Warning: "continue" targeting switch is equivalent to "break". Did you mean to use "continue 2"? in /home/turkede/public_html/wp-content/themes/Divi/includes/builder/functions.php on line 5079
Kayıkçı Kul Mustafa Kimdir? Hayatı ve Eserleri | Türk Edebiyatçılar İnternet Ansiklopedisi
HAYATI

Saz şairi. Yaşamı üzerine bilgi yok. Şiirlerinde söz konusu ettiği tarihi olaylardan XVII. yüzyılda yaşamış olduğu tahmin ediliyor. Gençliğinde, Murat Reis’in yanında bulunduğu bu nedenle de “Kayıkçı” sanını aldığı sanılıyor. Ayrıca şiirlerinden 1622’de II. Osman’ın öldürülmesinden, 1623’te İran Şahı I. Abbas’ın Bağdat’ı almasından, IV. Murat’ın Bağdat seferinden, Halep valisi Abaza Hasan Paşa’nın ayaklanmasından söz etmesine bakılarak bu yüzyıllarda yaşamış olduğu, ordu şairi olduğu ve 1658’den sonra öldüğü söylenebilir. Evliya Çelebi’nin saydığı ordu şairleri arasında onun da adının geçmesi Kayıkçı Kul Mustafa’nın yüzyılın tanınmış saz şairlerinden biri olduğunu kanıtlar.

Şiirlerini çöğür çalarak söylediği bilinen Kayıkçı Kul Mustafa daha çok ordu şairi niteliğiyle belirmiştir. Tanık olduğu tarihsel olayları konu edinmesi, yeniçeri ortalarında, serhat boylarında destanlarının uzun yıllar sevilip söylenmesine yol açmış, bu yanıyla da şair, günümüze dek gelmiştir. Ünlü “Genç Osman Hikayesi”nin onun türküleriyle süslenmesi, bu türkülerle yaşarlığını sürdürmesi de bunu gösterir. Şiirlerinin halk şiiri tekniği açısından kusursuz olduğu söylenemez. Ama şiirlerinde yalın bir dil kullandığı, doğal bir söyleyişe sahip olduğu da yadsınamaz.

ESERLERİ
  • Genç Osman Hikayesi
ESER ÖRNEKLERİ
KAYIKÇI KUL MUSTAFA ŞİİRLERİ

I

Kıyamet haşederek beklerim seni
Görmeden gönlümün kervanı tez gel
Ahu tek çöllerde ağlatma beni
Bu garip gönlümün mihmanı tez gel

Uçtu gönül kuşu kava eyledi
Bülbül mekanında yuva eyledi
Ayrılık dellalı nida eyledi
Bu garip gönlümün mihmanı tez gel

Bülbülün mekanı çalı bucağı
Dilberin mekanı aşık kucağı
Ölürsem körelir babam ocağı
Bu garip gönlümün mihmanı tez gel

Mustafa’m çağırır kalmadı takat
Beni mecnun etti gözleri afet
Melek nesli misin ey servi kamet
Bu garip gönlümün mihmanı tez gel

II

Saba selam eyle gül yüzlü yâre
O mübarek hatırcığı hoş mudur
Ben bendesi ayrı olalı gözden
Kadrin bilmezlere hali hoş mudur

Canan bizim kıymetimiz bitmedi
Bu çeşmimden akan yaşı silmedi
Çok zamandır bir selamı gelmedi
Bilmem o zalimin bağrı taş mıdır

Mustafa’m da yollarını gözetir
Rakip açmış zülüfleri düzeltir
Olur olmaz sitemlerin bizedir
Adularla bade içmek iş midir

III

Gele dilber gel Allah’ı seversen
Gel ağlatma beni eller içinde
Ne acayip olur şu halk-ı alem
Söyleşirler bizi diller içinde

Bunca zaman hasretinden gülmedim
Böyle zalim olacağın bilmedim
Çok yerleri gezdim amma görmedim
Bencileyin geda kullar içinde

Bedir olur doğar artık dolunmaz
Akar çeşmim yaşı bir dem silinmez
Umarım ki şunda asla bulunmaz
Sencileyin gonca güller içinde

Mustafa söyler sözünü saz ile
Süregör devranı şevkçe saz ile
Kırmızılar gey de salın naz ile
Ko ben görünmeyim çullar içinde

IV

Bugün ben bir güzel gördüm
Yeşiller geymiş ağ üzre
Bir bakışta aklım aldı
Dururken ben ayağ üzre

Mah yüzüne mi bakılır
Bakanlar yanıp yakılır
Her söyledikçe dökülür
Leblerin balı yağ üzre

Beni mesteden canıdır
Zülfü gönüller damıdır
Her biri bir haramidir
Kirpikleri kapağ üzre

Der Mustafa geldi işe
Hak inayet kıldı ise
Ferhat dağı deldi ise
Koyam ben dağı dağ üzre

V

İptida Bağdata sefer olanda
Atladı hendeği geçti Genç Osman
Vuruldu sancaktar kaptı sancağı
İletti bedene dikti Genç Osman

Eyerleyin kır atımın ikisin
Fethedeyim düşmanların hepisin
Sabah namazında Bağdat kapısın
Allah! Allah! Deyip açtı Genç Osman

Sultan Murat eydür gelsin göreyim
Nice kahramandır ben de bileyim
Vezirlik isterse üç tuğ vereyim
Kılıcından al kan saçtı Genç Osman

Kul Mustafa karakolda gezerken
Gülle kurşun yağmur gibi yağarken
Yıkılası Bağdat seni döğerken
Şehitlere serdar oldu Genç Osman

VI

İlkyaz eyyamları geldiği zaman
Beyler dalgalanır cuşu dağların
Gecesin gündüze katuben heman
Öter dürlü dürlü kuşu dağların

İçinde böbür kaplan bulunur
Şahinleri şikarın gözler dolunur
Yel estikçe safasından sallanur
Aheste aheste başı dağların

Çınaları çam buğdayın açmış
Boy uzatıp birbirin geçmiş
Çok döğüşler görüp kanların içmiş
Deresi tepesi taşı dağların

Evli kuşlar yuva yapan serinde
Bülbüllerin güle karşı zarında
Tenha köşesinde gizli yerinde
Nihayetsiz yatar leşi dağların

Esirger yiğidi feryada salmaz
Muhanetler anın kadrini bilmez
Kul Mustafa’m eder hiç eksik olmaz
Boranı yağmuru kışı dağların

VII

Gani Subhan senden bir muradım var
Benim de muradım sen ver ya Kerim
Ellerin muradın verdiğin zaman
Benim de muradım sen ver ya Kerim

Varsın deli gönül muradın alsın
Sokulup sevdiğim koynuma girsin
Birliğin varlığın hakkyıçün olsun
Benim de muradım sen ver ya Kerim

Yavru bülbül gülde mekan bağlamaz
Bağlar ise deli gönül eğlemez
Küstürdüm yârimi bana söylemez
Bana eksiklim göster ya Kerim

Gelir imiş başta olan yazılar
Kurban için doğuruyor kuzular
Kimi yüzlerini sürmek özüler
Kimi öldüğümü ister ya Kerim

Kul Mustafa bekler ulu yolları
Daim Kur’an olur bülbül dilleri
Ah ettikçe bülbülleri
Bir kez göster bize yüzün ya Kerim

VIII

Yavrum canım almış ele
İçtikçe güzel olursun
Badenin rengi rüyune
Vurdukça güzel olursun

Ne güzelsin bil kendini
Koçaydım ince belini
Aşıklar göğsün bendini
Çözdükçe güzel olursun

Mustafam eder halime
Aşıklar çağrışır elhak
Sana dıludan zarar yok
İçtikçe güzel olursun

IX

Şunda bir dilbere gönül düşürdüm
Beyler divaneyim delüyüm şimdi
Gelene geçene ulu yol oldum
Rakipler geçecek yoluyum şimdi

Kırmızı gülümü aldırdım hare
Kelp rakiptir kande girsin her yere
Buluşup halim arz edemem yâre
Olurun olmazın kuluyum şimdi

Yar olursun içtim gayrin içmedim
Serimden geçtim de yardan geçmedim
İnce belli yar severdim koçmadım
Şöyle bir divane delüyüm şimdi

Kul Mustafa sever şahbaz yiğidi
Gariplere kimdir veren öğüdü
Bu derdi çekmeden ölmek yeğ idi
Şöyle bir dermansız ölüyüm şimdi

X

Arzıhal eylesem ettiğin cevri
Muhabbet arz olur yüze gelince
Aşık öldürmekte akranın yoktur
Bir dem şive naza gelince

Kaşların çatarsın gözün sürersin
Her bakışta ciğerciğim üzersin
Yadlar ile yiyip içip gezersin
İstiğna satarsın bize gelince

Kaşların yay olmuş gözlerin oktur
Korkarım sevdiğim aşıkın çoktur
Payitaht altında akranın yoktur
Keman kaşın ile göze gelince

Sen de mi öğrendin cefa kılmayı
Hançer alıp dertli sinem delmeyi
Tenezzül etmezsin bize gelmeyi
Ya koçulur musun size gelince

Kul Mustafa eydür bekler yolunu
Rakipler de dermiş gonca gülünü
Yad ellerde koçmuş ince belini
Ya koçulmam derdin söze gelince

XI

Kalktı yelken eyledi Murad Reis
Baş başa düşmana varırın demiş
Vaktinde hazır olun gaziler
Ya şer verir ya ber alırın demiş

Biz şaşırttık ol düşmanın yolunu
Kimse bilmez gazilerin halini
Hazır edin kumandanın birini
Alurun yedekte sürürün demiş

Türk pirleri eydür kurtarın bizi
Biz de dedik Allah kurtarır sizi
Ölenimiz şehit öldüren gazi
Gün bu günkü gündür ururun demiş

Kul Mustafam daim söyler özünden
Gaziler de cenk eylemiş yolundan
Koyverin Türkü bilek demirinden
Boyuna küffarı ururun demiş

XII

Namazım kılarken camım bastılar
Emir padişahın demiş Silahtar Paşa
Suçum nedir bana niçün kıydılar
Emir padişahın demiş Silahtar Paşa

Ağlaşı ağlaşı döndü kullarım
Yelkendir atlarım benim beğlerim
Temeşvar’da kaldı nazik tellerim
Emir padişahın demiş Silahtar Paşa

Koyverin ben hapisten çıkayım
Taraf taraf hem dünyama bakayım
Bunca şehirliye firak çekeyim
Emir padişahın demiş Silahta Paşa

Varın söylen pederime ağlasın
İki kardeşlerim kara bağlasın
Kaya Sultan yüreciğin dağlasın
Emir padişahın demiş Silahtar Paşa

Mustafa’m der benim sözüm söz olsun
Bana kıyanların ömrü az olsun
Ben gittim Sultan İbrahim sağ olsun
Emir padişahın demiş Silahtar Paşa

KAYNAKÇA: Oğuz, M. Öcal (2003). “Ferdî Sözlü Edebiyat (Âşık Edebiyatı)”, Türk Dünyası Edebiyat Tarihi. C.3. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yay, Köprülü, Fuad (2004). Saz Şairleri. Ankara: Akçağ Yay. 154.

Paylaş