HAYATI
Divan şairi. Edirne’de dünyaya geldiği bilinen Neşati’nin doğum tarihi hakkında herhangi bir bilgi yok. 1674’te Edirne’de vefat etmiş, Muradiye Mevlevihanesi türbesinde toprağa verilmiştir. Asıl adı Ahmet Dede. Gençliği ve yetişmesi üzerine bilgi yok. Gelibolu Mevlevihanesi şeyhi Ağazade Mehmet Dede’ye bağlandı. 1652’de şeyhinin ölümü üzerine bir geziye çıktı ve Konya’ya gitti. 1670’te Edirne Muradiye Mevlevihanesi şeyhliğine getirildi. “Neşati gitmeğile eyledi mahzun ahbabı” (Fasih Dede) dizesi Neşati’nin ölüm tarihini gösterir. Melamiliği de bağlandığı, bir ara reisülküttap Sarı Abdullah kesedarlığını yaptığı bilinmektedir. Önce Semendi mahlası ile şiirler yazan Neşati, yaşadığı dönemin usta şairlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Pazarcıbaşı Nazım, “Beğendirdim Neşati gibi bir üstada eş’arım” diye öğünürken sonraki yüzyılda Nedim:
“Gittin amma ki kodun hasret ile canı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yaran bile”
beyti ile başlayan gazelini tahmis etmiştir. Bir kuyumcu özeniyle işlediği gazellerinde yaşayan dilin olanaklarından yararlanmış, mazmunlarla gelişen egemen estetik anlayışını zorlamış ve uyuma önem vermiştir:
“Olsa yaraşır bülbül pür-şevk Neşati
Olmakta yine gül gibi dildar küşade
*
Zehi safa diyecek alemin nesin gördük
Sitemden özge dahi hemdemin nesin gördük
*
Bi-safa-yı aşk olup bi-derd-i yar olmak da güç
Bir sitemger afetin cevriyle zar olmak da güç”
ESERLERİ
Neşati’nin Divan’ının bilimsel basımı yapılmadı. 1933’te Sadettin Nüzhet Ergun bir inceleme ile birlikte şiirlerinin bir bölümü yayımladı. Urfi’nin kasidelerin şerh eden şairin manzum Hılye-ı Enbiya adlı yapıtı 1894’te basıldı. Kavaid-i Deriyye adlı eseri ile Farsça dilbilgisi kuralları ile ilgilidir. Şehrengiz ise 144 beyitten oluşan, devrin geleneğine uyularak yazılmış bir yapıttır. Neşati’nin bir diğer eseri olan Şerh-i Müşkilat-ı Urfi ise 20 sahifeden ibaret olan küçük bir yapıttır. Fasih Dede mecmuasında kayıtlıdır.
ESER ÖRNEKLERİ
DİVAN’DAN
GAZELLER
GAZEL I
Zihi safa diyecek alemin nesin gördük
Sitemden özge dahı hem-demin nesin gördük
Human derd-i ser ü neşvesi bana engiz
Bu bezm-gahda cam-ı Cemin nesin gördük
Nişan-ı tir-i sitem olduğundan özge meğer
Derun-i sinede dağ-ı gamın nesin gördük
Hemişe hal-i ruhin dameniyle setr eyler
Biz ol dü-zülf-i ham-ender-hamın nesin gördük
Neşatiya keder-i keşf-i razdan gayri
Akan bu dide-i terden demin nesin gördük
GAZEL II
Gitdin amma ki kodun hasret ile canı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yaranı bile
Devr-i meclis bana girdab-ı beladır sensiz
Mey-i zehrab-ı sitem sagar-ı gerdanı bile
Bağa sensiz bakamam çeşmime ateş görünür
Gül-i handanı değil serv-i hıramını bile
Sineden derd ile bir ah ideyin kim dönsün
Aksine çarh-ı felek mihr-i dırahşanı bile
Har-ı firkatle Neşati-i hazinin va-hayf
Damen-i üffeti çak oldu giribanı bile
DER MENKÂBE-İ GÜL-İ GÜLZÂR-I RİSÂLET MÂHBÛB-I RÂBB-İ ‘İZZET
MUHAMMEDÜ’L-MUSTAFÂ SALLA’LLÂHU ʿALEYHİ VE SELLEM
Gel iy bihîn-güher-i kâr-hâne-i tekvîn
Akıt firâk ile gözden cevâhir-i rengîn
Hücûm-ı hasret ile kan taşup derûnuñdan
Kenâr-ı çeşmüñi laht-ı cigerle kıl tezyin
Reh-i mecâzda tâ key bu lagziş-i dâʾim
Dahı açılmadı mı dîde-i ĥâkîkat-bîn
Düşer mi meşreb-i ‘irfâna sen de insâf it
Bu dil-harâbî-i gaflet bu hîçkârî-i dîn
Ne tâʿatuñda safâ var ne haşyet-i yek-dem
Ne hevl-i şûriş-i mahşer ne fikr-i rûz-ı pesîn
Misâl-i lâle siyeh-dilsin olmaduñ hergiz
Benefşe gibi hacâletle ser-be-rûy-ı zemîn
Ne bûd-ı dehr ile şâd ol ne dil-harâb-ı ne-bûd
Bunuñla oldı olan rütbe-i rızâya kârîn
Olursa hûn ile serşâr gonçe-i kalbüñ
Yine safâyile ol gül gibi güşâde-cebîn
Tamâm nakş-ber-âb oldıgın bilen dehrüñ
Olur mı lutf u sitemle güşâde vü gamgîn
Yine zevâli mukârrer degül mi fikr eyle
Cihânı mühr gibi eyleseñ de zîr-i nigîn
Bürehne-ser mi degülsin sabâh-ı mahşerde
Serüñde şem‘ gibi olsa efser-i zerrîn
Firâz-ı evce de çıksañ misâl-i tîr eger
Yine ider seni bir gün zamâne hâk-nişîn
Sütûn-ı hayme gibi râstdur o kim olmış
Bu hâkdân-ı fenâdan çü hayme dâmen-çîn
Sakın safâyile işrâk-ı dilden ayrılma
Ne lâzım ‘ârif iseñ güft-gûy-ı Meşşâʾin
Dirîg o ‘ömre ki zâtuñ tefekkür eylemeyüp
Geçe hayâl-i heyûlâyile şühûr u sinîn
Yeter bu ʿâlem-i hâkîde üstühân-çînî
Humâ-yı fikrüñi kıl rû-be-râh-ı ‘illiyyîn
Gubârını göze çek bir der-i felek-kadrüñ
Ki pestdür aña nisbet firâz-ı ʿarş-ı berîn
Der-i saʿâdet-i Şâh-ı rüsül ki olmadadur
Hemîşe nâsiye-sâ hüsrevân-ı rûy-ı zemîn
Penâh-ıʿâlem ü âdem Peyem-ber-i zî-şân
Hudâygân-ı felek -bârgâh-ı ‘arş-ı mekîn
Şefî‘-i küll-i ümem melce-i heme ʿâlem
Şeh-i sütûde-şiyem fahr-ı enbiyâ-yı güzîn
Cenâb-ı Ahmed-i mürsel ki eylemiş Hâllâk
Fürûg-ı neyyir-i zâtın ziyâ-yı çeşm-i yakîn
O nâzenîn-i dü ‘âlem ki töhmet-i şirket
Hizâne-i ‘ademe sâyesinde kıldı rehîn
Şeh-i melâ’ike-‘asker ki tahtıdur eflâk
Sezâdur olsa güneş aña bâliş-i zerrîn
Yegâne şâri ‘-i vâlâ-güher ki zâtından
O deñli düşdi cihâna hirâs-ı şer‘-i mübîn
Ki Zühre dâ’ire-i mâhı eyleyüp pür-tâb
Tagıldı rûy-ı sipihre celâcil-i Pervîn
Gubâr-ı reh-güzeri tûtiyâ gibi mergûb
Kelâm-ı feyz-eseri tende cân gibi şîrîn
‘Uluvv-i kadrini gör kehkeşân degül olmış
Derinde çarh kemer-beste bende-i dîrîn
Hilâl ü bedr degül hasm-ı şer‘ine gerdûn
Çeker gehi teber-i hışm gehi hançer-i kîn
Hudâygâna sensin ki şem‘-i zâtuñla
Harem-sarây-ı dil ü cânı eyledüñ tezyîn
Nihâl-i kâmet-i mevzûnuñ olmasa dehrüñ
Ne bâgı zâhir olurdı ne lâle vü nesrîn
Cihân-penâh şehâ âb-ı şer‘-i pâküñdür
Fesâd-ı şu‘le-i âşûbı eyleyen teskîn
Medâr-ı her dü serâsın ‘aceb mi dergâhuñ
Gezend-i fitneden olsa cihâna hısn-ı haşin
Sa‘âdet ol sere kim baht-yâb-ı devlet olup
Hemîşe dergeh-i vâlâñı eyleye bâlîn
O katre kim dökilür dîdeden firâkuñla
Olur mı aña bahâ sad hezâr genc-i defîn
O seng-rîze ki pâ-mâl-i reh-güzâruñdur
Bulursa kadr ile lâyık bahâ-yı dürr-i semîn
Kerem-şi‘âr şehâ mevkıf-i tahayyürde
O dem ki lutfuñ ola ‘âcizân-ı haşre kârîn
Kuluñ Neşâtî-i güstâhı da meded şâhum
Koma hücûm-ı hacâletle şermsâr u gamîn
Hamûş vakt-i edebdür sakın sakın iy dil
Kef-i du‘âyı açup kıl hulûs ile âmîn
Hemîşe tâ ki sühân-perverân-ı ‘âlem ide
Nevâ-yı na‘t ile eflâki pür-sadâ vü tanîn
Çerâg-ı şerʿi olup tâ ebed ziyâ-güster
‘Aduvv-i dînine sad bâr laʻnet ü nefrîn
DER-MENKÂBE-İ RİSÂLET-PENÂH SALLA’LLÂHU
‘ALEYHİ VE SELLEM
Mihr ü meh ser-germ-i sevdâ kim gezer her rûz u şeb
Sîm ü zer îsâr iderler dehre yek-ser rûz u şeb
Mihr ü meh kim iki sûdâger seyâhat-pîşedür
‘Arz iderler ‘âleme kâfûr u ‘anber rûz u şeb
Mihr ü meh sanma be-sad nukl-ı kevâkib ber-tâbak
Devr ider bezm-i felekde iki sâgar rûz u şeb
Mihr ü meh biri gül-i zerd ü biri nergis midür
Kim virürler gülşen-i eflâke zîver rûz u şeb
Mühre-i mihr ü mehüñ gerdûn derûn-ı hokkadan
Birini izhâr idüp birini gizler rûz u şeb
Şem‘-i mihr ü mâha bîm-i gird-bâd-ı âhdan
Şîşeden ser-pûş ider çarh-ı sitemger rûz u şeb
Mihr ü mehden havf ile iki kedû bend eyleyüp
Bahr-ı hayretde felek olmış şinâver rûz u şeb
Mihr ü meh mîzân-ı dehre olmış iki keffe kim
Vezn-i isfidâc ider geh müşg-i ezfer rûz u şeb
Mihr ü mâh-ı nev ki hem çün gûy u çevgândur felek
Gösterür bâzîgeh-i dehr oldugın her rûz u şeb
Girde-i mihr ü mehe bu tâbe-i pür-tâbda
Nârdur gûyâ şafak encümdür ahker rûz u şeb
Mihre dâgın gösterür meh zerdî-i rûyın görüp
Bir birine derd-i ‘ışkın ‘arz iderler rûz u şeb
Gör safâ-yı ‘ışkı mihr ü meh bu sûz-ı dâg ile
‘Âleme olmakda yine şevk-güster rûz u şeb
Mihr ü meh olmazdı böyle pertev-endâz-ı safâ
Olmasa ger mazhar-ı nûr-ı Peyember rûz u şeb
Ol şeh-i yektâ ki mihr ü meh be-sad üftâdegî
Tâ ezelden emrine olmış musahhar rûz u şeb
Ahmed-i mürsel ki mihr ü mâha tâb-endâz olur
Her kim eyler cân u dilden na‘tin ezber rûz u şeb
Mihr ü meh gibi hüveydâ cebhesinde nûr-ı Hak
Sırr-ı gaybî her ser-i mûyında muzmer rûz ü şeb
Mihr-i şer‘-i ‘âlem-efrûz ile mâh-ı ‘adlidür
Eyleyen dünyâyı ser-tâ-ser münevver rûz u şeb
Mihr ü meh sanma melâ’ik nûrdan revzen açup
Ravza-i cennet-nâzîrin seyr iderler rûz u şeb
Mihr ü meh gibi o vâlâ ravzada rahşân olup
Zîb-bahş olmış kanâdil-i mücevher rûz u şeb
Mihr-tâb‘a meh-zamîrâ şer‘-i pâküñdur senüñ
Bâ‘is-i âsûdegî-i hâlk yek-ser rûz u şeb
Sensin ol çeşm ü çerâg-ı dehr kim sad mihr ü mâh
Lem‘a-i feyzüñ yanında şem‘-i bî-fer rûz u şeb
Mihr ü mehden Çarh iki mir’ât-ı sâf ‘arz eyleyüp
Tâbiş-i ‘aks-i ruh-ı pür-tâbuñ ister rûz u şeb
Mihri yakmış iştiyâkuñ mâhı itmiş dâgdâr
Ebrüñ ahvâli perîşân u mükedder rûz u şeb
Mihr ü meh pervâne-i şem‘-i cemâlüñdür senüñ
Devr iderler sûz ber-dil dâg ber-ser rûz u şeb
Mihr ü meh-eyzâ cenâbuñdan recâ-yı feyz ider
Yazmaga na‘tuñ Neşâtî-i senâger rûz u şeb
Mihr ü meh gibi alur dünyâyı zîr-i pâyine
Nûr-ı feyzüñ kim ola bir fikre rehber rûz u şeb
Çarh-ı nazma mihr ise ol ben meh-i tâbendeyem
Peyrev-i kilk-i Fehîm olsam n’ola ger rûz u şeb
Habbezâ tâb‘-ı Fehim-i hoş-sühân kim mihr ü meh
Nazmına itmektedür isâr-ı gevher rûz u şeb
Merhâbâ hâmem benüm kim mihr ü meh bâ-fart-ı şevk
Çihre -sâdur pây-ı müşgîn-nakşına her rûz u şeb
Levh-i mihr ü mâha yazmakdur bu na‘ti niyyetüm
Eyleyüp elde şu‘a‘ın hâme-i zer rûz u şeb
Rûşenî-i nazmumı çün mihr ü meh seyr eyleyüp
Enverî olsa ‘aceb mi hâk ber-ser rûz u şeb
Mihr ü meh pertev-nisâr-ı dehr olup tâ kim ola
Bir birinden geh ziyâde geh berâber rûz u şeb
Mihr ü mâh-ı nev gibi tâ rûz-ı mahşer ümmetüñ
Düşmen-i dîne çeke şemşîr ü hançer rûz u şeb
KALEMİYYE DER NA‘T-I HAZRET-I RESÛL
‘ÂLEYHİ’S-SELÂM
İy kilk-i sühân-tırâz-ı ma‘nî
Gencîne-güşâ-yı râz-ı ma‘nî
İy bülbül-i şûh-ı nagme-perdâz
V’ey tûtî-yi nükte-senc-i i‘câz
Pâkîze-beyân-ı mütercim-i gayb
İcrâ-kün-ı sad zebân bilâ-reyb
Sad şevk ile ol sarîr bî-bâk
Raks-âver-i kudsiyân-ı eflâk
İtsem ne zamân sarîre âgâz
Âheng tutar füsûn u i‘câz
El-hak nedür ol sarîr-i dil-keş
Urmaz mı derûn-ı nâye âteş
Hayret-dih-i ‘akl-ı dâniş-âsâr
Zencîr-i sütûr ile o reftâr
Nakş-ı kademüñ ki reşk-i Çîndür
Pîrâye-i zülf-i hûr-ı ‘îndür
Her gevher-i nazm-ı tâbnâküñ
Cümle ‘arak-ı cebîn-i pâküñ
İy murg-ı hümâ-şikâr-ı zî-fer
Ol hatt-ı siyehle bâl-güster
İy zîb-dih-i cemâl-i sâde
Ma‘nâ kademüñ seyr-nihâde
Gel çâh-ı devâta eyle efsûn
Kıl Yûsuf-ı mısr-ı nâzmı bîrûn
Sad sihr ile ol yine füsûnkâr
Gencîne-i gaybı eyle izhâr
Râmişger-i bezmgâh-ı cân ol
Mestî-dih-i ‘akl-ı nükte-dân ol
Ezhâr-ı hayâlı âşikâr it
Bâg-ı süheni benefşezâr it
Destân-zen-i na‘t-i pür-safâ ol
Mâdih-i Resûl-i Kibriyâ ol
Mâhbûb-ı Hudâ şeh-i dü ‘âlem
Ser-defter-i enbiyâ-yı ekrem
Yektâ dür-i lücce-i hakîkat
Vâlâ-güher-i muhît-i kurbet
Keyhusrev-i dîn-penâh-ı kevneyn
Şâhenşeh-i taht-ı kâbe-kavseyn
Sultân-ı rüsül şeh-i mü’eyyed
Tâc-ı ser-i enbiyâ Muhammed
Ol pâdişeh-i serîr-i levlâk
Kim pâye-i pestidür nüh eflâk
Cevlângeh-i pâki cây-ı bî-câ
Ya‘nî ki bisât-ı kurb-ı Mevlâ
Meh şevk-i ruhıyla dâgdârı
Hurşîd-i sipihr hâksârı
Hem hâtem-i enbiyâ-yı ekrem
Hem sırr ile cümleden mukaddem
Üftâde-i hâki müşg-i ezfer
Âvâre-i hüsni mihr-i enver
İy bâ‘is-i hestî-i dü ‘âlem
V’ey râtıbe-bahş-ı kadr-i Âdem
Sen olmış idüñ nebiyy-i yektâ
Âdem dahı olmadın hüveydâ
Sensin bu kadar zuhûra bâ‘is
Dillerde olan bu şûra bâ‘is
Sen olmasañ iy cihân-ı bîniş
Gelmezdi vücûda âferîniş
Zâtuñ ki tılısm-ı bî-bahâdur
Gencîne-i sırr-ı Kibriyâdur
Hâk-i kademüñ ki kuhl-ı dîndür
Pîrâye-i çeşm-i hûr-ı ‘îndür
Cibrîl-i emîn rikâbdâruñ
Gülzâr-ı bihişt reh-güzâruñ
La‘luñ ki hayât-ı câvidândur
Şerbet-dih-i cân-ı ‘âşıkândur
Sad Hızr u Mesîh haste-hâlüñ
Leb-teşne-i şerbet-i zülâlüñ
Yûsuf-menişân-ı mısr-ı i‘câz
Mûsî-revişân-ı vâdi-i râz
Dil-beste-i zülf-i müşg-bûyuñ
Der-bân-ı ‘asâ-be-dest-i kûyuñ
Sen şem‘ -i münîr-i bezm-i tafsîl
Pervâne o bezme rûh-ı Cibrîl
Hurşîd ile meh ki çâkerüñdür
Hasret-keş-i rûy-ı enverüñdür
Hicrân-zede ol iki cîger-sûz
Cûyendeñ olup gezer şeb ü rûz
Göklerde sehâb bî-kârâruñ
Olmak diler ol da sâyedâruñ
Olsa ne kadar edâ-yı medhüñ
Mümkin mi yine sezâ-yı medhüñ
Besdür saña medh iy şeh-i pâk
Lev-lâke lemâ halaktü’l-eflâk
Lutfuñdan olursa ger icâzet
Hâlüm ideyüm biraz hikâyet
Pâ-beste-i nefs-i şûm-kârem
Âşüfte-dimâg-ı rûzgârem
Derd oldur aña nefs-i ser-keş
Urmakda metâ‘ -ı câna âteş
Kaldum reh-i gamda zâr pâmâl
Ben haste göñül şikeste-ahvâ
Sûdâger dil ki pür-ziyândur
Bâ‘is gam-ı ‘ışk-ı dilberândur
Birinden olursa dâmen-efşân
Elbetde bulur bir âfet-i cân
Her biri bir birinden âfet
Âteş-zen-i hırmen-i selâmet
Bir tîr atar mı kim zamâne
Evvel beni eylemez nişâne
Kendüm bileli bu gamla zârem
Çün gerdiş-i çarh bî-kârârem
İy hüsrev-i din-penâh ki sad dâd
V’ey şâh-ı felek-cenâb feryâd
Feryâd ki zâr-ı dil-harâbem
Üftâde-i çâh-ı ıztırâbem
Kalursam eger bu gamla me’yûs
Hayfâ hayfâ hezâr efsûs
Demdür bu Neşâtî-i hazînüñ
Lutfuñdan olursa hûşe-çînüñ
Kıl bend-i belâdan anı âzâd
Olsun ko gamuñla da biraz şâd
Göster aña rûy-ı bî-misâlüñ
Görsün ko cemâl-i bâ-kemâlüñ
Sad derd ile bî-karâruñ olsun
Dil-haste vü cân-figâruñ olsun
Dûr itme meded mahabbetüñden
Ayrılmaya tâ ki kurbetüñden
MERSİYE Lİ-HAZRET-İ İMÂM HÜSEYN
I
Akıt hûn-âbe-i çeşmüñ gelen mâh-ı muharremdür
Yine mâh-ı muharrem bâ‘is-i endûh-ı ‘âlemdür
Ciger-hûn olmamak mümkin mi ‘âlem derd ile şimdi
Zamân-ı mâtem-i şeh-zâde-i zi-şân-ı Ekremdür
Vücûdın pâre pâre eyleyüp meh derd-i mâtemle
Tagıtmış ebr kendin seb‘a-i seyyâre derhemdür
Güsiste rişte-i ‘işret perîşân hâne-i şâdî
Şikeste çeng-i Zühre hâl-i gerdûn cümle pür-gamdur
Atar bir gün vücûdın hâke seyr it çün şihâb ol da
Niçe demdür felek gamla dimâg-âşüfte sersemdür
Meger bülbül çemende mersiye-hân oldı ezhâre
Perîşân hâl-i sünbül gonçeler mebhût u ebkemdür
‘Aceb mi şâh-ı gül pür-dâg iderse şimdi bâzûsın
N’ola hûnîn ‘âlem kaldursa lâle vakt-i mâtemdür
Gezer gülşende zencîrin sürür mecnûn olup cûlar
Benefşe ser-fikende bâr-ı sad endûh ile hamdur
Bu bir mâtemdür el-hâk kim buña mümkin degül tâkat
N’ola olsa derûn-ı gonçe pür-hûnâbe-i hasret
II
Çeker çâk eyleyüp gül dest-i mâtemle girîbânı
Cîgerler hûn ider bülbüllerüñ feryâd u efgânı
Olur pür-nem çemende çeşm-i nergis eşk-i şebnemle
Görüp her subh-dem hûnîn-şafak hurşîd-i rahşânı
Hayâl-i Kerbelâ eyler ki galtân itdiler hâke
Dem-âlûde ser-i şeh-zâde-i yektâ-yı zî-şânı
Dirîg ol dem şihâb âsâ niçün mâhv olmadı bilsem
Düşüp hâke sipihrüñ âftâbı mâh-ı tâbânı
Dirîg ol dem niçün gerdûn girüp sad perde-i şerme
Yirin milk-i ‘ademde itmeye bir künc-i pinhânî
Dirîg ol dem niçün tolâb-ı çarhuñ akmayup âbı
Felek soldurdı ol nev-res nihâl-i gülşen-i cânı
Dirîg ol dem niçün kan aglayup ebr-i siyeh gamla
Cihânuñ olmaya her sengi bir yâkût-ı rummânî
Dirîg ol dem niçün sad lücce-i mâtem gelüp cûşa
Tecâvüz itmeye tufân-ı girye hadd-i imkânı
‘Aceb hâl-i musîbet bü’l-‘aceb hayret-fezâ mâtem
Revâdur tâ kıyâmet olsa ‘âlem derd ile pür-gam
III
Cigerler âteş-i hasretle yansun şu‘le-hâr olsun
Göñüller derd ile pür dîdeler hem eşk-bâr olsun
Yine bir mertebe tutsun cihânı nevha-i mâtem
Melâ’ik dîde-giryân ehl-i ‘âlem cümle zâr olsun
Çıkup dûd-ı derûn-ı ehl-i mâtem evc-i gerdûna
Siyehler geysün ‘âlem şâm-ı hasret âşikâr olsun
Kesüp geh na‘l-i tâze geh yakup bir dâg-ı pür-hasret
Felek mâtemgeh-i ‘âlemde dâ’im dil-figâr olsun
Akıtsun dîdeden feryâd ile ebr-i siyeh eşkin
Derûnı derd ile mâhuñ da yansun dâgdâr olsun
Yıkılsun sakfı gerdûnuñ dökülsün dâne-i encüm
Dil-i ‘uşşâk-ı şeydâ gibi ol da târümâr olsun
Atılsun mihr-i ‘âlem-tabhâke bâm-ı gerdûndan
Düşüp rûy-ı zemîne hem çü sâye hâksâr olsun
Görüp bu mâtemi cûlar da dögsün seng ile cismin
Cihânı geşt idüp hasretle dâ’im bî-kârâr olsun
Figân sad âh ile çarh-ı denî-i sifle-perverden
Ki ayırdı cihânı böyle bir pâkîze gevherden
IV
Nedür bâ‘is bu deñlü kîne bilsem çarh-ı hod-râye
Şikest olmak neden ol gevher-i pâk-i girân-mâye
Neden ol gevher-i yektâyı devrân eylemek zâyi‘
Ne gevher kim fürûgı ta‘ne eylerdi Süreyyâya
Sehâb ol gevher-i yektâyı turmaz cüst ü cû eyler
Kemâl-i iştiyâkından iner geh rûy-ı deryâya
‘Alevzâr oldı her bir dil tutuşdı ser-be-ser ‘âlem
‘Aceb âteş bırakdı çarh-ı zâlim cân-ı dünyâya
N’ola hûn-ı şafak dâmânını eylerse âlûde
Tokındı seng-i fitne ‘aks idüp nüh çarh-ı mînâya
Ne dâmânı kala gör çarh-ı dûnuñ ne girîbânı
Hele gör sen de seyr it pençe-i pür-zûr-ı da‘vâya
Ne da‘vâ kim ola erbâb-ı mahşer cümle pür-hasret
Ne da‘vâ kim düşe dehşetle lerze ‘arş-ı a‘lâya
Ne da‘vâ kim kopa nev bir kıyâmet dahı ol demde
Gele bir mertebe meydân-ı mahşer şûr u gavgâya
Dönüp hûnîn kefenle lâlezâre ‘arsa-i mahşer
Akar her dîdeden sad derd ile cûy-ı belâ yek-ser
V
Neşâtî gel yeter feryâdı ko dehri harâb itdüñ
Eritdüñ zehre-i hurşîdi mâhı dil-kebâb itdüñ
Neşâtî gel yeter âteş bırakduñ hırmen-i sâbra
Hırâş-ı cevr ile cân u dili pür-ıztırâb itdüñ
Neşâtî gel yeter virdüñ sipihre havf ile lerze
Ciger-hûn eyledüñ geh mihre geh mâha ‘itâb itdüñ
Neşâtî gel yeter koyduñ sipihri perde-i şerme
Nikâb-ı ebr ile mihri giriftâr-ı hicâb itdüñ
Nedür bu nazm-ı pür-sûzuñda âteş-pâre mazmûnlar
Dil-i sükkân-ı çarhı cümle hep pür-sûz u tâb itdüñ
Nedür bu dîde-i terden akan hûnâbe-i hasret
Çemenzâr-ı gamuñ seng-i siyâhın la‘l-ı nâb itdüñ
Nedür bu cûş-ı tufân-hîz-i hasret cism-i zâruñda
Akıtduñ lücce-i çeşmüñ cihânı gârk-ı âb itdüñ
Nedür bu derd ile şîven yeter zâbt eyle feryâduñ
Ki ‘aklı rû be-râh-ı hasret u sâbrı harâb itdüñ
Yeter virdüñ yeter ruhsat beyân-ı hecre hâmûş ol
Çeküp sahbâ-yı ‘ışkı gel biraz ser-mest ü medhûş ol
KAYNAKÇA: Ergun, Sadeddin Nuzhet (1936-45). “Behcetî (Hüseyin)”. Türk Şairleri. İstanbul, İlhan Berk (1982). “Neşâtî Bugün de Bir Saklı Sudur”. Gösteri 17: 77.