HAYATI

Roman yazarı. 30 Aralık 1909’da İstanbul’da dünyaya geldi. 5 Ocak 1985’te İstanbul’da yaşama veda etti. Fatma Hanım ile maarif müfettişi Nuri Bey’in oğlu. İstanbul Lisesi’nden sonra 1926’da Zonguldak Yüksek Maden Mühendis Mektebi’ne girdi. Fransa’da stajını tamamladı ve Ereğli Kömür İşletmesi’nde yüksek maden mühendisi olarak çalıştı; Zonguldak Teknisyen Okulu’nda öğretmenlik yaptı. Evli ve iki çocuk babasıydı. Yazılarını Zonguldak, Ocak, Uzun Mehmet ve Halk Dostu gazeteleriyle Zonguldak Halkevi’nin çıkardığı Karaelmas dergisinde yayımladı.

ESERLERİ

Roman:

  • Bağlar Arasından, İst.: Tecelli Mtb., 1936

Diğer:

  • İş Terbiyesi, Ank.: Alâeddin Kıral Mtb., 1943
  • Zonguldak Kömür Havzasında 4 Gün, (gezi) Zonguldak: Bingöl Mtb., 1947
  • Madenlerde Eleme-Temizleme İşleri (I Kısım: Kömür), Zonguldak: Birgün Mtb., 1952
  • Madencinin El Kitabı 2, İst.: Ahenk Mtb., 1975.
ESER ÖRNEKLERİ
BAĞLAR ARASINDAN

Maden Ocağı

(Bülent Zonguldak Maden Mühendisi Mektebi’nde talebedir. Arkadaşlarıyla birlikte bir maden ocağını dolaşmaktadırlar)

Dün ilk defa maden ocağı denilen karanlık dehlize girdik.

İlk gittiğimizde ocak yemyeşil dağ eteğinde açılmış iki metre yüksekliğinde iki metre genişliğinde bir delikten ibaretti. İş ciddiye binip ayaklarımıza iri çivili ayakkabıları, üzerimize mavi ocak elbiselerini giyip de ocağın ağzına geldiğimiz zaman içimizdekilerden bir kısmı arasında ürkeklik kelimeleri dolaşmaya başladı.

Az ışıklı emniyet fenerlerimiz elimizde içeriden Seyis’in çıkmasını bekledik. Hasta ve yorgun tipli bir katırın gerilmiş, etsiz adalelerinin zoruyla çektiği dört arabalı katar dışarı çıkınca hafif soluk yüzlü kazmalı oğlu Mehmet Çavuş bize dönerek.

-Haydi bakalım efendiler… Burası “dere baca” dediği zaman gözlerimi tam manası ile karartan bu siyah deliğe girdik.

Elimizde ışıklar içinde ancak kendi kendilerinin diplerini aydınlatabiliyordu. Veyahut bize öyle geliyordu. Öyle geliyormuş olmalı ki, iki yüz metre kadar ilerledikten sonra etrafımızdaki kömür ve taş duvarları birer birer vuzuh peyda etmeye, birbiri ardına sıralanmış ve bir çerçeve teşkil etmiş yuvarlak direklerin mantarla kaplana ıslak satıhlarını aydınlatmaya ve nihayet o beğenmediğimiz lambaların bir teki bile epi bir yeri tenvir etmeye kafi gelmeye başlamıştı.

Ana yol denilen bir düz yolda ayaklarımız burkula burkula, önüne dikkat etmeyenler başlarını tavandaki boyunduruk tabir olunan direklere çarpa çarpa, kenarda, beride toplanmış su birikintilerine bata çıka ilerledik.

KAYNAKÇA: F (17 Aralık 1999, torunu A. Pelin Derviş tarafından); O. Şen, Tanıdıklarım 1: Yüksek Maden Mühendisi Niyazi Durusoy, Zonguldak: Bingöl Mtb., 1950.

Paylaş