HAYATI
XV. yüzyıl şairlerinden. Bektaşiliğe bağlı lejantlara göre, Kaygusuz Abdal (Kaygusuz Sultan), Teke Beyi’ne bağlı Alaiye sancağı beyinin oğludur. Asıl adı Gaybi olan Kaygusuz Abdal’ın doğum yeri ve tarihi belli değildir. Babai-Bektaşi dervişi Abdal Musa’nın Elmalı’daki Bektaşi dergahına mürit olup, Şeyhi’nin verdiği “Kaygusuz” lakabını aldı. Aslında bu bölge batını-şii akidelerinin çok yayıldığı Tahtacılar ve Türkmenler bölgesidir. Alaiye Beyi, oğlunu Abdal Musa’nın elinden kurtarmak için Teke Beyi ile birlikte Abdal Musa’nın üzerine yürüdülerse de, yenildiler ve onların pek çok kerametini görüp geri çekildiler. Gaybi, Abdal Musa’nın kapısında kırk yıl kadar hizmet etti. Kaygusuz Abdal, şeyhi tarafından verilen icazetnameyi saklayacak yer bulamadığından ayranın içine doğrayıp yedi. Bundan sonra da kalbinden hizmetler söylemeye başladı. Hacca niyet eden Kaygusuz Abdal, yanına aldığı dervişler ile, uzun bir yolculuktan sonra Mısır’a geldi. Burada kurduğu Mısır Bektaşilerinin merkezi haline gelen Bektaşi tekkesine şeyh oldu. XV. Yüzyılda Bektaşiliği Mısır’da yaydı. Mısır’da vefat eden Kaygusuz Abdal, orada bir mağaraya gömüldü.
Kaygusuz Abdal da Yunus Emre gibi gece ve aruz vezinleri ile şiirler söylemiştir. Şiirlerindeki dini ve tasavvufi temlere bakılırsa, iyi bir öğrenim görmüş olmalıdır. Alevi Bektaşi halk edebiyatının kurucusu sayılan Kaygusuz Abdal, bazı şiirlerinde “Sarayi” mahlasını da kullanmış, bazı alaycı şiirlerinde de açıkça Yunus Emre etkileri göstermiştir. Kişiliğinde bulunan özelliklerle de karışan bu şiir tarzı, taklit seviyesinde kalmamış, kendisinden sonra gelecek olan Bektaşi şairlerini de etkileyecek bir seviyeye ulaşmıştır. Şiirleri, Bektaşi zümreleri arasında hiç unutulmamış, çağımıza kadar okunup gelmiştir.
Abdülbaki Gölpınarlı, bazı şiirlerinde esrarı öven Kaygusuz Abdal’ın, bu keyif verici zehire müptela olduğunu, Bektaşiler ile Aleviler arasında esrara bundan dolayı “Kaygusuz” denildiğini, bu iptilanın onun şiirlerine de yansıdığını söylemektedir. Bundan dolayı en derli toplu şiirlerinde bile, dönüp kendini kınayış, konu birliğinden ayrılış, gayet garip birtakım tekerlemelere girişin asıl nedeni, ondaki bu esrar bağımlılığıdır. Tekerleme tarzındaki bazı şiirleri de şuur altı dünyasının izlenimlerini yansıtan tekerlemeler halindedir. “Bunların bir kısmında tatmin olunamayan isteklerin, elde edilemeyen nimetlerin, kavuşulamayan saadetlerin hasreti, bir kısmında ise şuur altındaki çapraşık hayallerin, karışık rüyaların intibaları görülmektedir”. Eski şamanların coşku içindeki çektikleri anlamsız ve karmaşık sayıklamalar ve ritmik tekerlemeler, heteredoks sofuların şeriata karşı yönettikleri aşırı sözler, Kaygusuz Abdal’ın şiirlerinde bol bol yer almaktadır. Bütün bu özellikleri ile pervasız, coşkun ve kabına sığmayan Kaygusuz Abdal, güçlü ve kendine özgü değerler gösteren bir şairdir.
Kaygusuz Abdal’ın bu kişiliği düz yazılarında da kendini gösterir. Rahatça yerine oturan seciler, kısa cümleler, ahenkli kelime sıralayışları, onun düzyazılarını edebiyatımızın seçkin örnekleri seviyesine ulaştırmıştır. Bu çeşit yazıları kendisinden sonra gelecek olan tasavvuf nesrine örnek olmuştur.
ESERLERİ
Kaygusuz Abdal’ın nazım ve nesir halinde pek çok eseri vardır. Bunlardan, aruz vezni ile yazdığı şiirleri derleyen “Kaygusuz Sultan Divanı”nda başka şimdiye kadar toplanmamış nefesleri de vardır. Aruzla yazılmış, diyalog biçiminde bir “Dolabname” mesnevisi, hece vezninden ve dörtlüklerle yazılmış bir “Yaşname”, “Budalaname” adında birkaç kere taş basması ile basılmış bir mensur risale, ayrıca “Mugalatname” ve “Esrar-ı Hurüf” adlarını taşıyan iki de mensur risalesi bulunmaktadır.
ESER ÖRNEKLERİ
KAYGUSUZ ABDAL ŞİİRLERİ
I
Beylerimiz Elvan gülün üstüne
Ağlar gelir şahım Abdal Musa’ya
Urum Abdalları postun eğnine
Bağlar gelir şahım Abdal Musa’ya
*
Urum Abdalları gelir dost deyü
Eğnimizde aba hırka post deyü
Hastaları gelir derman isteyü
Sağlar gelir şahım Abdal Musa’ya
*
Hind’den bezirganlar gelir yayınır
Pişe lokmaları açlar doyunur
Aşıkları gelir bunda soyunur
Erler gelir şahım Abdal Musa’ya
*
Her matem ayında kanlar saçarlar
Uyandırıp Hak çerağın yakarlar
Demine Hü deyüp gülbang çekerler
Nurlar gelir şahım Abdal Musa’ya
*
Meydanında dara durmuş gerçekler
Çalınır koç kurbanlara bıçaklar
Döğülür kudüm açılır sancaklar
Tuğlar gelir şahım Abdal Musa’ya
*
İkrarıdır koç yiğidin yuları
Muannidi çeksem gelmez ileri
Akpınar’ın Yeşilgöl’ün suları
Çağlar gelir şahım Abdal Musa’ya
*
Ali’m zülfikarın almış destine
Sallar durmaz Yezitlerin kastına
Tümen tümen Gec Ali’nin üstüne
Sırlar gelir şahım Abdal Musa’ya
*
Benim bir isteğim vardır Kerim’den
Münkir bilmez evliyanın halinden
Kaygusuz’am ayrı düştüm pirimden
Ağlar gelir şahım Abdal Musa’ya
II -DOLAPNAME
Sual ettim bu gün ben bir dolaba
Dedim niçin sürersin yüzün aba
*
Neden bağrın deliktir gözlerin ab
Dökersin gözlerinden yaş türaba
*
Kararın yok gece gündüz dönersin
Sebeb neydi sataştın bu ikaba
*
Elif kaddin bükülmüş çenge dönmüş
İnilersin sadan dönmüş rebaba
*
İniltiden delindi dertlü bağrım
Firakından ciğer döndü kebaba
*
Ne zulmetti sana bu çerh-i gaddar
Ki derdin deftere sığmaz hisaba
*
Gözünden kan revan olmuş sehergah
Geceler varmadım bir lahza haba
*
Duhanından senin yandı dil-i zar
Yazılmaz şerh-i derdin bir kitaba
*
Sual oldu dolabın döndüğünden
Dolap hoş dölenip geldi cevaba
III CEVAB-I DOLAP
Dolap aydur eya çeşmim çerağı
Cevab işitmeğe tutgıl kulağı
*
Geçirmiştim seradan gönlümü ben
Yetirmiştim seraba hem budağı
*
Yetişmezdi boyumdu yetmiş arşın
Koçamazdı belimden er kucağı
*
Gelirdi her taraftan türlü kuşlar
Budağımda kurarlardı otağı
*
Öterdi tuti vü kumriyy ü dürraç
Geçirdim bir zaman bu resme çağı
*
Heva murgu heves bağın gezerken
Uzadı ömr kuşunun tuzağı
*
Kaza erdi meğer dest-i kaderden
Ki bir şahs erişip çaldı nacağı
*
Yıkılıp yüzümün üstüne düştüm
Kırıldı kalmadı cismin durağı
*
Dönüp boynuma taktılar kemendi
Sürüttüler dolandım her sokağı
*
Sokaklarda yatardım nice müddet
Gelen geçen basarlardı ayağı
*
Zekeriyya gibi biçti beni de
Dolab için dürettiler yarağı
*
Demir mıhlar dokanıp yüreğime
Kaza desti ile çerhin çomağı
*
Dolab oldum dönerim dost deyüben
Gözüm yaşı sular daim bu bağı
*
Felek kime sunarsa bir kaşık bal
Sonunda kusturur tas ile ağı
*
Süleyman’ın sürerken tahtını yel
Fena toprağına erdi yatağı
*
Sikender de cihanı gezdi Kaf Kaf
Dönüp hükmeyledi sürdü yasağı
*
Kani Kisri kani Hüsrev kani Sam
Bilinmez anların yurdu durağı
*
İşittim bu cevabı çün dolabdan
Çekip el ettim alemden ferağı
*
Sabır seccadesin altıma aldım
Tevekkülden kuşanuben kuşağı
*
Sözün ey Kaygusuz iffana söyle
Ne bilsin şekeri dana buzağı
IV
Allah Tanrı yaradan
Gel içegör cur’adan
Yar ile yar olagör
Çıksın ağyar aradan
*
Bekle gönül bostanın
Su sığırı girmesin
Key sakın uçurursun
Kandini minareden
*
Fil yükün karıncaya
Yükletme çekebilmez
La’l ü gevher kıymetin
Umma seng-i hareden
*
Hacca vardım der isen
Kanda vardım hacca sen
Kılavuzsuz kuş uçmaz
Bunca dağ u dereden
*
Hacca varan kişinin
Gönül yapmak işidir
Gönül Hakk’ın beytidir
Sakın sen emareden
*
Sen özünü bil nesin
Hak sende sen kandesin
Hakkı bilmek dilersen
Geç ağ ile kareden
*
Dünya ahret demegil
Biliş ü yad demegil
Uzak savaşa düşme
Geç kuru sehhareden
*
Tıfıllayın dembedem
Dambu dambu söyleme
Mansur’layın olursun
Bilmezsen müdareden
*
İnsan nur-ı kadimdir
Hasta değil hekimdir
Sen dahi insan isen
Anla bu esrareden
*
Aşık olan bu yolda
Can ile baş oynadır
Sen dahi aşık isen
Bakma gel kenareden
*
Sen insanı sorarsan
Hak’tan ayrı değildir
Sıfatı zat-ı mutlak
Hırkası çar pareden
*
Aklına akıl deme
Sözüne delil deme
Çünki kurtaramazsın
Nefsini emareden
*
Kaygusuz’un hüneri
Helva ü biryan yemek
Andan özge hüneri
Umma bu biçareden
IV
Ben bu aşka düşeli
Bu sakalı kırkarım
Dost ile bilişeli
Ben bu sakalı kırkarım
*
Ben kırkarım o biter
Çimende bülbül öter
Usta berber der yeter
Bu sakalı kırkarım
*
Ben çalarım tanbura
Giyinirim tennure
Hak çerağın uyara
Be sakalı kırkarım
*
Var mı bunda bir hayat
Gayrı gönülden atam
Çok mu gelir bir tutam
Bu sakalı kırkarım
*
Ben gezerim yazıda
Kuvvetim var bazuda
Ne işim var kazıda
Bu sakalı kırkarım
*
Kaba sakal istemem
Hep kesile gam yemem
Hiç kısa uzun demem
Bu sakalı kırkarım
*
Sakalımla başımı
Bıyığımla kaşımı
Hak onlara işimi
Bu sakalı kırkarım
*
Kaygusuz Abdal menem
Fartı furtu bilmenem
Bir tüğünü koymanm
Bu sakalı kırkarım
V
Bu adem dedikleri
El ayakla baş değil
Adem manaya derler
Suret ile kaş değil
*
Gerçi et ü deridir
Cümlenin serveridir
Hakk’ın kudret sırrıdır
Gayre bakmak hoş değil
*
Adem mana-yı mutlak
Ademdendir nutk-ı Hak
Ademden gafil olma
Nefsi de serkeş değil
*
Ademdendir külli hal
İlm ü hikmet güft ü kal
Adem katında alem
Dane-i haşhaş değil
*
Adem odur ey hoca
Gıdası mana ola
Maksud ademden ahi
Hayal ile düş değil
*
Kendi özünü bilen
Maksudun bulan kişi
Hakk’ı bilen doğrudur
Yalancı kallaş değil
*
Bu Kaygusuz Abdal’a
Aşık demen dünyada
Nakş u suret gözetir
Maksudu nakkaş değil
VI
Bir kaz aldım ben karıdan
Boynu da uzun borudan
Kırk abdal kanın kurutan
Kırk gün oldu kaynadıram kaynamaz
*
Sekizimiz odun çeker
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu kaynadıram kaynamaz
*
Kaza verdik birkaç akçe
Eti kemiğinden pekçe
Ne kazan kaldı ne kepçe
Kırk gün oldu kaynadıram kaynamaz
*
Kaz değilmiş be bu azmış
Kırk yıl Kaf dağını gezmiş
Kanadın kuyruğun düzmüş
Kırk gün oldu kaynadıram kaynamaz
*
Kazı koyduk bir ocağa
Uçtu gitti bir bucağa
Bu ne haldir hacı ağa
Kırk gün oldu kaynadıram kaynamaz
*
Kazımın kanadı selki
Dişi koyun emmiş tilki
Nuh Nebi’den kalmış belki
Kırk gün oldu kaynadıram kaynamaz
*
Kazımın kanadı sarı
Kemiği etinden iri
Sağlık ile satma karı
Kırk gün oldu kaynadıram kaynamaz
*
Kazımın kanadı ala
Var yürü git güle güle
Başımıza kalma bela
Kırk gün oldu kaynadıram kaynamaz
*
Suyuna biz saldık bulgur
Bulgur Allah deyü kalgır
Be yarenler bu ne haldir
Kırk gün oldu kaynadıram kaynamaz
*
Kaygusuz Abdal n’idelim
Ahd ile vefa güdelim
Kaldırıp postu gidelim
Kırk gün oldu kaynadıram kaynamaz
KAYNAKÇA: Gölpınarlı, Abdülbaki (2004). Türk Tasavvuf Şiiri Antolojisi. İstanbul: İnkılap Yayınevi, Gölpınarlı, Abdülbaki (2013). Kaygusuz Abdal, Hatayi, Kul Himmet. İstanbul: Kapı Yay, . Fuad Köprülü / İlk Mutasavvıflar (1919-1976) – Mısır’da Bektaşilik (1939) – Abdam Mûsâ (1973), Sadettin Nüzhet (Ergun) / Bektaşî Şairleri (1930), asfi Mahir Kocatürk / Tekke Şiiri Antolojisi (1968) – Türk Edebiyatı Tarihi (1970), Türk Tasavvuf Şiiri Antolojisi (1972), Orhan Şaik Gökyay / Kaygusuz Abdal ve Simatıyyeleri I-II (1980)