HAYATI

Eleştirmen ve çevirmen. 16 Mart 1943’te Ankara’da dünyaya geldi. Tam adı Mehmet Murat Kadri Belge olan yazar, bazı yapıtlarını Sadık Özben, Ahmet Samim, Ahmet Kemal imzaları ile kaleme aldı. ankacı Zeynep Cavide (Uzdil) Hanım ile gazeteci, yazar Hüseyin Burhan Belge’nin oğlu. Yakup Kadri Karaosmanoğlu büyük dayısıdır.

Ortaöğrenimini İngiliz Lisesi’nde tamamlayan Murat Belge, 1966’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Bitirdiği bölümde bir süre asistan olarak çalıştı. Doktora eğitimini tamamladıktan sonra İngiltere’ye gitti ve burada Sussex Üniversitesi’nde mesleği ile ilgili çalışmalar yaptı. Yurda döndükten sonra öğretim üyeliği görevine devam ederken 12 Mart döneminde tutuklandı. Ceza yasasına aykırı davrandığı savı ile hüküm giydi. 1974’te çıkarın af yasasınca serbest bırakılınca üniversitedeki görevine geri döndü. 1980’de doçent oldu. 1997’de profesör oldu. A. Behramoğlu ve İ. Özel ile birlikte Halkın Dostları dergisini (1970-71) kurdu. 1975’te Ö. Laçiner ile birlikte sosyalist kültür dergisi Birikim’i çıkardı; aynı adlı yayınevinde Marksist kuram üzerine kitaplar yayımladı. 1981’de üniversiteden istifa ederek İletişim Yayınları’nı kurdu (1983) ve yayınevinin genel yönetmenliğini yürüttü. 1986’da Ana Britannica Ansiklopedisi’nin editörler kurulunda yer aldı. Önce 15 günde bir, daha sonra da haftalık olarak yayımlanan siyaset, kültür ve haber dergisi Yeni Gündem’i yönetti. stanbul Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü başkanlığı görevini üstlenen Murat Belge, Radikal, Taraf gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Belge halen T24 internet gazetesinde yazılar yazmaktadır.

1964’ten itibaren yazıları, eleştirileri ve çevirileri Yeni Dergi, Türk Dili, Papirüs, Halkın Dostları, Birikim, Gösteri, Milliyet Sanat ve Yeni Gündem gibi dergilerde yayımlandı. Cumhuriyet, Politika, Demokrat, Pazar Postası, Milliyet gazetelerinde yazdı. Eleştirmenlik ve çevirmenliğinin yanı sıra sosyalizm, demokrasi, sivil toplum, popüler kültür ve kent kültürü üzerine yazılarıyla tanındı. Özellikle Birikim dergisindeki yazılarında Marksizmin sorunlarını tartıştı ve güncel siyasal durum üzerine tahliller yaptı. 1980’den sonraki denemelerinde siyasal eylemi gündelik yaşam pratiği içinde kavramaya çalıştığı görüldü.

ESERLERİ

Deneme-İnceleme:

  • Tarihten Güncelliğe, İst.: Alan, 1983
  • Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek, İst.: Birikim, 1989
  • Marksist Estetik – Christopher Caudwell Üzerine Bir İnceleme, İst.: Birikim, 1989
  • Türkiye Dünyanın Neresinde, İst.: Birikim, 1992
  • 12 Yıl Sonra 12 Eylül, İst.: Birikim, 1992
  • Edebiyat Üstüne Yazılar, İst.: YKY, 1994
  • Kürtler ve Türkler: Nereden Nereye, İst.: Birikim, 1995
  • Boğaziçi’nde Yalılar ve İnsanlar, İst.: İletişim, 1997
  • Tarih Boyunca Yemek Kültürü, İst.: İletişim, 2001
  • Osmanlı’da Kurumlar ve Kültür, İst.: Bilgi Ünv., 2005
  • Genesis – Büyük Ulusal Anlatı ve Türklerin Kökeni, İst.: İletişim, 2008

Gezi:

  • The Blue Cruise, İst.: Boyut, 1991
  • İstanbul Gezi Rehberi, İst.: Tarih Vakfı, 1993
  • İstanbul’u Gezerken, İst.: Tarih Vakfı, 1998
  • Başka Kentler, Başka Denizler, İst.: İletişim, 2002
  • Başka Kentler Başka Denizler 2, İst.: İletişim, 2007

Çevriyazı:

  • Jön Türk (Ahmet Midhat Efendi), İst.: Oğlak, 1995
  • Sadık Özben İmzasıyla: Toplu Eserleri-1, (çizer L. Demirci) İst.: Dönemli Yayıncılık, 1988

Çeviri:

  • Sosyalizm (B. Russell), İst.: De, 1965
  • Döşeğimde Ölürken (W. Faulkner), İst.: De, 1965
  • Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi (J. Joyce), İst.: De, 1966
  • Din Üzerine (K. Marx-F. Engels), İst.: Gerçek, 1966
  • Ayı (W. Faulkner), İst.: De, 1967
  • Ağustos Işığı (W. Faulkner), İst.: Cem, 1968
  • Marx’ın Sanat Felsefesi (M. Lifshits), İst.: Ararat, 1968
  • 1844 El Yazmaları (K. Marx), İst.: Payel, 1969
  • Sanat ve Edebiyat (K. Marx-F. Engels), İst.: De, 1971
  • Yanya Sultanı (W. Plomer), İst.: Hürriyet, 1972
  • Arabadakiler (P. White), İst.: Cem, 1974
  • Feodal Toplumdan 20. Yüzyıla (L. Huberman), İst.: Bilim, 1974
  • Tarih Bilinci (A. Toynbee), İst.: E, 1975
  • Hegel Üstüne (W. T. Stace), İst.: Birikim, 1976
  • Lenin ve Felsefe (L. Althusser), İst.: Birikim, 1976
  • Yurtsuzların Ülkesi (D. Boetie), İst.: Cem, 1976
  • Lorca’nın Öldürülüşü (I. Gibson), İst.: Cem, 1976
  • Martin Chuzzlewit (C. Dickens), İst.: Adam, 1982
  • Kayıp Kız (D. H Lawrence), İst.: Adam, 1982
  • Dublinliler (J. Joyce), İst.: İletişim, 1987
  • Domuz Toprak (J. Berger), İst.: İletişim, 1990
  • Bir Zamanlar Europa’da (J. Berger), İst.: İletişim, 1990
  • Leylak ve Bayrak (J. Berger; T. Belge ile), İst.: İletişim, 1996.
ESER ÖRNEKLERİ
TÜRKİYE’DE YAYINCILIĞA ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA ÖNEMLİ GÖREVLER DÜŞÜYOR

“Değişik uygarlıkların kavşak noktasında yer alan Türkiye, tarih boyunca birçok farklı kültürün yüz yüze geldiği bir ülke olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun kozmopolit yapısından kaynaklanan değişik etnik kültürler, özellikle on dokuzuncu yüzyıldan sonra bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ağırlığını duyuran Batılı kültürel etkiler, toplumun yeniden sınıflaşması, yeni toplumsal yapıdaki farklı ağırlıkların kendilerini kültürel düzeyde hissettirmeleri, bu kültürel karmaşıklığın öğelerinden bazıları. Aslında bu karmaşıklık, çoğulcu bir toplumsal yapıya belli bir yatkınlık da hazırlamaktadır.

Geçtiğimiz on yıl içinde Türkiye, toplumsal varlığının bütün alanlarının çalkantılar yaratan yapısal sarsıntılar, depremler geçirdi. Bu sarsıntılar doğal olarak kültürel hayata da yansıdı ve zaten var olan karmaşıklığı büsbütün girifleşitirdi. Bir yılı aşkın bir süredir de, toplumun bütün kurumlarında bir ‘stabilizasyon’ sağlama çabaları var.

Bu yakın geçmişi akılda tutarak 1981’in kültürel hayatına baktığımızda neler görüyoruz? Göze görünen düzeyde fazla bir şey yok gibi. Hatta, oldukça durgun bir yıl geçirdiğimizi de söyleyebiliriz. Edebiyat, sinema, ortalamanın üzerine çıkan parlak ürünler vermedi. Resim de alışılan yolunda yürüdü. Bale veya heykel gibi resmiyete daha yakın sanatlarda bazı canlanmalar görülmüş olabilir. Müzik alanında da eskiden bildiğimiz türlerin devamını izledik. Kibariye ve başka –iye’lerin çıkışı bu akımı değiştirmedi. Yüzeydeki bu durgunluğa karşılık ya da onun yansıra daha temel bir düzeyde gelecek bakımından önemli olacak değişiklikler var gibi. Örneğin Yüksek Öğretim Yasası’nın değişmesi, kültürel üretimin temel kurumlarından birini değiştirmesi nedeniyle, uzun vadede farklı etkiler yaratacaktır. Bu gibi, yukarıdan gelen düzenlemeler dışında, toplumsa oluşan ihtiyaçları da yeni meraklar yaratacak, farklı ve yeni talepler çıkaracaktır.

1950’lerden 60’ların sonunda kadar Fransa’da kültürel canlılık üniversite dışında kurulmuştu. Üniversitenin resmileşmiş, için için kurumuş öğretimi o dönem boyunca hayatta gerçek entelektüel sorunları olan insanlara diplomadan başka bir şey vermedi. Ama sözgelimi Sartre, diplomadan daha fazla manevi ağırlığı olan bir gayrıresmi bir kurumdu. Buna benzer durumlar çeşitli zamanlarda Batı’nın başka toplumlarında da yaşanmıştır. İnsanların resmi öğretim kurumlarından diploma, bunun dışındaki yazar ve düşünürlerden de kültür almışlardır. 1970’lerden sonra ise Batı’nın ileri kapitalist ülkeleri resmiyeti kurtarmakla üniversiteyi kurtarmak arasında bir seçim yapmak zorunda olduklarını kavradılar. Özellikle toplumsal bilim alanlarında, üniversitelerin, kapılarını ‘heretik’ akımlara açtılar. Bu, üniversiteye saygıdeğerliğini yeniden kazandırmanın bir yolu oldu.

Bir toplumun resmi öğretim kurumları, o toplumda gerçekten çağırıcılığı, çekiciliği olan düşünceleri dışladıkları zaman, aslında kendilerini dışlaştırıyor olabilirler. Ama bu da kendiliğinden olan bir şey değildir. İhtiyaçlara cevap verebilecek düşünür bireyler olmalıdır, bir; bu cevapların ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını sağlayacak dolaşım mekanizmaları olmalıdır, iki. Dolayısıyla, başka bir söyleyişle, ‘yayın mekanizması’, kültürel dinamizmin taşıyıcısı olmalıdır.

Türkiye’de de önümüzdeki yıllarda, yayıncılığa önemli görevler düştüğü akla geliyor. Çok zaman idealist tavırlarla başlayan yayıncılık, kısa zamanda ‘sansasyonel’ kitaplar çıkararak (her an için geçerli bu) ticari başarıyı sağlama ya da koruma yoluna girmiştir. Kurulan yayınevleri çok zaman küçük ve ekonomik bakımdan güçsüz oldukları için, üretimlerinde belli bir dağınıklık kaçınılmaz ve bir ölçüde anlaşılır olmuştur. Bu sıralarda ise, yayıncılık da büyük sermaye işi haline gelmekte. Ancak her alanda olduğu gibi burada da toplum, ciddiyete kesinlikle susamıştır. Her alanda olduğu gibi yayıncılık alanında da bugünkü derme çatma ilişkileri sürdüren değil, yarın olması gereken ilişkileri yerleştirmeye başlayanlar olumlu bir noktaya ulaşabileceklerdir.

Tüketici isteklerinde birtakım yenilikler olduğu, olayın yapısı gereği kesinlikle saptanamazsa da sezilebiliyor. Örneğin tarih konusu, özellikle de çeşitli alanları ve dönemleriyle Türkiye’nin tarihi, yakın gelecekte ilgilerinin odaklaştığı bir konu olmaya aday. Öte yandan, son zamanlarda yayıncılık alanında en fazla kar getiren işin ansiklopedi yayını olduğu düşünülürse, buradaki pazar zorlaması, rastlantısal nedenler bir yana, toplumda belirli kesimlerin ne gibi bilgilere ihtiyaçları olduğu da anlaşılabilir. Türkiye, ‘ansiklopediler’ çağına belki de yeni yeni giriyor.

Bu yeni ihtiyaçları sezebilen, kapkaççılık yapmayan, okuruyla mümkün olduğu kadar organik bağlar kurabilen (örneğin, yazar kooperatifleri halkça da tutuldu; bazı Batılı ülkelerde görülen ‘Okurlar’ ve ‘Yazarlar’ kooperatifleri neden tutulmasın?), yayın kurumları, sorunları demagoji ve sansasyondan uzak bir biçimde, köklü incelemelerle sunmayı başardıkları ölçüde, geleceğin kültüründe çok olumlu bir yapıcı rol oynayabilirler.”

(Milliyet Sanat Dergisi, Yeni Dizi 1982, Sayı 39)

KAYNAKÇA: BF (1999); Necatigil, İsimler, 71-72; Özkırımlı, TEA, I, 214; Kurdakul, Sözlük, 132, Tarihten Güncelliğe, İletişim Yayınları, 3. Baskı, 2008

Paylaş