HAYATI

Divan şairi. Asıl adı Pirizade Mustafa. İstanbul’da dünyaya geldiği bilinen Naili-i Kadim’in doğum tarihi hakkında tam bir bilgi yok. 1666’da İstanbul’da vefat etti. Fındıklı’da Sünbili dergahına gömüldüğü, yol geçince mezarının Beyoğlu Mezarlığı’na aktarıldığı söylenir. Maden kalemi katiplerinden Piri Halife’nin oğludur. Şiirlerinden anlaşıldığına göre iyi bir öğrenim görmüştür. Divan-ı Hümayun’da, Maden Kaleminde katiplik yaptı, başhalifeliğe yükseldi. Ama gerek IV. Murat’a ve IV. Mehmet’e ve gerekse dönemin ileri gelenlerine kasideler sunduysa da beklediği bağışlara kavuşamadı, geçim sıkıntısı çekti. Yaşamının sonuna doğru Fazıl Ahmet Paşa’nın gazabına uğrayarak Edirne’ye sürülmesi son bir darbe oldu. Bir söylentiye göre de Edirne’de öldü.

XVII. yüzyıl divan şiirinin ustalarından olan Naili, halvetiliğe bağlanmasına karşın, mecazi aşkın değil, düşüncenin değil güzelliğin şiirini yazmıştır. Şiir anlayışının, Hint şiirinin etkisinde gelişen XVI. ve XVII. Yüzyıl İran şiiri ile Sebk-i Hindi üslubun beslediği Nef’i şiirinin ses ve uyum anlayışı ile belirlendiği görülür. Asıl başarıyı gazellerinde gösterir. Söyleyişte, anlamda yoğunluk gazellerinin en belirgin özelliğidir. Duygu ve düşünceleri alabildiğine yoğunlaştırarak dile getirmesi, şiir dilinin fazlalıklarının alabildiğine azaltılması demek olan bu anlayış, kimi zaman onu kapalılığa, zor anlaşılmaya götürür. Öte yandan da onu “bir kuyumcu elinden çıkmış gibi, çok ince bir titizlik ile işlenmiş, ölçülü, tartılı, her kelimesi yerinde, her unsuru tamam ve kusursuz bir üslubu” (H. İpekten) sahibi yapar. Naili artık iyice klasikleşmiş mazmunların çerçevesini de kırmış, yeni mazmunlara yönelmiş, söz sanatlarından çok anlam oyunlarına başvurarak kendi içinde açılıp genişleyen imgeler kurmuştur. Ses ve uyum bütünlüğü, “dış dünya ve onun izlenimleri ile iç alemi birbirine kaynaştırma” (İ Kutluk) ile sözü edilen dil, biçim anlayışı birleşince, etkisi Yahya Kemal’e dek uzana Naili şiiri doğar. Edirne sürgünlüğü gibi olgular da bu şiiri belirler. Onun şiirinde rastlanan psikolojik derinlik, biraz da yaşanan hayatın deneyleri iye oluşur. Ama bu psikoloji, tek bir bireyin dünyasından genel anlamda insana açılan bir psikolojidir. Şair,

Kadem kadem gece teşrifi Naili o mehin

Cihan cihan elem-i intizara o değmez mi”

derken bekleyiş psikolojisinin insansal tanımının verdiği gibi,

“Severiz gördüğümüz afeti dilber diyerek

Başlarız nale vü feryada sitemger diyerek”

beyti ile de sıradan, ama genel bir davranış biçimini dile getiriverir. Naili’nin dilinin yalın olduğu söylenemez. Şiir anlayışının doğal bir sonucudur bu. Ama özelliklerini sıraladığımız şiiri, Cevri, Vecdi, Fehim-i Kadim ve Fasih gibi şairlerden başlayarak Nedimi, Şeyh Galib’i, Hersekli Arif Hikmet’i, Yenişehirli Avni’yi, Leskofçalı Galib’i hatta Namık Kemal’i de etkileyecekti.

ESERLERİ

Naili Divan’ı yazma nüshalarına İstanbul’da pek çok kütüphanede rastlanır. Eksik bir basımı da yapılmıştır. Bu baskıda, naatları, kasideleri, mersiyeleri ve şarkıları yoktur.

Naili-i Kadim Divanı’nın basımı Dr. Haluk İpekten tarafından 1970’de yapıldı.

ESER ÖRNEKLERİ
DİVAN’DAN

KASİDELER

I

Der-menkıbe-i Gül-i Gülzār-ı Risālet Mahbūb-ı Rabb-ı ʿİzzet Muhammedü’l-Mustafā

Salla’llāhu Teʿalā ʿAleyhi ve Sellem

 

[Mef’ūlü fā’ilātü mefā’īlü fā’ilün]

Nutk-āferīn ki tabʿuma feyz-i makāl eder

İlhām-ı naʿt ile dād-ı suhenverī

 

Şükr-i nisāb-ı naʿt ile dād-ı suhen-verī

Nev-tūtī zebānumı şekker-nevāl eder

 

İʿcāz-ı naʿtı kim kalem-i mū-şikāfumı

Sūret-nigār-ı deyr-i bütān-ı hayāl eder

 

Feyz-i senāsı her birine nutk-ı cān virüp

Ratbü’l-lisān-ı mehmedet-i lā-yezāl eder

 

Hālā ki hāʾizem şeref-i naʿt-ı pākine

Bir serverün ki midhatini Zü’l-celāl eder

 

Hassānun eyledüm der isem şād rūhını

ʿḬsī zebān-ı reşk ile tasdīk-i hāl eder

 

Zāyiʿdür ey sipihr-i sitem-ger iʿānetün

Yokdur benümle daʿvī-i nazm u makāl eder

 

Bu ʿarsa-i mefāhiretün yeke-tāzıyam

Gelsün benümle var ise ceng ü cidāl eder

 

Hākānīyīm ki Feyzī-i Hindī vü Enverī

Tabʿumdan istifāze-i nūr-ı cemāl eder

 

Tālib terāneyem ki meyāzāsı nazmumun

Ervāhı mest-i zemzeme-i vecd ü hāl eder

 

Ol feyz kim selāset-i nazmumdadur anı

Ne cūy-ı selsebīl ü ne āb-ı zülāl eder

 

Muhtārum olsa semt-i Fuzūlī nazar kılan

Cūy-ı tabīʿatüm Şat u Ceyhūn hayāl eder

 

Ol Hürmüs-i meʿāric-i nutkum ki sözlerüm

Ristoy-ı ʿaklı hikmet-i maʿnīde lāl eder

 

Meşşāt-ı kalem reşehāt-ı midādumı

Yer yer cemāl-i şāhid-i maʿnāya hāl eder

 

Hāmūş-ı hayretem ki hıred nakd-ı himmetüm

Vakf-ı bināy-ı medrese-i kīl u kāl eder

 

Ey müddeʿī mefāhiretüm görme nā-revā

Fehm et bu remzi kim sana şerh-i meʿāl eder

 

Fahr eylemez mi nazm ile ol nükte-senc kim

Medh-i habīb-i pādişeh-i bī-zevāl eder

 

Şekvāt-ı bār-gāh-ı takarrub ki mihrden

Kem zerre-i ʿināyeti refʿ-i zevāl eder

 

Ser-cādde-i şerīʿati kim pā-girīzini

Bī-perde-i girīve-i semt-i dalāl eder

 

Makrūn edüp nevāziş-i dest-i şefāʿate

Dārü’l-amān-ı şefkati āsūde-hāl eder

 

Rāyet-firāz-ı naʿtınun ol server-i rüsül

Mahşerde cilve-gāhını ferş-i zılāl eder

 

Zīr-i livāy-ı hamd-ı şefāʿatde ol garīb

Tahsīl-i kadr u menzilet-i bā-kemāl eder

 

Reşkā ziyaret-i harem-i ravza-i resūl

Kim ceyb-i cāna rīziş-i nāf-ı gazāl eder

 

Züvvār-ı cān-sipārī ki meşiyyen ʿaleʾr-ruʾüs

Tayy-ı reh-i menāzil ü şedd-i rihāl eder

 

Görsün tekaddüm-i şeref-i hāk-būsda

Kerrūbiyyān-ı ʿarşı ne yüzden cidāl eder

 

ʿAnber-sirişte hākine baksun ne vech ile

Ervāh-ı fevc fevc-i rüsül rūy-māl eder

 

Seyr eylesün letāfet-i ferş-i sitebrakı

Ol ferş-i ʿanberīni ki göz yaşı al eder

 

Yā Rab olur mı ol dem-i dil-sūz kim beni

Ol ravzanun saʿādeti ferhunde-fāl eder

 

Mahmil-keşān-ı ʿazmi beni ol menāzilün

Āvaze-i Cedī ile āşufte-hāl eder

 

Ben zerreye o matlaʿ-ı nūr-ı şuhūddan

Hüddām-ı bā-saʿādeti ʿarz-ı cemāl eder

 

Gam çekme Nāʾilī ki senāsı o hazretün

Erbāb-ı nazmı nāʾil-i kurb-ı visāl eder

 

Ferdā olur o şāʿire dūzah harām kim

Naʿt-ı Nebīde nazmını sihr-i halāl eder

 

Ey münkir-i tecerrüʿ-i sahbāy-ı fakr olan

An neşvesin ki defʿ-i humār-ı kelāl eder

 

Āgāh-ı lutf ı neşve-i sahbāy-ı telh olan

Her katresin karābe-i kevser hayāl eder

 

Fakr u rızāda hüsn-i sülūk-ı Muhammedī

Hˇāhiş-gerān-ı devleti hamūş u lāl eder

 

Kārūn odur ki servet-i fakr u fenā anı

Müstagnī-i tecemmül-i māl ü menāl eder

 

Lutf-ı hevāy-ı ʿālem-i himmet derūnını

Ehl-i dilün riyāz-ı bihişt-iʿtidāl eder

 

Yokdur anun nisāb-ı gınādan nasībi kim

Fakr u fenā muʿāmelesinden nekāl eder

 

ʿİzzet bulan bu meşgaleden bī-niyāzdur

Nefs-i ʿazīzi sūʾ-i taleb bed-sikāl eder

 

Ey tālib-i karābe-i cullāb-ı ʿāfiyet

Devrān sakın sakın ki sana mekr ü āl eder

 

Sākīsine bu mastabanun etme iʿtimād

Kand-ı neşātı māye-i zehr-i melāl eder

 

Aldanma nakş-ı devlete kim bāzī-i felek

Sad-sāle pīri tıflek-i nā-horde-sāl eder

 

Şugl-ı zamīm-i devlet-i deh-rūze hāsılun

Dergāh-ı kurbdan ayırur bed-fiʿāl eder

 

Sevdāy-ı hām-ı devlet deh-rūze hāsılun

Māhulyāy-ı meşgale-i bī-meʿāl eder

 

Sūret-nümāy-ı devlet ü ikbāl olursa çarh

Bir yüzden anı da sebeb-i infiʿāl eder

 

Tefvīz edüp umūrını ʿākil meşiyyete

Fermān-ı Hālikü’l-beşere imtisāl eder

 

Nādān reh-i hilāfa düşüp pāy-bend olur

Esb-i harūn-ı vahşeti pā der-şikāl eder

 

Pāyān-ı naʿtı vakt-ı durūd-ı revānıdur

Ol hazretün ki rūha ʿatāy-ı nevāl eder

 

Der-hˇāst-ı şefāʿat ile tā suhen-verān

Vasf-ı peyām-berān-ı bedīʿü’l-cemāl eder

 

Kadr-i kemāl-i şān-ı nübüvvet bülend edüp

Erbābı tā merātibine iştigāl eder

 

Olsun yolunda hūşe-i ber-hırmen-i duʿā

Ol kim ümīd-i zād-ı reh-i irtihāl eder

 

Naʿtından eylesün taleb-i rukʿa-i amān

Hevl-i ʿitāb o bī-dili mahşerde lāl eder

II

Der-menkıbe-i Ser-hayl-i Enbiyā Mahbūb-ı Hudā Hazret-i Muhammedü’l Mustafā

Salla’llāhu Teʿalā ʿAleyhi ve Sellem

[Mefā’ilün fe’ilātün mefā’ilün fe’ilün]

 

Ne şādmānī-i bezm-i visāl-i yār kalur

Ne zevk-i sohbet-i sākī-i gül-ʿizār kalur

 

Hum-ı felek gibi bir gün olur bu kūçe tehī

Ne pīr-i bāde-furūş u ne bāde-hˇār kalur

 

Misāl-i mugbeçe vü pīr-i mey bu meclisde

Zaman olur ne cevān u ne ihtiyār kalur

 

Bozar şarābını seyl-i fenā bu mastabanun

Ne reng-i neşve ne ālāyiş-i humār kalur

 

Safā gider keder-ālūd olur bu meclis-i üns

Ne curʿasında ne sāfında keyf ü kār kalur

 

Fenā bulur neşʾet-i ʿadem-pezīr-i vücūd

Ne mest-i bāde ne mahmūr u hūş-yār kalur

 

Bu sūr-gāh-ı fenāya gelür o denlü kesel

Ki sāz-ı Zührede bir gün gusiste tār kalur

 

Olur musīkal-i hākister-i fenā bir gün

Ne reng-i āyīne dil ne inkisār kalur

 

Konan göçer bu sarāy-ı sipenc-i fānīde

Bu tāb-hānede bir gün harābe-zār kalur

 

Metāʿ-ı devlete aldanma kim bu kişverde

Hezār hˇāce garībü’d-diyār u dār kalur

 

Olursa her biri sahib-defīne-i Kārūn

Yine metāʿı bu mahzende müsteʿār kalur

 

Ne denlü ragbete şāyān olur metaʿ-ı emel

Bu kār-gāh-ı harāba ne iʿtibār kalur

 

Ki nice kāfile-sālār-ı kār-bān-ı vücūd

Bu teng-nāy-ı fenāda şikeste-bār kalur

 

Harīf-i meslek-i Ferhāda müzd-i tīşe yeter

Bu kūh-sārda ancak hırāş-ı kār kalur

 

Olur vücūd-ı ʿanāsır fenā-pezīr-i ʿadem

Ne ferʿ-i çār-tabīʿat ne asl-ı çār kalur

 

Verir esās-ı pūl-ı çarha bād-ı fitne şikest

Bu cilve-gāhda ne menzil ne reh-güzār kalur

 

Bu gül-sitānede bir gün eser semūm-ı ʿadem

Gider bu neşv ü nemālar ne gül ne har kalur

 

Ne bād-ı sarsar-ı āh u ne cüzʾ-i hāk-i beden

Ne sūz-ı dil ne nem-i çeşm-i eşk-bār kalur

 

Ne reng-i lāle-sitān-ı ciger ne bāg-ı vücūd

Ne berg-i dāg-ı dil ü sīne-figār kalur

 

Bu hāle agla gel ey dīde kim kesāfet-i gam

Sen olmasan ten-i hakīde pāy-dār kalur

 

Gel ey enīs-i dil ey gam ki hasretün tende

Medār-ı haşyet-i endūh-ı hārhār kalur

 

Fenāsına o demün agla kim zebānumda

Senāy-ı Ahmed-i Muhtāra iktidār kalur

 

Şefīʿ-i rūz-ı kıyamet Muhammed-i ʿArabī

Ki haşr lutfı ile bī-günāhkār kalur

 

O mihribān-ı ümem ol şefīʿ-i rūz-ı nedem

Ki nehyi gūş-ı meʿāsīde gūşvār kalur

 

O çeşme-sār-ı mürüvvet-ki şāh-rāhında

Hezār Hızr u Sikender ümīd-vār kalur

 

Kitāb-ı nüsha-i ʿilm-i ledün ki fehm-i hıred

Kusūr-ı şerh ü beyānında şerm-sār kalur

 

Zihī kitāb ki maʿnāy-ı noktasında bile

Hezār nükte-i pinhān u āşikār kalur

 

Kef-i kerīmini yād etse ebr eger sad sāl

Misāl-i katre zemīne güher-nisār kalur

 

Bununla sāha-i pehnāy-ı cūdın eyle kıyās

Ki çarh o sāhada mevhūme bir gubār kalur

 

Kerem ki dāmen-i ikbāline teşebbüs eder

Sitem ki sadme-i kahr ile hāksār kalur

 

Firāz-ı bām-ı sipihre o sāye-güster olur

Hazīz-i hāk-i mezelletde bu nizār kalur

 

Eyā şefīʿ-i güneh pīşgān-ı rūz-ı cezā

Ki cürm merhametünle zelīl ü hˇār kalur

 

Şefāʿatünle olanlar ʿamel-tırāz-ı kabūl

Bu kār-hāne-i fıtratda sāz-kār kalur

 

Karīn olan şeref-i hıdmetünle mihr-āsā

Bu çār-tāk-ı zebercedde tāc-dār kalur

 

Gınāy-ı cūdun ile zimmet-i halāyıkda

Ne ʿizz-i devlet ü ne züll-i ittikār kalur

 

Ümīd-vārī-i iksīr-i iltifātun ile

Vücūd-ı hākī-i ümmet ki hˇār u zār kalur

 

Türāb iken bir avuc sikke kabūlün ile

Revāc-bahş-ı zer-i kāmilü’l-ʿayār kalur

 

O rāyetī-i keremsin ki tāb-ı germādan

Zılāl-ı kurbuna anlar ki hˇāst-kār kalur

 

Verāy-ı perde-i nūrunda mihr-i rustā-hīz

Hacālet-i ʿalemünle nikāb-dār kalur

O dem ki müstenidān-ı ʿamel o bādiyede

Fütādelikde ʿaceb vü bī-iʿtibār kalur

 

O dem ki katre-i evvelde bīm-i lagzişden

Reh-i sırātda o fırka-i ehl-i nār kalur

 

O dem ki merkez-i hayretde ol belā-keşler

Misāl-i nokta-i mevhūme bi-karār kalur

 

O dem ki pīş-i ilāhīde ol siyeh-diller

Hezār töhmet ile dūzehī-şiʿār kalur

 

O dem ki defter-i aʿmāl-i seyyiʿāt-ı ümem

Birūn-ı dāʿire-i nokta-i şumār kalur

 

O dem ki dest-i şefāʿatde ol garīblerün

Sevād nāmesi mevkūf-ı iʿtizār kalur

 

Nisāb-ı naʿtun ile Nāʾilīnün oldur ümmīd

Ki cürmi magfiret-i Hālıka medār kalur

 

Sen ol habīb-i Hudāsın ki rūz-ı mahşere dek

Senāsı mūcib-i gufrān-ı Girdgār kalur

 

Sen ol mukarreb-i dergāhsın ki pāye-i ʿarş

ʿUluvv-ı şān u şerīfünle üstüvār kalur

 

Sen ol mükerrem-i levlāksin ki hāk-i rehün

Ser-i melāʾikede tāc-ı iftihār kalur

 

Sen ol şeref-dih-i miʿrācsın ki makdemüne

Harīm-i ʿarş-ı ilāhī ümīd-vār kalur

 

Edüp Burākunı ol demde Refrefe teslīm

Emīn-i Vahy o berīd-i sabā-güzār kalur

 

Feriştegān-ı mukaddes o şevk ile saf saf

Yolunda secde ber-rāh-ı intizār kalur

 

Muhassenātuna hadd olmayınca tabʿ-ı fuzūl

Suhen-güzārī-i naʿtunla şermsar kalur

 

Geçerse vasf-ı cemīlünle rūzgārı yine

Zebān-ı nātıka haclet-güzīn-i kār kalur

 

Ola o gāyete dek rūhuna durūd u selām

Ki şūr-ı zelzeleden haşr pür-gubār kalur

 

Bu tāc u tahtı koyup husrevān-ı dehr ancak

Zahīr-i mülk-i hudāvend girūdār kalur

MEDHİYYE

Der-medh-i Fātih-i Bāgdād Pādişāh-ı Şīr-dil Sultān Murād Hān

[Mefā’ilün fe’ilātün mefa’ilün fe’ilün]

 

Gazā mübārek ola ey şehinşeh-i gāzī

Ki ʿālemün sana tefvīz olundı ihrazı

 

Zamān-ı ʿazmüne Hakkun bu iktizāda imiş

Zuhūr-ı ʿātıfet-i bī-dirīg ü enbāzı

 

Ki ola fātih-i maʿmūre-i ʿIrāk-ı ʿArāb

ʿUluvv-ı kadr ile nām-ı bülend-pervāzı

 

Dike burūcına aʿlām-ı nusret ol hısnun

Cuyūş-ı maʿreke-ārāy-ı ceng-perdāzı

 

Berāber eyleye hāke burūc u dīvārın

Hücūm-ı ʿarbede-i gāziyān-ı ser-bāzı

 

Olunca zāʾir-i sultān şerʿ-i makdeminün

Harīr-i dīde-i cān ola pāy-endāzı

 

Zihī harīm-i mukaddes ki olmada ervāh

O hˇān-ı mekrümetün gark-ı niʿmet ü nazı

 

Zihī imām ki olmış şerefde tāk-be-tāk

Sipihre merkadinün kubbe-i ser-efrāzı

 

Sirişk-i dīde-i züvvārdan bihişt olmış

Gül ü şakayık-ı nuʿmān ile dür ü bāzī

 

Eder gubārını ithāf-ı tārīk-i hūrşīd

Olan o hāke cebīn-sāy-ı maʿzeret-sāzī

 

Zuhūr edince bu āsār bildi şāh-ı ʿAcem

Bu fethün olmış ezelden kazā mühim-sāzı

 

Zimām-ı hikmeti teslīmdür hemān elüne

Netīce-i ser ü kār-ı hezīmet-āgāzı

 

Olur mı hīç sana düşmen ittihāz etmek

Şeh-i ʿAcem gibi rūbeh-nihād-ı kec-bāzı

 

Kebūter-i harem olsa halāsa yer bulamaz

Gören senün gibi bir şīr-pençe şehbāzı

 

Olur kemān-ı Tehemten-i kebāde destinde

Sürünce düşmene ol eşheb-i sebük-tāzı

 

Hemān saʿādet ile ʿāzim-i Sıfāhān ol

Kurup memālik-i şarka otag-ı igrāzı

 

Olur mı rāh-zen-i rāst-kārī ʿazmün

ʿAdūy-ı bed-güherün hīle-i çep-endāzı

 

Budur ümīd ki āsār-ı satvetün kaçıra

Cezīre-i ʿadem-ābāda ol dagal-bāzı

 

Budur ümīd ki ikbāl-i nusretünle ricāl

Zamīme eyleye Bagdāda taht-ı Şīrāzı

 

Yeter memālik-i şarka hemān ʿasākir-i Rūm

Urunca rahşına her biri zahm-ı mihmāzı

 

Şeh-i esed-menişā ola şīr-savletinün

Ser-i hezār ʿadū nīm lokma-i āzı

 

Bu iktidārı gören sende yād eder mi dahi

Bu ʿarsa-gehde Nerīmān-ı nāveg-endāzı

 

Hirās-ı kahrun ede bī-silāh u bī-cevşen

Kemīn-nişīn-i lahid ol gürūh-ı nā-sāzı

 

Sen ol halīfe-i sāhib-zuhūrsun ki urur

Yanunca bin kazā vü kudretün tek ü tazı

 

Ciger-şikāfī-i tīgünle çeşm-i hūbānun

Kalur gılāf-ı tegāfülde hancer-i nazı

 

Düşerse nehyüne mazhar muʿāşirān-ı felek

Olur gusihte-i evtār Zührenün sāzı

 

Verirse dīde-i pür-hˇāb-ı bahta devründe

Cihān kalem-rev-i ʿışkun hirās u ihrazı

 

Olurdı hasret-i hˇāb-ı humār-ı nahvet-i nāz

Bütān-ı ʿālem-i hüsnün nigāh-ı tannāzı

 

Edüp nikāşte ʿarşa bu gūne elkābun

Tecāvüz etdi kalem hadd-i sihr ü iʿcāzı

 

Murād-ı ʿālemiyān Hān Murād-ı ʿālī-şān

Serīr-i saltanatun pādişāh-ı mümtazı

 

Muhīt-i maʿdeletün şeb-çerāg-ı rahşānı

Cihān-ı mekrümetün bahr-ı gevher-endāzı

 

Sarāy-ı şeş-cihetün şāh-ı cümletü’l-mülki

Ricāl-i ʿālem-i gaybun nedīm-i dem-sāzı

 

Hisār-ı nüh felegün şehriyār-ı mansūrı

Şehān-ı taht-nişīnün server-i ser-efrāzı

 

Nihāyet olmayıcak vasf-ı şāha Nāʾilīyā

Olur kabūle mukārīn kelāmun īcāzı

 

 

Duʿāya başla ki evsaf-ı şeh ne mümkindür

Tekaddüm eylese encāma nazmun āgāzı

 

Niteki sehl ola mülk-i hayāt-ı düşmeninün

Hisār-ı burc-ı bedenden tarīk-i ifrazı

 

Hemīşe zīver-i ezkār-ı kudsiyān ede Hak

Duʿāy-ı devlet-i Hākān-ı düşmen-endāzı

 

Zafer mülāzimi nusret gulām-ı bār-gehi

Kazā muʿīni kader yāver-i meded-sāzı

***

Feyz-i tevfīk-i mahabbetle murād etsek eger

Kaysı dāmen be-kef-i mahmil-i Leylā ederüz

Bizüz ol ʿāşık-ı kullāb-nazar kim dilesek

Yūsufı dest be-dāmān-ı Züleyhā ederüz

Bizüz ol mastaba-i feyz-i sahbāmuz ile

ʿIşkı sāgar be-kef-i kūçe-i sevdā ederüz

O hekīm-senc-i hayātuz bu şifā-hānede kim

Derd-i ʿışkı reviş-āmūz-ı Mesīhā ederüz

Elümüzden ne gelür eyleme gamzen bī-dād

Şāh-ı iklīm-i kazādan kime şekvā ederüz

Nāʾilī neşve-i pür-zūr-ı suhenle dehrün

Haşre dek bezmini müstagnī-i sahbā ederüz

***

[Mef’ūlü fā’ilātü mefā’īlü fā’ilün]

Ol pādişāh-ı hüsn k’ola rū be-rāh-ı nāz

Hūrşīdi hīre çeşm ede gerd-i sipāh-ı nāz

Gavgā-yı rustā-hīzi hırāmı unutdurur

Ol dem ki sahn-ı mahşer ola cilve-gāh-ı nāz

Pür tut hemīşe sāgarun ey dil ki gamzesi

Cāʾiz ki hūn-ı dilden ola bāde-hˇāh-ı nāz

Maʿmūre-i mahabbeti yıkdı tegāfülün

Ey şehriyār-ı taht-ı dil ey pādişāh-ı nāz

Ey nev-niyāz olma sakın Nāʾilī gibi

Ālūde-i tasavvur-ı ʿözr-i günāh-ı nāz

KAYNAKÇA: Esrar Dede. Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviye. Süleymaniye Ktp. Hâlet Ef. İlavesi 109. Vr. Nu: 61a, Faik Reşad (1312). Eslâf. C. 2. İstanbul, Gökbilgin,Tayyib (1977). “Köprülüler”. C. 6. İslam Ansiklopedisi. C. İstanbul: MEB Yay. 892-908, Gölpınarlı, Abdülbaki (1953). Nâilî-i Kadîm: Hayatı-Sanatı-Şiirleri. İstanbul: Varlık Yay. Güftî. Teşrîfâtü’ş-Şu’arâ. İstanbul Üniversitesi Ktp. TY. 1533. Vr nu: 43b, Naci / Naili’i Kadim (Mecmua-i Muallim, yıl: 2, sayı: 217, 1890), Faik Reşad / Eslaf (1896), Müstecabzade İsmet / Naili-i Kadim (1902), Sadeddin Nüzhet Ergun / Tanzimata Kadar Muhtasar Türk Edebiyatı (1931), İbrahim Kutluk / Naili’i Kadim Hayatı ve Karakteri (Ülkü Mecmuası, sayı: 34, 1949), Abdülbaki Gölpınarlı / Nailî-i Kadim (1953), M. Kemal Özergin (Hisar, sayı: 74, Şubat 1970), Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri II (1972), Haluk İpekten / Naili-i Kadim Divanı (1970) – Naili-i Kadim Hayatı ve Edebî Kişiliği (1973), Ahmet Kabaklı / Türk Edebiyatı (c. 2, 11. bas. 2002), Büyük Türk Klasikleri (c. 5, s. 202, 2004), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009

 

 

 

Paylaş