan önce içki limitini iyice dolduruyor ve öyle başlıyordu. Önüne gelen kızla, hayranıyım diyen her kadınla, kendisi içerdeyken onların yemiş olduğu her halttan intikam alırcasına yatıyordu. Şimdi ise bütün bunların hiçbirinden zevk alamıyordu. Hiçbir şeyin tadının kalmaması, son günlerde harala gürele yaşadığı yaşamın hiçbir anlamının olmadığını böyle birden anlaması onu korkutmuştu. Şimdi bu boşluk duygusunun gövdesine vuran titremelerini dindirmek, beynini dağlayan acılarından kurtulmak için eve gitmek istiyordu. Ancak onu evine götürecek trenin yaklaşmakta olduğunu duyuran derin yeraltı sarsıntıları, raylardan gelen uğultu yaklaştıkça eve de gitmek istemediğinin ayırdına vardı. Kusmak istiyordu. iki kot pantolonlu kızın düzgün ve yumuşak bacaklarını sallayarak önünden geçmelerini izledi. Gittikçe kalabalıklaşmış istasyonda bütün yolcular bir koyun grubu gibi sessizce bekleşiyorlardı. Sigara yakmak istedi. Sonra bunun yasak olduğunu anımsadı. Yine de paketi cebinden çıkardı. Çakmağıyla yaktı. Ciğerlerine çektiği dumanları havaya üfledi. Tuhaf bir kauçuk ya da demirlerin sürtünmesinden çıkan kokuya benzeyen metro kokusuna taze sigara dumanı karıştı. Hemen bütün bakışlar üzerine çevrildi. Hoparlörden saygısız bir ses sarı çizgiyi geçmemeleri için uyarıyordu yolcuları. Uzun süredir kılık kıyafetini süzüp duran güvenlik görevlisi copunu kalçasında sallayarak yanına geldi. Sigarasını söndürmesini söyledi. Sigarayı ayaklarının dibine atarak ezdi. Küllerin ve sarı tütün parçalarının cilalı parkelerin parlaklığında dağılışını izledi. Şimdi güvenlik görevlisi Onu kolundan tutmuş sallıyordu. Birden adamın yüzüne bakınca bir düşmanı görür gibi oldu. Adamı silkeleyerek kendini kurtardı ve yaklaşmakta olan trenin önüne sarı çizgiyi ihlal ederek, kırmızı tabelasında yıldırım işareti olan rayların bulunduğu derin boşluğa, azgın bir nehirin huzurlu dalgalarına bırakıyormuş gibi bir duyguyla kendini bıraktı.
…
KAYNAKÇA: Ahmet Yıldız Odatv’ye anlattı: Medeniyet Orta Asya’da doğdu… Türkiye Doğu-Batı çatışmasının neresinde – Ahmet Yıldız’la “Edebiyatta Doğu’ya Dönmek” kitabı üzerine söyleşi… (odatv4.com, 23 Mayıs 2023).