HAYATI

Tezkire yazarı ve şair. 1491’de Kastamonu’da dünyaya geldi. 1582’de Mısır’dan Yemen’e giderken fırtınada bindiği geminin batması sonucu hayatını kaybetti. Asıl adı Abdüllatif olup Latîfî’yi mahlas olarak kullanmıştır. Kastamonu’da Hatipzadeler adı ile bilinen eski bir aileye mensuptur.

Öğrenimini Kastamonu’da başlayan Latifi, muhasebe ve kitabet mesleğini seçti. Öğrenim derecesi bilinmemekle birlikte yapıtlarından çağının kültürünü edinmiş olduğu anlaşılmaktadır. Defterdar İskender Çelebi’ye sunduğu bir bahariye menzumesi Belgrat imaret katipliğine atanmasına yol açtı (1525’ten sonra). 1543’te İstanbul’a gelen Latifi, burada kimi imaret katipliklerinde bulundu. Tezkiresini Kanuni Sultan Süleyman’a sundu. Taşlıcalı Yahya’nın mütevellisi olduğu Eyyub-i Ensari vakfında katip olarak atandıysa da azledilerek Rodos’taki Kanuni imaretine gönderildi. Daha sonra Mısır’da kimi “müfidce kitabelerde” (Gelibolulu Ali) bulundu. Latifi üzerine son yıllarda verilen bilgiler ise sınırlıdır. 1574’te III. Murat’a bir yapıtını sunduğuna göre İstanbul’da bulunma ihtimali yüksektir. Aşık Çelebi’ye göre eserlerini yazmakla ve ibadetle vaki geçirmiştir. Hasan Çelebi de İstanbul’da olduğunu dile getiriyor.

Latifi şairliğinden çok tezkiresi ile ünlenmiştir. Kendisinin bir divanı olduğu söylense de bu divan hiçbir zaman bulunamadı. Mecmualarda rastlanan şiirleri pek güçlü bir şair olmadığını göstermektedir. Latifi’nin asıl ustalığı ise düzyazıdadır. Alfabetik sıra ile düzenlenmiş ilk tezkire Latifi Tezkiresi’dir. Ayrıca beğenisi ve şairler üstüne yargılar açısından da en güvenilir kaynak yine Latifi’dir. Yapıtı özellikle bu açıdan gerek çağındaki, gerekse daha sonraki benzerlerinden çok daha iyidir.

ESERLERİ
  • Tezkiretü’ş-Şuârâ (Tezkire-i Latifi adıyla Ahmet Cevdet tar., 1896, Almancaya çeviri, 1800 ve 1950)
  • Risale-i Evsaf-ı İstanbul (16. Yüzyıl İstanbul’unu çeşitli yönleriyle anlatır. İstanbul Arkeoloji Müzesinde): XVI. Yüzyıl İstanbul’unun betimlenmesi, mensur. Yapıtta toplumsal yaşayış, çağa egemen duyuş ve düşünüş de yansıtılmaya çalışılmıştır.
  • Fusûl-i Erbaa (Münaza-i Latifi adıyla,1870): Dört mevsimin özellikleri anlatılmıştır. Nazım nesir karışıktır.
  • Subhatü’l-Uşşak (manzum 100 hadis çevirisi, manzum kısalar)
  • Nazmü’l-Cevahir (öbür adı La’âli-i Mansura ve Cevahir-i Manzume): Ali’niz sözlerinin çevirisi, manzum kıtalar.
  • Ahval-i İbrahim Paşa
  • Vasf-ı Âsafnâme, Enisü’l-Fusahâ, Esmaü’s-Suveri’l-Kur’an
ESER ÖRNEKLERİ

RİSALE-İ EVSAF-I İSTANBUL’dan

“Eğerçi bu şehr-i sultanü’l biladın basit i hakde ve taht-ı eflakde misli ve nazır adili yoktur. Lakin erbab-ı fakr ü tena ve ashab-ı zevkü sefa katında müsayib ü bela ve mihen ü cefası dahi çoktur. Evvela bunda temekkün ve tavattun edenler muhabbet-i dünya-yile lezzet-i fakr-u lena kalbinden dür ve kesret-i havayiçle her zaman bihuzur olup ehl ü ayali şöhret ve ziynet için ceng ve gavga ider. Bu ecelden huzur-u kalbin ve sürur-u rahatın, dünya gamı yağma eder… bu helal ve bu haram edemez, haram bulmazsa yemez. Ve bilcümle şehr-i hüb ve beled-i mergub amma bir ayb-ile ma’yup harç-ı lazımına akçeler yetmez ve masarif-i biniyasenine değme kişinin kesb ü kar vefa etmez. Meğer ki kimyager ve yahud ilm-i kırtasiye bilüb, akçeyi kağıttan keser ola (…) Hukuk-u sabıka nedir bilmezler, makadir-i nasa nazar kılmazlar ve yemedikleri yere dua kılmazlar. Devran-ı ahali ve efazıl mürur edüp, zaman-ı edanı ve erazil oldu. Ve menazil-i efazıl ile oldu.”

LATİFİ TEZKİRESİ’DEN

AŞIK ÇELEBİ

Şehr-i Bursa’dan ulema taifesindendür ve bu asr şuarasındandur. Beyne’l-cumhur Seyyid Natta’ı oğlı dimekle maruf u meşhurdur. Seyyid-i sahihü’n-neseb ali-neseb vala hasebdür. Sair kemalat-ı fezailinden fazla şi’r ü inşası ve nazm-ı dil-guşası vardur. Hüseyin Sadat’ un Ravzatü’ş-Şüheda nam kitabın Farisi’den Turki’ye tercüme idüp mahall u münasebetle ayat u ahbardan ve emsal-i meşayih-i ahyardan müfid u nafi çok nesne ilhak itmüşdür. Birkaç matla’ anun zade-i tabıdur:

Matla:

Ar ider ben zerre-i ser-geşteden ol afitab
Mihrüm efzun oldığınca benden eyler istinab

Matla:

Jaledür dirmiş dür-i dendanun ey hokka-dehem
Goncaya incinme oldur anun ağzına düşen

Matla:

Arız olmuş çeşm-i dildare remed tutmış nikaab
Sandum anı göricek nimi tutulmuş afitab

CA’FER ÇELEBİ

Taci Beg oglı dimekle maruf ulüvv-ı neseb ve kemal-i haseble mevsufdur. Merhum Sultan Beyazıd ve Sultan Selime nişancı olduktan sonra kazasker olmışdur ve menasıb-ı aliyye ve meratib-i mealiye mutasarnf olup rif’at ü izzet bulmışdur. Nesl-i Osman vilayet-i Rum’a mutasarrıf olalı nişancılık makaamına ana nazir ü adil bir münşi-i eflaz-ı belaga ve mücid-i meani-i bedia gelmemişdür. Fenn-i nazmda Hassan-ı dehr ve üslub-ı nesrde Sahban-ı asr idi. Sair fezailden fazla mükemmel divanı ve Heves-name nam bir destan-ı dil-sitanı vardur. Kendi karihasından sadır olmuşdur. Hassa icadı ve heva-yı cevanide hasb-ı halinden ihtira vü iradıdur. Bir kitab-ı belagat-nisab ve bir nazm-ı sihr-intisabdur ki min matlai ila makta eflaz-ı acibe ve meani-i garibe ile ebyat-ı pür-nükat ve sanayi-i bedayi’ u ibarat u istiaratdür. Tarif-i ahere muhtaç degül, kitab-ı merkumda kendüler müfahareten netayic-i tab-ı şeriflerin medh idüp şuara-yı Rum’un ser-amedlerin kadh itmişdür.

Nazm:

Şular ki Türki dilde şöhreti var
Biri Şeyhi bir Ahmeddür ey yar
Eger Şeyhidür insaf eyle billah
Sühanverlikten olmı gerçi agah
Fesahatde velakin kan yokdur
Kelamını garib eflazı çokdur
Egerçi vardur Ahmedde zerafet
Bularun sözlerinde hem fesahat
Belagatde veli mahir degildür
Kelamun rabtında kaadir değildür
Sözinün hüsni var anı yokdur
Nükuş-ı deyre benzer canı yokdur
Buların her birinün belli hali
Olupdur terceme ola kemali

İSHAK

Üskibidür. Ulemanun şuarasından ve şuaranun fuzalasındandur. Padişahımuz devrinde Şam kadısı ikn fevt olmışdur. Ve sair fezailden fazla fenn-i şiirde dahi kemaliyle kamil olmagın şüyu u şöhret bulmışdur. Eş’an hoş-ayende ve sade ve aşıkaane ve küşade olduğı budur ki esna-yı müsahabet-mafi’l-balin nazm itmüşdür. Bu birkaç matla anun zade-i tab-ı latifi ile tasarruf-ı zihn-i şerifüdur:

Matla:

Zadımuz gussa vü gam derd ü bela rahilerimüz
Çekilüp Ka’be-i kuyunda gider kaafilemüz

Matla:

Bade kim nuş iderem ayrı düşüp yarümden
Katre katre dökülür dide-i hun bagrundan

Matla:

Bu çeşmüm çeşme-sannun aceb hurin akar yaşı
Meğer var ise ol aynun ciğer dagindadur yaşı

KAYNAKÇA: İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009), hmet Sevgi (Mersinli) / Latifi’nin İki Risalesi / Enisü’l Fusaha ve Evsafı İbrahim Paşa (1986), Muhsin Macit / Mukaddimelere Göre Tezkire Türünün Teşekkülünde Herat Tezkirelerinin Rolü (Yedi İklim, Şubat 1993), Mustafa İsen / Lâtifî Tezkiresi (1999), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999)

 

Paylaş