HAYATI

Yazar, eleştirmen ve çevirmen. 16 Mart 1911’de İstanbul, Fatih’te dünyaya geldi. 9 Temmuz 2004’te İstanbul’da yaşama veda etti. Ertesi gün Erenköy Galippaşa Camiinde ikindi vakti kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verildi. Tam adı Ahmet Vedat Günyol olan yazar, bazı yapıtlarını ve çevirmen. Tam adı Ahmet Vedat Günyol. Ali Candan, A. Teleme, Gündat, O. Işık ve Y. Dilli imzaları ile kaleme aldı. Diyarbakırlı Cemil Paşa’nın kızı Mihrinnisa Hanım ile kaymakam Ali Fikri Günyol’un oğlu. Büyük dedesi bilgin ve müderris Yakovalı Ali Efendi, dedesi Adliye müsteşarı Ahmet Şükrü Efendi’dir. Şair ve yazar Süleyman Nazif anne tarafından akrabasıdır.

Ortaöğrenimini 1937’de Saint-Benoit Lisesi’nde tamamlayan Vedat Günyol, 1943’te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Üç yıl devam ettiği Paris Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden iktisat ve uluslararası hukuk sertifikaları aldı. Askerlik görevinden sonra Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda, İslam Ansiklopedisi Yazı Kurulu’nda çalıştı. Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda Fransızca öğretmenliği yaptı. 1972’de İstanbul Erkek Lisesi’ndeki son görevinden sonra kendi isteği ile emekliye ayrıldı. Kasım 1976’da (275. sayısında) Yeni Ufuklar’ı, daha sonra da Çan Yayınları’nı kapatarak bütün zamanını çeviri ve yazı çalışmalarına verdi. Maltepe Anadolu Teknik Lisesi’nde “İnsan Hakları ve Demokrasi” dersleri verdi. Rockefeller Vakfı’nın davetlisi olarak ABD’ye gitti. Columbia ve Harvard üniversitelerinde 11 ay boyunca “Mukayeseli Edebiyat ve Eleştiri” kurslarına katıldı.

Vedat Günyol, 1964’te Sabahattin Eyuboğlu’yla birlikte çevirdiği G. Babeuf’ün Devrim Yazıları adlı kitabını yayımladı. Kitap toplatıldı ve hakkında açılan dava 1967’de beraatla sonuçlandı. 1971’de Azra Erhat, Sabahattin Eyuboğlu ve Thilda Kemal’le birlikte tutuklandı ve 4 ay boyunca İstanbul Maltepe’deki askeri cezaevinde kaldı.

Vedat Günyol’un ilk yazı ve çevirileri 1935’te Yücel dergisinde yayımlandı. Bu dergide Fransız yazarların romanlarını özet halinde tanıtan birçok yazısı çıktı. “Dile Gelseler” başlıklı ilk eleştirisi 1940’ta Yücel dergisinde yayımlandı. Yeni Ufuklar dergisinde çıkan, değişik edebiyat ürünlerini ve edebiyatın içinde bulunduğu sorunları inceleyen yazılarının Türkiye’de fikir ve sanat hayatının gelişmesinde önemli bir yeri vardır. Kendini “gerçekçilik”, “hümanizma” ve “gerçeküstücülük” akımlarına yakın hissettiğini belirten Günyol’un Adam Sanat, İnsancıl, Milliyet Sanat ve Varlık dergilerinde de birçok yazısı yayımlandı.

Vedat Günyol’un eleştiri yazıları hakkında Doğan Hızlan şu değerlendirmeyi yapar: “Günyol, çoğunlukla belgesiz, dayanıksız yargılardan kaçar, bir eleştirme yazısında, ele aldığı yazarın tüm yazılarını bir çırpıda verme kolaylığından özellikle sıyrılmak ister; ayrı ayrı yazılarda o sanatçının ayrı ayrı yanlarını inceleyerek derinleştirmeye çalışır. Böylece bir Batılı eleştirmen gibi bir yazarın derinlemesine yalnızca bir özelliğini tanıtır yazısında. Eleştirmesinde baş öğe, eleştirdiği sanatçının dünya görüşüdür. Sanatçının yazdığı konu karşısında aldığı konumdur.”

Vedat Günyol, Varlık Yayınevi “Kültür ve Edebiyat Birikimimize Katkılarından Dolayı 1988’de Vedat Günyol’un Emeğine Saygı” Ödülüne, Gölgeden Işığa ile 1989’da Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülüne layık görüldü. Günyol ayrıca Edebiyatçılar Derneği Onur Madalyasının; 1995’te Çınar Yayınları Onur Ödülünün; 1998’de Evrensel Kardeşlikten Dünya Barışına Çağrı Ödülünün sahibi oldu. Vedat Günyol, 1998’de Tüyap 16. Kitap Fuarına Onur Yazarı olarak katıldı.

ESERLERİ

Eleştiri:

  • Dile Gelseler, İst.: Çan, 1966
  • Çalakalem, İst.: Çan, 1977

Deneme:

  • Yeni Türkiye Ardında, İst.: Çan, 1966
  • Bu Cennet Bu Cehennem, İst.: Çan, 1975
  • Orman Işırsa, İst.: Çağdaş, 1979
  • Daldan Dala, İst.: Adam, 1982
  • Bilinç Yolunda, İst.: Ada, 1985
  • Güleryüzlü Ciddilik, İst.: Çağdaş, 1986
  • Gölgeden Işığa, İst.: Cem, 1988
  • Giderayak/Yaşarken, İst.: Çağdaş, 1989
  • Güne Doğarken, İst.: Cem, 1992
  • Dünden Bugüne, İst.: Cem, 1995
  • Güne Gün Katmak, İst.: Milliyet, 1995
  • Günlerin İçinden, İst.: İş Bankası, 1999
  • Gün Ola Harman Ola, (Seçmeler), İst.: İş Bankası, 2001
  • Kendimce Denemeler, İst.: Dünya Kitapları, 2003

Günlük:

  • Yine de Yaşarken, İst.: Cem, 1990
  • Yaza Yaza Yaşarken, İst.: Cem, 1991
  • Yaşa Yaşa Gör Temaşa, İst.: Oğlak, 1997

Anı:

  • Uzak Yakın Anılar: I, İst.: Belge, 1990
  • İnceleme-Konuşma:
  • Prens Lütfullah Dosyası, (sunanlar: C.O. Tütengil-V. Günyol) İst.: Çan, 1977
  • Sanat ve Edebiyat Dergileri, İst.: Alan, 1986
  • Konuşmalar 1945-1950 (O. Burian ile) / Çağdaş Türk Edebiyatının Kıyıcığında 1956-1960 (S. Eyuboğlu ile), İst.: Cem, 1995

Çeviri:

  • Tefeci Gobseck (Balzac), Ank.: MEB, 1947
  • İnsanların Dünyası (A. de Saint-Exupéry), İst.: Varlık, 1954
  • Değişim (F. Kafka), İst.: Yeni Ufuklar, 1955
  • Toplum Anlaşması (J. J. Rousseau), Ank.: MEB, 1956
  • Yabancı (A. Camus), İst.: Yankı, 1959
  • Denemeler (A. Camus; S. Eyuboğlu ile), İst.: Çan, 1960
  • Çağımızın Gerçekleri (J. P. Sartre; S. Eyüboğlu ile), İst.: Çan, 1961
  • Başkasının Kellesi (M. Ayme; S. Eyuboğlu ile), İst.: Çan, 1962
  • Cadı Kazanı (A. Miller; S. Eyuboğlu ile), MEB, 1962
  • Çağdaş Politika Sorunları (çeşitli yazarlardan; S. Eyuboğlu ile), İst.: Çan, 1962
  • Dünyamızın Sorunları (B. Russell; S. Eyuboğlu ile), İst.: Çan, 1962
  • Özgürlük ve Kültür (J. Dewey), İst.: Çan, 1962
  • Bilim Ahlakı (A. Bayet) İst.: Çan, 1963
  • Duruşma (F. Kafka), 1963
  • Hakikat Yolundaki Tecrübelerimin Hikâyesi (M. Gandhi), İst.: Rafet Zaimler, 1963
  • Devrim Yazıları (G. Babeuf; S. Eyuboğlu ile), İst.: Çan, 1964
  • Utopia (T. More; S. Eyuboğlu ve M. Urgan ile), İst.: Çan, 1964
  • Dünyamıza Bakış (A. Einstein; S. Eyuboğlu, A. Erhat, C. Çapan, İ. Öztürk, Y. Anday ile), İst.: Çan, 1965
  • Güneş Ülkesi (T. Campanella; H. Kazgan ile), İst.: Çan, 1965
  • İnsanlar ve İnsanlar (Vercos; S. Eyuboğlu, A. Erhat ile), İst.: Çan, 1965
  • Uygarlık (C. Bell; M. Urgan, M.C. Anday, H.Y. Çakır ile), İst.: Çan, 1966
  • Aydınlar ve Toplum (A. Gramsci; F. Edgü, B. Onaran ile), İst.: Çan, 1967
  • Lykurgos’un Hayatı (Plutarkhos; S. Eyuboğlu ile), İst.: Çan, 1967
  • Politika Sanatı (çeşitli yazarlardan derleme; S. Eyuboğlu ile), İst.: Çan, 1967
  • Çağdaş Fizikte Doğa (Werner, Heisenberg; O. Duru ile), İst.: Çan, 1968
  • Özgürlük Sorunları (R. Maublanc; A. Bezirci ile), İst.: Çan, 1968
  • Bugünkü Dünyamıza Bakış (P. Valery; S. Eyuboğlu ile), İst.: Çan, 1972
  • Çağımızın Sorunları Üstüne Düşünceler (B. Russell; S. Eyuboğlu ile), İst.: Cem, 1972
  • Gargantua (Rabelais; S. Eyuboğlu, A. Erhat ile), İst.: Cem, 1973
  • Yasayı Çiğnemenin Tehlikeleri Üstüne (D. Diderot), İst.: Çan, 1974
  • Devrimin Bağrından (Robespierre), İst.: Çan, 1975
  • Marksçılık (H. Lefevbre), İst.: Gelişim, 1975
  • Devrimle Gelen (Saint Just), İst.: Çan, 1977
  • Her Yönüyle Lenin (D. Shub), İst.: Çan, 1977
  • Düşünceler (B. Russell; S. Eyuboğlu ile), İst.: Say, 1982
  • Seyreyle Dünyayı (Temaşa-i Dünya ve Cefakâr u Cefakeş), (M. Evengelinos; haz. R. Anhegger-V. Günyol), İst.: Cem, 1986
  • Çehov, Yaşamı-Sanatı (H. Troyat), İst.: Ada, 1987
  • Seçme Yazılar (A. Balangni), İst.: Logos, 1990
  • Tembellik Hakkı (P. Lafargue), İst.: Telos, 1991
  • Bay Perşembe (G.K. Chestertou), İst.: Milliyet, 1995.
ESER ÖRNEKLERİ
ALBERT CAMUS’UN IŞIĞINDA

Camus’ün ışığı, diyorum haklı olarak. Camus bir ışıktır, gelmiş geçmiş, gelecek çağlar için. Fransa’nın ve dünyanın alın akı, yüz akıdır o. Saçma diye nitelediği bir dünyadan, saçma bir yoldan, trafik kazasından göçüverdi kırk yedi yaşının olgunluğunda. Dünyaya ışık saçan büyük insanların yazgısı bu galiba, genç yaşta ölmek. Mozart otuz beşinde, Mendelsshon otuz sekizinde ölmediler mi? Orhan Veli de, Orhan Burian da kırklarına varıp yaşlarına doymadan göçüp gittiler, ardlarında, yüzlerce yaşın sağlayamayacağı sanat ve düşün yükü bırakarak.

Camus de, genç yaşta göçen büyük insanlarından biridir. Son günlerde yazılarını okuyup duruyorum, aydınlanıp ışıklanarak. Size bu yazımda; Camus’un temel düşüncelerini, duygularını kendi ağzından aktarmak istiyorum.

Bir düşünür, gerçekten büyük bir düşünür olan Camus, yazarlık mesleğini benimsemiş bir insan olarak çıkıyor karşımıza. “Yazmasam deli olurum, çıldırır, aklımı kaçırırım” diyen Sait Faik çizgisinde, belki Sait Faik çizgisinin üstünde, yücesinde bir yazar, Camus.

1957 Nobel Edebiyat Armağanı’nı alan Camus, İsveç’te verdiği söylevde yazarlık mesleğinin özünü şöyle dile getiriyordu: “…Yazar kendini haklı ve canlı bir topluluk içinde duyabilir; bu da yazarın elinden geldiğince, sanatın büyüklüğünün yanında şu iki görevi yüklenmesiyle olur: Gerçek ve özgürlüğü. Sanatçı işi en büyük sayıda insanı toplamak olduğu için, yalanla ve kölelikle uzlaşamaz. Çünkü, yalan da, kölelik de bulundukları yerde yalnızları çoğaltırlar”.

Soylu yazarlık sanatını iki ödeve, gücün gücü iki ödeve bağlıyor Camus: Ona göre bu ödev, bile bile yalan söylememek ve insanın insanı ezmesine, sömürmesine karşı koymak.

Camus’ün yüreğini, canını kanını, özünü ararsak insan sevgisinde buluruz kaynağını.

Camus’ye göre, dünyada tek gerçek, insan gerçeğidir. Şöyle diyor bir yerde: “Savaş yoluna girince, insan bedeni çıkıyor karşımıza. Küçülmüş, alçalmış da olsa, tek gerçeğim o. Yalnız onunla yaşayabilirim. Yaratık, vatanımdır benim. İşte, bunun için bu saçma ve sınırlı çabayı seçtim.

Bu insan sevgisi, saygısı, Fransız düşüncesine, ta Montaigne’den, Rabelais’den çıka gele, gelişe serpile, büyüye yücele, arta çoğala varlığın pekiştiren bir miras verisidir. Camus, bu mirastan yola çıkarak, kültür birikiminin verileri üzerine kuruyor düşünce dünyasını.

Yurduma yaralı, insanlığa zararlı bir durum karşısında, insanlık ağır basar, diyen, Montesquieu doğrultusunda, inancında, dürüstlüğünde eğitilmiş olan bir insan olan Camus: “Yaratık (yani insan) vatanımdır benim” diyor.

Dünya kuruldu kurulalı, insanla Tanrı arasında çatışma var. Ya Tanrıdan yana olacaksın, ya insandan yana. Camus, “Tanrı ve insan anlaşmazlığı karşısında ben insandan yanayım,” diyor. Şunu da ekliyor: “İnsan kendi kendinin amacıdır, kendi kendinin tek amacı.”

Yunandan, İsa’dan, ama çok önceleri, bir Hint filozofu, “Dünyada tek gerçek insandır” demişti. Camus işte, bu inancın bir yolcusudur.

İnsandır, tek gerçek. Ölüm ötesinden bugüne değin hiçbir haber gelmemiştir. Yunus Emre bunu, o güzelim dizeleriyle dile getirmiş çoktan, hem de yetkiyle.

Ne kalıyor geriye? Yaşam. İnsan ölümü değil de yaşamı, yaşamayı seçerse ne olur? İşte Camus burada yüreğini ciğerini konuşturuyor ve şöyle diyor: “zamanımdan ayrılmayacağımı anlayınca, onuna birleşmeye karar verdim.” Yani, yaşam bir saçmalıktır ama, değil mi ki yaşamayı seçtim, yaşamın hakkını vermeliyim. Yaşamın hakkını nasıl verebilirim, yaşama katılmadan, insanların acılarını dile getirmeden?

Camus, bir yazar, bir sanatçı olarak ne getirebilirim insanlara diye düşünüyor ve şöyle bir sonuca varıyor: “Zamanımdan ayrılamayacağımı anlayınca, onunla birleşmeye karar verdim.”

Peki, nedir bu birleşme? Bütün saçmalığına, anlamsızlığına karşın, nedir bu birleşme? Şöyle diyor Camus: “Ölmeye yanaşmadığı sürece, insan yaşamayı seçiyor demektir.”

Yaşamayı seçince insan, ne yapar, bütün saçmalıklara, anlamsızlıklara karşı çıkar ve iyi kötü, olumlu olumsuz her şeyi hoşgörüyle karşılar. Camus’ün dünya görüşü, nu hoşgörü tutumudur diyesim geliyor. Belki öyle, belki öyle değil.

Camus’ye göre, bugünün ve yarının dünyasını kurmada iki şey karşı karşıyadır. Dünyayı eline geçirmek isteyen fatihlerle, dünyayı özgürce yaşatma özlemi içindeki sanatçılar.

Şöyle diyor Camus: “Sağda da solda da fatihin aradığı, karşıtların uzlaşması olan birlik değil, ayrılıkların ezilmesi demek olan toptancılıktır. Fatihin dümdüz ettiği yerde, sanatçı ayrılıklar görür.”

Camus, bir sanatçı olarak, yalana, dolana, insanın insanı sömürmesine karşı çıkanların başını çekmektedir. İnsanlık onurudur onu ilgilendiren başta ve sonda.

Ama, bugün karşılıklı konuşup anlaşma ortamı kalamaması karşısında Camus şöyle yakınıyor: “Bugünü anlatan kitapların yazarları, duygu incelikleri, sevgi gerçekleri üzerine duracak yerde, yargıçlardan, mahkemelerden, davalardan suçlama yollarından başka bir şey görmüyorlar. Pencerelerini dünyanın güzelliklerine açacak yerde, yalnızların sıkıntılarına açılmış pencereleri kapatıyorlar. Sanatın büyüklüğünü yapan her şey, böyle bir dünyaya karşıdır. Yarının tarihinde görülecek şeylerden biri fatihlerle sanatçılar arasında şimdiden başlayan savaştır.”

Camus’ye göre, dünyanın başta gelen sorunu, devlet gücünü elinde tutanlarla, devlet gücüne karşı çıkan sanatçılar arasındaki savaşımdır.

Sanatçının büyüklüğünü yapan, böylesi bir dünyaya kafa tutmasıdır.

“Sağdan da soldan da fatihin aradığı, karşıtların uzlaşması olan birlik değil, ayrılıkların ezilmesi demek olan toptancılıktır. Fatihin dümdüz ettiği yerde, sanatçı ayrılıklar görür. İnsanın eti kemiğini, duygularını hesaba katarak yaratan sanatçı, hiçbir şeyin basit olmadığını ve kendinden başka insanların yaşadığını bilir. Fatihse, kendinden başka türlüsünün yok olmasını ister. Onunki bir efendi-köle dünyasıdır, yani bizim yaşadığımız dünya.”

Camus, bir sanatçı olarak kendini topluma bağımlı sayanların başında gelmektedir. Bakın, ne diyor bu konuda: “Biz bağımlı olmasına bağımlıyız, ister istemez. Kısacası biz savaştığımız için sanatçı değiliz; sanatçı olduğumuz için savaşıyoruz. İşi gereği sanatçı özgürlükten yanadır, bu da ona çoğu kez pahalıya mal olur.”

Evet, sanatçının yazgısı budur. Özgürlükten söz etmek ve bunun cezasını çekmek.

Camus’ün bizlere bıraktığı miras bu işte: “Özgürlük adına konuşmak ve bütün saçmalığına karşın yaşamı benimseyip, canında, yüreğinde yoğura doğura sürdürmek.

Daldan Dala, Adam Yayınları, 1982

KAYNAKÇA: BF (Mayıs 1999); Nebioğlu, 325; Necatigil, İsimler, 178; Kurdakul, Cumhuriyet, 547-551; Seyda, 197-217; O. Akbal, Yaşasın Edebiyat, İst., 1977, s. 66-69; A. Erhat, En Hakiki Mürşit, İst., 1996, s. 205; D. Hızlan, Kitaplar Kitabı, İst., 1996, s. 261-266; V. Günyol, Dünden Bugüne, İst., 1995, s. 99-282; R. Mutluay, Çağdaş Türk Edebiyatı, İst., 1973, s. 423-424; ay, 50 Yılın Türk Edebiyatı, İst., 1973, s. 274-275, 631, 674, 679, 682; A. Oktay, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950, Ank., 1993, s. 739, 749; A. Özkırımlı, Yazarları da Vururlar, İst., 1987, s. 92-96; M. Seyda, Çocukluk Yılları, Ank.: 1980, s. 141-144; C. Süreya, “Vedat Günyol İçin Çağrışımlar”, İkibine Doğru, Kasım/Aralık 1987; E. Canberk, “Kopuk Anılarda Yeni Ufuklar ya da Vedat Günyol”, Varlık, S. 967; Semih Emre [R. Mutluay], “Yeni Ufuklar, Vedat Günyol”, Yön, 4 Kasım 1966; S. İleri, “Vedat Günyol’un Denemeleri”, Yeni Ortam, 30 Temmuz 1975; Ş. Balcıoğlu, “Söyleşi”, Yazko Somut, 21 Ekim 1983; C. Gündoğdu, “Vedat Günyol ile Söyleşi”, Varlık, S. 967; G. İnal, “Vedat Günyol ile Söyleşi”, Gergedan, Eylül 1987; M. Menemencioğlu, “Vedat Günyol’la Yaşamı ve Yapıtları Üzerine”, Cumhuriyet Kitap, S. 351; A. Özkırımlı, “Edebiyata Gönül Maratonu”, Cumhuriyet, 27 Haziran 1988; S. Tükel, “Ben Edebiyat’a Gönül Verdim”, Hürriyet, 20 Aralık 1989; T. Uçarol, “Vedat Günyol’la Bir Konuşma”, Varlık, Mayıs 1981; ay, “Vedat Günyol ile Söyleşi”, Gösteri, Ekim 1983

Paylaş