HAYATI

XIX. yüzyıl halk ozanlarından. Doğum tarihi ve ölüm yeri bilinmeyen Kamili, Tokat’ın Zile ilçesinden Hacı Eşrefoğulları sülalesine mensuptur. Asıl adı Kamil olan şairin babasının adı ise Ali Feyzi’dir. Şöhretini daha çok hattat olarak kazandığına bakılacak olunursa iyi bir tahsil gördüğü söylenebilir. Bir hattatın yetişmesi için bilmesi gerekenler elbette güzel yazının yanında pek çok bilgi ile de yakından ilgilidir. Kamili, yaşamının sonuna kadar Amasya, Merzifon ve Zile çevresinde pek çok çırak yetiştirmiştir.

Zile gibi şairin bol olduğu bir memlekette doğup büyümesi, hattat olarak ister istemez pek çok şiiri de bir yerlere yazmış olması, onda zaten var olan şiir sevgisini geliştirmiş olduğu da söylenebilir. Vasat bir şair olan Kamili, çok geniş çevrelere yayılamamış, daha çok doğup büyüdüğü bölgede tanınma fırsatını bulmuştur.

ESERLERİ
  • Esnaf Destanı
ESER ÖRNEKLERİ

ŞİİRLERİ

I

Kimseyi kimseden sorma ey kardeş
Hem dem konuştuğu yardan belli olur
Şu dünyada asıl olan aslanın
Daim eğlendiği yerden belli olur

Sonradan görmüşün malını yersen
Kanaat eylemez bire bin versen
Düşün evvelini sen arif isen
Mehenge vur ol ayardan belli olur

Bed asıllar kurtulmaz söyündürür ocağı
Mümkün olmaz iyi olacağı
Konuşup konuşup ayrılacağı
Dikkatle seyretsen serden belli olur

Kamil’in kurtulmaz başı elemden
Her dem cefa gelir kem oğlu kemden
Tıyneti pak asılzade ademden
Hicap eylediği ardan belli olur

II

Cananım bu edalarda
Görünüp niçin açarsın
Açıver hüsnün bağını
Bürünüp niçin kaçarsın

Misalin yok behey taze
Dayanılmaz söze naza
Ela gözler süze süze
Görünüp niçin gezersin

Mail olmuşam kaşına
Gönül yandı ateşine
Lahuri şallar başına
Sarınıp niçin gezersin

Kamil’in ağlatma nasa
Aşıkların çeker tasa
Mavi çenber fino fese
Vurunup niçin gezersin

ESNAF DESTANI

Küçücükten çıktım gurbet ellere,
Hakikat rahına düştüm gezerken
Eski sözdür: Gelir yazılan sere,
Aşk atına bindim yayan giderken

Şair oldum evvel, dinla yalanı,
Vezn ü mevzun derler, bilmem ben anı.
Unuttum bildiğim Türkçe lisanı,
Arabi, farisi sohbet ederken…

Âşıklığı özge halet sanırdım,
Çalıp çığırmaya âdet sanırdım,
Bunu ben bir kolay sanat sanırdım,
Mızrabım kırıldı bozuk çalarken.

Anladım ki bu bir çıkmaz sokaktır,
Ben çıkardım diyen bunu ahmaktır,
Bizlere marifet hayli ıraktır,
Gözlerim karardı eş’ar yazarken.

Aklımı fikrimi başıma derdim,
Düşünüp giderken bir pîre erdim,
Otuz iki esnaf ahvalin sordum,
Bana ol pir haber verdi sorarken.

Vardım çiftçi oldum cümleden akdem,
Yıllık ile tuttu beni bir âdem,
İçtiğim tarhana çorbası her dem,
Ağzım yaktım sıcak çorba içerken.

Hele kaçtım ben o köyden aşağı,
Vardım bir şehire bastım ayağı,
Anda oldum bir çulfanın çırağı
Çıkrığı kırıldı masra sararken.

Nalbant oldum, kırdım nalın çoğunu,
Bir katır nalladım, dinle oyunu,
Meğer acemiymiş, bilmem huyunu,
Çenemi teptirdim nalın sökerken.

Berber oldum, doldu dükkâna eller.
Şer’an tıraş eder kel başı berber.
Ağustos gelince pek kokar keller,
Uşandım başını tıraş ederken.

Hamamc’ oldum, hamam çöktü başıma.
Tellak oldum, bak şu benim işime:
Çuldan bir kese pek gitti hoşuma,
Yağır ettim birin kese sürerken.

Bakkal oldum, kapan yaptım yerimi,
Yağ tükendi, Moskof aldı Kırım’ı,
Kayıkç’ olsum, taktım küreklerimi,
Tayfalar kırıldı kürek çekerken

Avcı oldum kuşlar havaya uçtu,
Hırsız oldum kement boynuma geçti,
Gemic’ oldum gemim engine düştü,
Hele ben kurtuldum tekne batarken.

Kalafatçı oldum âlem uşattı,
Limanda tekneler hep yağır yattı,
Klafat ettiğim gemiler battı,
Andan da kovulduk hiler ederken.

Balıkç’ oldum, balık ağa girmedi,
Asla dört paraya elim ermedi,
Dilenc’^oldum kimse para vermedi,
Büyük kapılarda böyu eğerken.

Aşçı oldum, asla pişmedi yemek,
Boyac’ oldum bilmem al yeşil irenk,
Tellal oldum, tuttum bir topal eşşek,
Çamura saplandı çekip giderken.

Saraç oldum bir gün başladım işe,
Sahtiyantükendi kalmadı tirşe,
Kebapç’ oldum, eti sapladım şişe,
Tuzunu unuttum biber ekerken.

Pacuçç’ oldum, dikemedim pabuçu,
Diekerken kırıldı tığların ucu.
Kalaye’ oldum, hayli çalkadım kıçı,
Eski bakırların pasın silerken.

Manav oldum, elma armut tez çürür,
Cambaz oldum, ip üstünde kim yürür?
Kasap oldum, her gün gözüm kan görür,
Yüreğim bayıldı kana bakarken.

Sarraf olsum, sayamadım, parayı,
Dülger oldum, yapamadım sarayı,
Hallaç oldum elme aldım yayı,
Kirişim kırıldı pamuk atarken.

Kazaz oldum, yakışmadı elime;
Sâi oldum hırsız indi yoluma;
Mutaf oldum, bak şu benim halime:
Götün götün gittim kızıl bükerken.

Kuyumc’ oldum döğemedim gümüş,
Bilemedim elmas ile çaytaşı,
Pazvant oldum bir gün yıkılda çarı,
Hele ben kurtuldum çarşı çökerken.

Cevahici oldum sözün doğrusu,
Farketmedim cevahiri elması,
Terzi oldum ele aldım makası,
Parmağım kestirdim kumaş biçerken.

Hammal oldum bir hafif yük bulmadım,
Pelvan oldum hiçbir adam yenmedim,
Yırttılar yakamı birden duymadım,
Kollarım kırıldı göğüs tutarken.

Meyzin oldum ezan vakti olmadı,
Bağıra bağıra sesim kalmadı,
Kahvec’ oldum hiç müşteri gelmedi
Şerbetim ekşidi, döktüm kokarken.

İmam oldum kaba sofu çoğaldı,
Beynamazlar hep camiye döküldü,
Lerze oldu bir gün cami yıkıldı,
Aptesli, aptessiz namaz kılarken.

Ben bu sanatları bir bir dolaştım,
Tekrar gelip şairliğe bulaştım,
Kâmili, mürşidin eline düştüm
Tekke-i aşk içre çile çekerken…

KAYNAKÇA: Kocatürk, Vasfi Mahir (1963). Saz Şiiri Antolojisi. Ankara: Edebiyat Yay. 248-251

 

Paylaş