HAYATI, ESERLERİ ve ESER ÖRNEKLERİ
HAYATI

1909 yılında Bakü’de dünyaya geldi. 6 Ağustos 1982 günü İstanbul’da hayatını kaybetti. Samet Agayef imzasını da kullandı. Yakın dönem Türkçülerinden fikir ve siyaset adamı Ahmet Ağaoğlu ile Sitare Hanım’ın oğludur. Doğumundan kısa bir süre sonra aslen Karabağlı olan ailesi İstanbul’a göç etti. Çocukluğu Molla Girani ve Saraçhane semtlerinde geçti. İlk ve orta öğrenimini Beyazıd Fevziye Mektebi’nde yaptı. Malta sürgünün dönüşünde Ankara hükümetinin matbuat umum müdürü olan babası ile birlikte tüm aile Ankara Keçiören semtine yerleşti. Ankara Lisesi’ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Doktora eğitimi alman için gittiği Fransa’da on ay kadar kaldıktan sonra çalışmalarını tamamlayamayarak yurda döndü. Bir süre İktisat ve Ticaret bakanlıklarında çalıştı. 1946’da memuriyetten ayrılarak avukatlığa başladı. Kuruluşundan kısa bir süre sonra Demokrat Parti’ye katılarak siyasete atıldı. 1950-60 yılları arasında Manisa milletvekili olarak TBMM’de bulundu. Adnan Menderes hükümetlerinde çalışma, sanayi ve devlet bakanı olarak görev yaptı. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra diğer Demokrat Parti milletvekilleri ile birlikte ve parti yöneticileri ile birlikte yargılanarak ömür boyu hapse mahkum edildi. Mahkumiyetini İmralı ve Kayseri cezaevlerinde geçirdi. Ekim 1964’te Yassıada hükümlüleri için çıkan özel afla serbest bırakıldı. Kabri Feriköy Mezarlığı’ndadır.

Samet Ağaoğlu yazı hayatına üniversitede öğrencilik yıllarında başlar. İlk edebi denemeleri Ahmet Muhip Dıranas ve Behçet Kemal Çağlar ile birlikte Genç Türk Edebiyat Birliği’nin yayın organı olarak çıkan Hep Gençlik dergisinde, ilk öyküleri ise Varlık dergisinde yayımladı. Daha sonra çoğunluğu Varlık’ta olmak üzere Yücel, Çadırvan ve Çığır dergilerinde yazı ve öyküleri çıktı. Siyasi yazılarını ise 1946-50 yılları arasında Kuvvet ve Kudret gazetesinde yayımladı.

Demokrat Parti’nin kuruluşu ile birlikte siyasete atılması ve yazarlığının beklendiği kadar verimli olmamasına yol açtı. Eleştirmenler genellikle öykülerinin romana doğru bir gelişme gösterdiğini, verimli bir yaşta edebiyat ile ilgili ilişkisi kesilmeseydi güçlü bir romancı olacağı düşüncesini belirtirler. Fransa’ya gitmeden önceki ilk öykü ve düzyazı denemelerinde Daudet’nin Değirmenimden Mektuplar’ına benzer Keçiören izlenimleri yer alır. Fransa’daki günlerinde okuduğu yazarlar arasında kendisini en çok saran Dostoyevski daha sonraki öykü çalışmalarının önemli bir eksenini oluşturmuştur. Dostoyevski’nin Rus toplumundan çıkardığı tipler gibi, Samet Ağaoğlu da Türk toplumundan birtakım sıradan insanların ruh maceralarını işler. Bu insanların çoğunun marazi, kuruntulu, dengesiz, ihtiraslı ve dramatik tipler olması onu çağdaşı olan Sait Faik’ten ayırır. Kahramanları hemen hemen her olayı içlerinde krize dönüştüren sürekli ölüm, cinayet gibi musallat fikirlerinin baskısı altında suçluluk kompleksi taşıyan, mutluluktan uzak, yaşama umudunu kaybetmiş, çok defa paranoyak ve şizofrenik davranışlar gösteren kişilerdir.

Samet Ağaoğlu’nun anı kitapları da, öykücülüğündeki gibi, üslubu ihmal etmez, hatta onlarda da bir çeşit öykü gibi kurgu peşindedir. Bunlarda çizdiği portrelerden her biri, arka planda, ayrı romanın hazırlığını hissettirir. Bir taraftan bu özelliği, diğer taraftan öykülerindeki mekan, kişi ve olayların yazarın hayat deneyimlerinden izler taşıması dikkate alındığında denilebilir ki, öykücülüğü ile anı ve portre yazarlığı iç içe geçmiştir. Samet Ağaoğlu, dilde aşırı yenilik akımına kapılmamış, biraz muhafazakar ve klasik, fakat sağlam ve usta bir üslubun sahibi olmuştur.

Tahir Alangu, Samet Ağaoğlu hakkında: “Eski, kendi neslinin bile çoktan bıraktığı kelimeler, sık sık başvurulan, anlatışa ağdalı bir koyuluk veren tamlamalar, dolaylı tümleçlerle iyice uzatılmış cümleler, bu günün değil, otuz yıl öncesinin dil anlayışına uygun bir edebi dil gelenekçiliği, belki de günümüzün devrimci dil gelişmelerine karşı bir direniş anlamı taşıyor. Onun eserlerinin kalıcılığını tehdit eden en büyük kusuru, (..) dili olacaktır” değerlendirmesini yapmıştır.

ESERLERİ

ANI:

  • Babamdan Hatıralar (1939)
  • Babamın Arkadaşları (1958)
  • Aşina Yüzler (1965)
  • Arkadaşım Menderes (1968)
  • Marmara’da Bir Ada (1972)
  • Demokrat Parti’nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri (1973)
  • İlk Köşe (1980)
  • Siyasi Günlük (1992).

HİKÂYE

  • Strasbourg Hatıraları (1945)
  • Zürriyet (1950)
  • Öğretmen Gafur (1953)
  • Büyük Aile (1957)
  • Hücredeki Adam (1964)
  • Katırın Ölümü (1965)
  • Bütün Öyküleri (1944-65 yılları arası çıkan altı öykü kitabı: Strasbourg Hatıraları, Zürriyet, Öğretmen Gafur, Büyük Aile, Hücredeki Adam, Katırın Ölümü; yeni basımı 2003).

İNCELEME:

  • Kuva-yı Milliye Ruhu (1944).

GEZİ:

  • Sovyet Rusya İmparatorluğu (1967)
ESER ÖRNEKLERİ

BABAMIN ARKADAŞLARI’ndan

“Çeşitli arkadaşlıklar vardır; yol, mektep, hayat arkadaşlığı; eğlence, sefahat, kumar arkadaşlığı; karagün, iyigün arkadaşlığı; siyaset, fikir, ideal arkadaşlığı!

Bir insan ömrü boyunca bu arkadaşlardan bir veya bir kaçmı edinebilir. Hattä bu bir nasiptir, onlar birbirlerini muhakkak bulurlar, beraber olmaları adeta ezelden kararlaşmıştır. Yine her insana bu arkadaşlıklardan kederler, feläketler, hiyanetler, nankörlükler, iyilikler, älicenaplıklar mukadderdir. Gözlerimizi ebediyen kapamadan bir saat evvel; bütün bayatımızı hatırlamak mümkün olsaydı bu hayatm arkadaşlıklardan, onların iyi ve fena hätıralarından ibaret olduğunu anlayacaktık. Ben de şimdi babamın arkadaşlarını onun hayatınm tecellileri olarak görüyorum. Büyük kısmı ölmüş, geri kalanları da kim bilir hangi köşelerde ölümü bekleyip duruyorlar. Bunların bazılarına zaman zaman rastlıyorum:

Sokaklarda duvar diplerinden kendilerini göstermemeğe çalışarak geçiyorlar. Hani bunlar mıydı caddelere, meydanlara sığmayanlar; hani bunlar mıydı; sesleri, kahkahaları, hiddetleri, gazapları ufukları saran kahramanlar; hani bunlar mıydı en şık, en güzel, en akıllı, en zeki, en basiretli olduklarını yürüyüşlerinden bakışlarına, kolalı gömleklerinden çoraplarının çizgilerine kadar durmadan äleme ilan edenler!

Şimdi gelinlerinin, damatlarının, toranlarının, mahalle çocuklarının elinde birer oyuncaktan başka birşey değiller! Bir fırsat bularak kendilerini takdim etmek veya ettirmek imkanını elde ederlerse eski sadräzam, eski nazir, eski sefir, eski müsteşar olduklarını hatırlatmaya gayret ediyorlar, nihayetsiz hätıralara bağlı bu säbık ünvanlar, karşılarındakine yaptığı tesiri fersiz, yorğun gözlerle anlamaya çalışıyorlar.”

KAYNAKÇA: İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) – Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) – Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007, 2009) –  Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) – Encyclopedia of Turkey’s Fomous People (2013)

 

Paylaş