HAYATI

Öykü ve deneme yazarı. 3 Mart 1958 günü Ankara’da dünyaya geldi. Tam adı Hacer Yıldız Ramazanoğlu. Ankara Kız Lisesi’ni bitirdi. Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunu. Öğrencilik yıllarında arkadaşlarıyla Ana ve Gergef dergilerini çıkardı, Ülkücü Gençlik Derneği Yönetim Kurulu üyeliği yaptı, eskrim sporu ve tiyatro ile ilgilendi. Eczane işletmeciliği yaptı (1990). Mazlum-Der’in kurucularından. Öykü ve yazıları Dergâh, Gerçek Hayat, Kırklar, Kökler dergilerinde, Yeni Şafak gazetesinde yayımlandı.

ÖDÜLLERİ

  • Derin Siyah ile 2002 TYB Hikâye Ödülü.

ESERLERİ

Deneme:

  • Bir Dünyanın Kadınları, İst.: Ekin, 1998
  • İçimden Geçen Şehirler, İst.: Selis, 2005

Öykü:

  • Derin Siyah, İst.: Söylem, 2002
  • Kırmızı, İst.: Selis, 2006
  • Zilha Günü, İst.: Timaş, 2008

Roman:

  • İkna Odası, İst.: Pınar, 2003.

ESER ÖRNEKLERİ

İÇİMDEN GEÇEN ŞEHİRLER’DEN

Şehirleri bir resim gibi değil nefes alan, emek isteyen, yaralanıp sonra iyileşen sevgi ve şefkat canlılar olarak gördüm. Ağırbaşlı, dikbaşlı, yumuşak başlı ya da başına buyruk şehirler. İçine adım attığımız andan itibaren bizi derinden etkileyen, şeklini birbirimizi karşılıklı sararak, dışlayarak, yeniden yoğurmaya başladığımız ele avuca sığmaz canlılar.

Osmanlı aydınlarının ışıltılı, keyifli şehri kendilerini kaybedercesine keşfetmeye başladığı bir dönemde Victor Hugo Sefiller’i yazıyordu. 1868’de yayınlanan eserde yüzlerce sayfayı Paris’in varoşlarına ayırmıştı. “Burası korkunç bir yerdir. Burası karanlıkların kuyusudur. Körlerin çukurudur burası. Cehennemin ta kendisidir.” O günden bugüne şehirler için söylenen şeylerin hepsi birden doğrudur, iddiaların tümünün bir toplamıdır bu mekanlar. Şehir en çok da yalandır, oyalanıp durduğumuz, bizi evrenin genel ahenginden koparan, şu dünyadaki sınırlı vaktimize, en değerli mülkümüzü yiyip bitiren yerdir.

Neden Kabe’nin her yerden görülebilecek şekilde bir dağın tepesine ya da şehrin yüksekçe bir yerine inşası murat edilmemiş? İhtişama ulaşmak için hep yukarıya doğru yol almaya alışık ruhlarımız için tam bir paradoks. Yanına yaklaşılmadıkça şehrin hiçbir yerinden bir türlü görülemeyen kara örtülü ev. Kabe. Dağlara tırmandıkça daha çok göremezsiniz. Siz yükseklere çıktıkça o daha çok görünmez olur. Bu da Mekke’nin sadece inananların ürperebileceği özel gizlerle dolu bir peyzaj.

Kariye hemen yanı başındaki Ebu Seyyid El-Hudrî ve Ebu Said’in mezarlarıyla insanın ayaklarını yerden keser…Hz. Isa ile Hz. Muhammed’in dostları bir arada yan yana. Taş bir yapıda değil bir ruhun içerisindeyiz.

KAYNAKÇA: Işık 06, 3025.

Paylaş