HAYATI

XIV. yüzyıl şairlerinden. Yaşamı üzerine bir bilgi yok. Adı, Şeyhoğlu’nun Kenazü’l Kübera’snda geçmektedir. Yapıtlarından gençliğini Azerbaycan yöresinde geçirdiği, Konya’da bulunduğu ve Mevlevi olduğu çıkarılmaktadır. Yusuf-ı mahlasını da kullanmış, meddah olarak ünlenmiştir. Hamüşname adlı Farsça mesnevisinden boşboğazlığın kötülüğünü ve susmanın erdemini, Destan-ı İblis Aleyhilla-ne’de de Hz. Muhammed ile şeytan arasında geçen bir konuşmayı anlatır. Yusuf-ı Meddah’ın günümüze kalan en önemli yapıtı ise Varka ve Gülşah adlı mesnevisidir.

ESERLERİ
  • Varka ile Gülşah: 1368-69 yıllarında kaleme alınmıştır. Yazarın bizzat eserin sonunda söylediğine göre 1700 beyitten ibaret olan küçük bir mesnevidir. Altı “meclis”e bölünmüştür.
  • Hâmûş-nâme: Farsça bir mesnevidir.
  • Dâsitân-ı İblis Aleyhi’l-la’ne
  • Hikâyet-i Kız u Cühûd
  • Kâdı ve Uğru Destânı
ESER ÖRNEKLERİ
VARKA VE GÜLŞAH

Bunların iki başkanı vardı, ikisi de kardeşti.

Bunların hepsi çok kahramandı ve hepsi yiğitliği huy edinmişti.

Birinin adı ünlü Hilali, diğerinin ise cesur binici Hamami idi.

Tanrı’nın kudretiyle Humam’ın inci tanesi gibi parlayan bir oğlu olur.

Hilal’in de o gece bir kızı olur. O da değerli bir mücevher kıymetindedir.

Ey iyi huylu kişi; Humam’ın oğluna Varka, kızın adını da Gülşah dediler.

İkisi de iki inciden daha temizdi. Bunları bir yıl dadıları emzirdi.

Bunlar iki yaşına geldiklerinde Ay ve Güneş, Tanrının kudretini gördüler.

Ey gece ve gündüzü gönderen döl suyundan güneş ve dolun ayı yarattın.

Ey güzel ressam kudretine aşk olsun. Bir damla sudan ay ve güneşi yarattın.

Anne baba bunlarla mutlu oldu. Bunları birbirlerine nişanladılar.

O iki güzel vücutlu beş yaşına geldiklerinde, yüzleri gül, tenleri yasemin yaprağı gibi.

Her birinin saçı mis kokulu bir kemend. Her büklüm bir aşıkın canına bir bağ.

Gözleri naz ile gönül alır, sözleri ise aşıka canlar bağışlar.

O iki parlak ayın güzelliği haddinden fazlaydı. Güzelliklerine benzer yoktu.

İlim ve edeb elde etmeleri için ikisini de birden okula verdiler.

Okulda bunlar birbirini candan severek adeta yerlerini can içinde yaptılar.

Okula ikisi birlikte giderdiler. Öğretmenleri onlara ders verirdi.

Eve ikisi beraber geliyorlar, gece de yatağa birlikte yatarlardı.

Bir döşekte iki nur birbirine sarılarak huri gibi yatarlardı.

Bunlar yataktan kalktıklarında Ay’la Güneş evde doğduğunu zannederdin.

Gerçi süret ile beden ayrıdır ama sen aşıkın canını ayrı görme.

Aşık canını sevilene ulaşır, onları ayırırsanız yaşayamazlar.

O iki şeker dudak, yani Varka ile Gülşah ilim ve edeb öğrendiler.

Yedi yaşına geldiklerinde yazı yazmayı ve okumayı öğrendiler.

Hümam, oğlunu erlik öğrensin diye bir silahşöre verdi.

Bunlar birbirlerinden bir saat ayrılınca hasta olurlardı.

Nitekim ayrılığa dayanamadılar ve kederden hastalandılar.

Gülşah, Varka’yı bir an görmese, Varka ağlayarak o dolunay gibi güzel olan Gülşah’ı isterdi.

Gülşah arkadaşını göremediği için sabır ve kararları kalmadı.

Hilal kızının durumunu ve Varka’sız Gülşah’ın öleceğini anladı.

KAYNAKÇA: Ertaylan, İsmail Hikmet (1946). “Yûsufî-i Meddâh Yeni İki Varaka ve Gülşâh Nüshası-Hâmuşnâme-Dâsitân-ı İblis-i Aleyhi’la’ne ve Maktel-i Hüseyn”. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi 1 (2): 105-121.

Paylaş