HAYATI

Romancı ve yazar. 1906’da Bursa’da dünyaya geldi. 28 Mart 1984’te İstanbul’da yaşama veda etti. Babası Nafıa Nezareti müfettişi Halil Hulusi Bey’dir. Tarihçi Kâmil Su eşidir. Darülmuallimat’ı (Çapa Kız Öğretmen Okulu) bitirdi. Burhaniye, Edremit ve Balıkesir’de ilkokul öğretmenliği yaptı. 1936’da Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü tamamladıktan sonra ortaöğretim Türkçe öğretmenliğine geçti. Öğretmenlik mesleğini Balıkesir ve Ankara’da sürdürdü, 1954’te emekli oldu. Ankara’da Yenigün, Zafer, Tasvir gazetelerinde fıkra yazarlığı ve Ankara Radyosu’nda Çocuk Saati şefliği yaptı.

Konularını çoğunlukla, milli-ahlaki kaygıları da içeren aşk ve ihtiras duygularından alan romanlarının birçoğunu dönemin gazete ve dergilerinde tefrika etti. Popüler kadın romancılar arasında sanatın yanında “faydayı” da göz önünde bulundurması yönüyle farklı bir çizgiye sahip olan Mükerrem Kâmil’in romancılığını N. S. Banarlı “Bu değerli kadın romancımızın fikrî hayatındaki süratli gelişmelerdir ki onun yeni eserlerine daha sağlam bir tefekkür ve müşahede mahsulü olabilmek değeri ilave etmektedir. Mükerrem Kâmil’in son romanlarındaki insan ve cemiyet muammasının bilgili ve düşündürücü tahlil ve hadiseleriyle, insan ruhunun çeşitli sarsıntılarıyla değerlendirilmiş sahifeler, bu hakikatin kuvvetli delilleridir” biçiminde değerlendirir. Yapıtlarından Ateşten Damla (yön. M. Ün, 1960) filme alındı.

ESERLERİ

Roman:

  • Sevgim ve Istıra Dinmez Ağrı, İst.: Yeni Kitapçı, 1937
  • Sus Uyanmasın, İst.: Semih Lütfi, 1939
  • Istranca Eteklerinde, İst.: Semih Lütfi, 1939
  • Çırpınan Sular, İst.: Semih Lütfi, 1941
  • Ateşten Damla, İst.: Semih Lütfi, 1942
  • Dinmez Ağrı, İst.: Semih Lütfi, 1943
  • Sızı, İst.: Semih Lütfi, 1943
  • Uyuyan Hâtıralar, İst.: İnkılâp, 1944
  • Uzaklaşan Yol, İst.: İnkılâp, 1944
  • Kaybolan Ses, İst.: İnkılâp, 1945
  • Büyük Rüzgâr, İst.: Semih Lütfi, 1945
  • İnandığım Allah, İst.: İnkılâp, 1946
  • Bir Avuç Hâtıra, İst.: İnkılâp, 1947
  • İhtiras, İst.: İnkılâp, 1948
  • Gençliğimin Rüzgârı, İst.: İnkılâp, 1955
  • Özlediğim Kadın, İst.: Türkiye, 1959
  • Aynadaki Kız, İst.: İnkılâp ve Aka, 1962
  • Ayrı Dünyalar, İst.: Arkın, 1964
  • Ben ve O, İst.: İnkılâp ve Aka, 1970
  • Günah Yolu, 1973

Öykü:

  • Bir Avuç Kül, İst.: Semih Lütfi, 1944
  • Gizlenen Acılar, İst.: Semih Lütfi, 1944

Çocuk Kitabı:

  • Mutluluk, İst.: Milliyet, 1972
  • Olaylar Gemisi, İst.: Milliyet, 1973
  • Vatan Toprağı, Ank.: Kurtuluş, 1975
  • Masal Dünyası, İst.: Damla, 1976
  • Karakız, İst.: İnkılâp ve Aka, 1977
  • Ata’nın Romanı, 1977

Diğer:

  • Tarihte Türk Kadını, Ank.: MEB, 1971
  • Malazgirt Zaferi, Ank.: MEB; 1971
  • Kurtuluş Savaşı Başlarken, Ank.: MEB, 1973
  • Millet Malı, Ank.: MEB, 1975
  • Atatürk Bizimle, İst.: İnkılâp ve Aka, 1979
  • En Büyüt Türk’ten Bize, İst.: İnkılâp ve Aka
ESER ÖRNEKLERİ
BU KALP DURACAK*

BİLGE’NİN RUHU

Bilge, gözlerini kapamış, geçmişte kalan bir aşk gecesini… ömrünün ilk gecesini düşünüyordu.

Hem ağır buhranlı bir hastalığın elinde idi.

O zamanda yatağın örtülerine kapanarak hıçkıra hıçkıra genç bir erkek, aşkını söylüyor! Ondan hayat ve saadet istiyordu.

Ömründe yakıcı bir aşkın sesini ilk defa duyan hasta kadın, ahlaktan, kanundan, yuva mesuliyetlerinden ürkerek onu reddediyor. Onu ümitsiz bırakarak günün birinde canına kıyıyordu. İşte şimdi de yine hasta yatağının ucunda gözyaşları ve alevle içinde mağrur. Ağır başlı ve serbest olmayan bir adam hemen hemen ondan aynı şeyi istiyordu.

Saadet, saadet..

Bu ne çetin şey idi yarabbi?

Hep ona kavuşulmak için çırpınılıyor ve hep ona erişmeden can veriliyor. Yattığı yerde kalbi; bu itiraftan gelen tatlı, korkunç birçok hissin ve isyanın elinde mütemadiyen dönüyordu.

Ondan ne istiyorlardı?

Böyle muhal aşkları uzatarak onu nereye çağırıyorlardı.

Zavallı Yüksel..

Gençliğinde taze aşkını ona vermiş ve bir gün canına kıymıştı. Çünkü Bilge, bu otomobil kazasında çok acı noktalar düşünüyordu.

Aylardan sonra bir başkadı.

Onu tedavi eden, hastalığından kurtarmak isteyen bir diğeri de elinde taşıdığı altın halkayı unutarak; ona hayatını uzatıyor ondan sevgi ve hayat beraberliği istiyordu.

Eğer doktor serbest olsa idi?

Yolunu bekleyen bir küçük nişanlıya bağlı bulunmasa idi.

Ona evet diyebilir mi idi?

Zihni bu sorgu ile şimşeklenirken doktoru her hali ile bir kere daha düşündü. Bu güzel yüzlü, geniş omuzlu, mağrur, dürüst adam sevilmeye layıktı. Onun aşkını kazanmak; her şeyden evvel bir kadın için eşsin bir hazine sayılırdı.

Ve doktor öyle bir adamdı ki: onun arkadaşı, onun eşi olmak.. onun hazırladığı yuvada yaşamak. İnsana tam bir hayat sükûneti ve saadeti verebilirdi.

Hisleri, doktor tarafından ağır bastırırken, mantıklı nişanlı bir adamın bu zaafını, bu kalpsizliğini affetmiyordu.

Doktor: son sözlerinden sonra onun ellerine kapanmış karşılık bekliyordu. Sessizlik uzadı. Nihayet Bilge: ağır ve içinde manalar dolu bir sesle:

Bu gecenin bir ferdası olmaz doktor. Gidiniz ve unutunuz.

Yolunuzda sizi bekleyen masum genç kız, aşkınıza ve hayatınıza benden daha çok layıktır.

Doktor inliyordu..

Çok geç Bilge, çok geç. Beni kovmayınız. Kovarsanız ben giderim. Yine giderim, fakat inanınız ki, yolumu bekleye genç kıza çıkacak yüzüm yok.

Çünkü bir nişanlı, her şeyden önce bir aşk ister. Kalbimi geri almamın imkanı olsa idi sizden ayrılmakta bir an tereddüt edecek miydim sanırdınız.

Zaman kuvvetli bir terbiyecidir doktor. Hastabakıcılığı da vardır. Sizin için en iyi yol, bir sene evvel ilerlemeye başladığınız yoldur. En unutulmayacak sanılan acılar bir tatlı bakış, bir nazı gülüş karşısında yok olur. Bana inanınız.

Bilge, size yalvarırım. Bana yapamayacağım şeyleri söylemeyiniz. Tükel, çok gençtir, sıhhatlidir. Bu gönül rüyasından uyanmakla fazla sarsılacağını zannetmiyorum. Kolay alışacak ve unutacaktır.

Zalim olmayınız Bay Erdinç. Bir genç kız kalbi ile oynama doğru değildir. Hem sizi sevemem. Sizi sevmemin imkanı yoktur. Bir tesadüf karşısında kuvvetli hayat kararını bozan bir erkek, benim itimadıma layık olamaz.

Bu son söz, doktoru her yerinden vurdu. Haysiyeti can vermişti.

Kalbinden taşan büyük ıstırapları, bir anda tekrar kalbine teperek ayağa kalktı.

Şimdi içinde asker ruhu yeniden uyanmış, onu ayakta bir taş gibi sağlam ve kuvvetli gösteriyordu.

Kumandanın karşısında vaziyet alır gibi durdu. Gözlerinin derinliklerinde yazılamaz, anlatılamaz, en edebi bir hayat ve aşk ifadesi yanarak Bilge’nin gözlerine baktı. Onu askerce selamladı.

Ve mahmuzlarının sert şakırtıları ile yine dimdik olduğu yere dönerek odadan çıktı.

(*Bilge, çok genç yaşta dul kalmış bir kadındır. Onun yaşında olan genç bir erkek de intihar etmiştir. Bilge, uzak bir vilayet merkezindeki zabit eniştesine ve ablasının yanına gider. Burada hastalana Bilge, genç bir doktor olan Erdinç ile tanışıyor. Erdinç, İstanbul’da bulunan Tükel adlı bir genç kız ile nişanlıdır. Fakat Bilge’nin sevgisinde kendini kurtaramaz. İhtiyatlı, düşünceli Bilge, bu sevgiyi içinden istiyor, fakat bir türlü kabul edemiyor, hisleri ve mantığı sürekli birbirleri ile kavga halindedir. Doktor Erdinç ise kendisine ve duygularına hakim değildir. Bilge’yi seviyor. Annesine yazdığı bir mektupta bu aşkını annesine anlatıyor. Romanda bir yanda Tükel’in de düşündüklerini anlıyoruz. Bütün roman başla son arasında bazı avantür nev’inden sahnelerden sarfınazar böyle ruhların tahlili ile doludur. Sonunda iyi kalpli Bilge, Erdinç ile Tükel’in birleşmelerine yardım ediyor.)

KAYNAKÇA: Yazar, 285-286; Necatigil, İsimler, 259; Banarlı, RTET, 1235-1236; “Su, Mükerrem Kâmil”, TDEA, VIII, 48-49; Özgüç, I, 151

Paylaş