HAYATI

Saz şairi ve halk ozanı. Asıl adı Mustafa, Süleyman adını da kullanmıştır. Safranbolu’da dünyaya gelen Kuloğlu’nun doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. 1640’tan sonra kırklı yaşlarındayken yaşama veda ettiği ileri sürülür. Silahtar Tarihi’nde belirtildiği göre, 1685-86’da vefat eden Musahip Mustafa Paşa’nın babasıdır. 1640’ta IV. Murat’ın ölümü üzerine söylediği bir şiiri, oğlunun, 4O’ını geçtiği bir yaşta öldüğünün bilinmesi Kuloğlu’nun XVII. Yüzyıl ortalarında yaşadığını göstermektedir. Evliye Çelebi’nin Murat döneminde ün salmış saz şairlerini sayarken Kuloğlu’ndan da söz etmesi bu bilgiyi doğrulamaktadır.

Kuloğlu, şiirlerinde genellikle aşk ve kahramanlık duygularını işlemiştir. Gerçi şiirlerinde az da olsa tasavvufun, divan şiirinin etkisi de görülür. Ama halk şiiri geleneği içinde, halkın beğenisine ve güzellik anlayışına uygun bir şiir yaratmasını bilmiştir. Kendisinden sonra gelen Gevheri üzerine olan etkisi de bunu kanıtlar niteliktedir:

Konarsan güle kon, dikene konma

Eski düşmanlarını dost olur sanma

Açıp o göğsünü hare dayanma

Rakiplerin kastı canadır bülbül

Kuloğlu’nun koşmalarında ise gönül işleri yanında, dünyanın Yanya’sını Konya’sını iyi anlamış olacak ki hafif bir burukluk ve ince bir kırıklığı da sezmek mümkündür.

Her şiirinde asıl adının Mustafa olduğu anlaşılan Kuloğlu, her Anadolu çocuğu gibi, gerçekten sevmeye hazır gönlünden gelen duyguları dışarı vurduğu gibi, hayatın felsefesini de muhasebesini de şöyle bir yapıp geçer. Zaten dünya ile ahiret arasında bağ kurmaya çalışmayan aşık yok gibidir.

ESERLERİ

Kuloğlu’nun şiirleri ilk kez Sadettin Nüzhet Ergun tarafından 1933’te derlenmiştir.

ESER ÖRNEKLERİ
KULOĞLU ŞİİRLERİ

I

Evvelki yarımdan vaz geldim ise
Şimdiki sevdiğim ondan ziyade
Bilmem huri midir gökten mi inmiş
Bir melek görmedim bundan ziyade

Deldin ciğerimi ne salınırsın
Gevher pas mı tutar ne silinirsin
Baktıkça gözüme al görünürsün
Güzelliğin bugün dünden ziyade

Daim hizmetinde ben kulun geda
Cevr’eyleyip yakına gel beni oda
Serimi koymuşum yoluna feda
Sana kurban benim candan ziyade

Kuloğlu eydür ki muhabbet haktır
Halis muhabbetin ziyanı yoktur
Sineme vurduğun ne yaman oktur
Daha n’ideceksin bundan ziyade

II

Gözüm nuru Fahr-i cihan
Yetiş ya Muhammed yetiş
Aleme gün gibi doğa
Yetiş ya Muhammed yetiş

Yeşil sancaklar yalabır
Onu gören can talabır
Acab guluv etti kafir
Yetiş ya Muhammed yetiş

Bizim ahvalimiz budur
Ali’yi sen bize göndür
Kanber’i Düldül’e bindir
Yetiş ya Muhammed yetiş

Gaziler kana boyandı
Yandı şol yüreğim yandı
Son demidir bize şimdi
Yetiş ya Muhammed yetiş

Hakk’a ermiş erenlere
Ak sakallı pirler ile
Cümle peygamberler ile
Yetiş ya Muhammed yetiş

Sana derim ki gözüm
Ayağına sürem yüzün
Yardımcımız olver bizim
Yetiş ya Muhammed yetiş

Ey Kuloğlu canlar canı
İki cihanın sultanı
Derdimiz hem dermanı
Yetiş ya Muhammed yetiş

III

Mah-ı Zilkardenin başına yakın
Ben ağlayıp el gülmeğe başladı
Felek vurdu bize ayrılık okun
Şimdi bağrımız delmeğe bakın

Aceb ne işler ola elde varım
Dün ü gün fikretmek olubtur karım
Bendesini sual ederse yârim
Den, dert beni pek almağa başladı

Bir ah etsem iniler tenim
Ne gecem gecedir ne gündür günüm
Fikrede fikrede sevda da benim
Aklımızı da bölmeğe başladı

Kimseye olmadı bana olan zulüm
Ayrılıktan katı bek imiş ölüm
Nic’deyim dostlar nice olur halim
Ciğer delik delik olmağ başladı

Kuloğlu eydür serde
Kimseler eğlenmesinler
Ağlayı ağlayı gözlerimizden
Yaş yerine kan gelmeğe başladı

IV

Hünkara bağlıdır bizim başımız
Huda’dır cümleye nazar kılıcı
Ulü-emre itaattir işimiz
Gideriz her kanda salsa kılıcı

Serhadlerde din-islamın sayine
Cehd edüben tiğ çekerler hayine
Hazret-i Habin’in yüzü suyuna
Biziz dört köşeden haraç alıcı

Has oda Hünkarın berhanesidir
Divana erenler yar hanesidir
Bu Al-i Osman’ın karhanesidir
Eksik olmaz bunda gidip gelici

Söyünmez Hünkarın yaktığı çırak
Tahta kimse etmez asla iştirak
Ne pek yakın olmak gerek ne ırak
Arş-ı aladan üstedir kılıcı

Hünkarın Kuloğlu’nu bırakma gözden
Hizmet etmek bizde göz etmek sizden
Her ne emir etsen dönmeziz sözden
Biziz ol gedikleri yerde olucu

V

Sultan Murad eydür: Şimdi zamane
Bize de kalmadı beyler elveda
Büküldü kametim döndü kemane
Gezüp seyrettiğim dağlar elveda

Ardımca gelen sevgili telekler
Tersine devretti çarh-ı felekler
Yeniçeri, sipahiler solaklar
Önümce yürüyen kullar elveda

Hep kullarım alayıma dizilsin
Kullarımın esamesi yazılsın
Tabutum düzülsün kabrim kazılsın
Varıp seyrettiğim çöller elveda

Ecelim yetişti yıldızım düştü
Dostlarım ağladı düşmanın güldü
Yapılan kadırgam deryadan kaldı
Şu Malta’ya giden yollar elveda

Kuloğlu dostların yüzü ağ olsun
Düşman olanların bağrı dağ olsun
Kardeşim Sultan İbrahim sağ olsun
Oturduğu taht u saray elveda

VI

Uzaktan özledim geldim eline
Misafir mi kaldım bir han içinde
Çok şükür Hüdaya murada erdim
Cevahir yaraşmış mercan içinde

Ağlama sevdiğim yine gelirim
Kande gider isen arar bulurum
Kaşlarından gözlerinden bilirim
Görünce cemalin bin can içinde

Kuloğlu eder sevdim seni candan
Niçn hicap edip kaçarsın benden
Cihandan vazgelir ayrılmam senden
Meğer kellem düşe meydan içinde

VII

İşit avazımı ben de varayım
Geçüp gitme bunda konadur bülbi
Senin hub nefesin kalbim evinde
Vücudum şehrini donadır bülbül

Konarsan güle kon dikene konma
Eski düşmanların dost olur sanma
Açup o göğsünü hara dayanma
Rakibin kastı canadır bülbül

Kuloğlu dembedem dolular içer
Kişi sevdiğine dibalar biçer
Bu dünya fanidir tez gelir geçer
Bu bahçenin sonu fenadır bülbül

VIII

Dağlar başı oldu yurdum
Ağlayıp gezer yürürüm
Günden güne arttı derdim
İnleyip gezer yürürüm

Güzelliğin tarzı budur
Mah cemalin olmuş bedir
Aşıklığa çare nedir
Soyunup gezer yürürüm

Yine firkatinle yandım
Kendime engine saldım
Muhabbat bahrine daldım
Boylayıp gezer yürürüm

Kuloğlu der geydim postu
Kaçırdım gözleri mesti
Halden bilen nazlı dostu
Arayıp gezer yürürüm

IX

Alemde doğru dost yoktur
Dedikleri gerçek imiş
Kulunu saklayan Hak’tır
Dedikleri gerçek imiş

Bulut asumana ağar
Yerlere rahmetler yağar
Gün doğmadan neler doğar
Dedikleri gerçek imiş

Eğer insan eğer melek
Yalvarırım gerçek dilek
Bivefadır çarh’ı felek
Dedikleri gerçek imiş

Kuloğlu der ömür geçer
Kalmasın alemde naçar
Dünya sana konan göçer
Dedikleri gerçek imiş

X

Hünkarım peykanın bilenmiş olsun
Koma elimizden tir ü kemanı
Kemendin aduya dolanmış olsun
Dest-i hayır ile verme amanı

Hünkarım sabreyle ivme aram et
Vezirin dünyayı etsin maramet
B’iznillah kılıçta keramet
Zuhur etmek gerek geldi zamanı

Mehemmed namına hutbe okunur
Validesi esen yelden sakınır
Genç aslandan şikar ister bakınır
Bilir oldu tahtı ile yamanı

Gittiler gittiler gelürüz deyü
Ya gelir ya anda kaluruz deyü
Bir gün ettiğimiz buluruz deyü
Gitmez oldu kalblerin gümanı

Dinimiz muhakkak dindir inanın
Şulesi burdandır yola imanın
Hünkarıma keman sapı satanın
Kuloğlu der kendi dini imanı

XI

Karşımda salınan dilber
Bakma beni ağlatırsın
Beni koyup yad ellere
Gitme beni ağlatırsın

Şekerden şerbet ezerler
İnci tülbentten süzerler
İncili mercan dizerler
Dizme beni ağlatırsın

Boyun uzundur dal gibi
Emsem leblerin bal gibi
Bahçelerde bülbül gibi
Ötme beni ağlatırsın

Bu Kuloğlu sana kuldur
Ta ezelden böyle yoldur
Ya azat eyle ya öldür
Satma beni ağlatırsın

XII

Uzaktan merhaba olmaz
Gel ey mestane bakışlım
Ak kolun boynuma dola
Dola mestane bakışlım

Seni seven hiç unutmaz
Hayalin karşımdan gitmez
Padişahlar zulüm etmez
Kula mestane bakışlım

Dile muradını Hak’tan
Cümlemiz var etti yoktan
Bülbülün arzusu çoktan
Güle mestane bakışlım

Der Kuloğlu güne güne
Mislin gelmemiş cihane
Her sözüme bir bahane
Bula mestane bakışlım

KAYNAKÇA: Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Nursen Özdoğan Kurban – İsmail Arslan / Karabük Şairleri Antolojisi (2004).

Paylaş