HAYATI
Şair. 1 Ocak 1928 günü Trabzon’da dünyaya geldi. 17 Kasım 2010’da İstanbul’da yaşama veda etti. Zeliha Hanım ile çiftçi Ali Bahar’ın oğlu. Orta ve lise eğitimini Trabzon Lisesi’nde tamamlayan Halil İbrahim Bahar, 1953’te İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Daha sonra psikiyatri dalında uzmanlığını aldı. İstanbul Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesi’nde sinir hastalıkları uzmanı olarak çalıştı (1960-89). Soyut dergisini çıkardı (144 sayı; Mayıs 1965-Eylül 1977); bir süre Yazko Edebiyat dergisinin yöneticiliğini üstlendi (1985).
Halil İbrahim Bahar’ın ilk şiirleri 1950’de Beş Sanat dergisinde çıktı. Şiirlerini ve yazılarını 1960’tan itibaren Evrim, Ataç, Dönem, Papirüs, Yelken, Yeni İnsan, Soyut, Sanat Olayı, Yazko Edebiyat, Gösteri, Karşı, Yeni Düşün, Eleştiri ve Edebiyat, Adam Sanat, Şiir Oku, Mecaz ve kitap-lık dergilerinde yayımladı. Gerçeküstücü şairlerin etkisinde kaleme aldığı şiirleri ve denemeleriyle tanındı; ayrıca sahibi ve yönetmeni olduğu Soyut dergisinde pek çok genç şairin yetişmesine de katkıda bulunmuştur. Şiirleri çeşitli antoloji ve ortak kitaplarda yer aldı ancak şiir kitabı yayımlamadı.
ESERLERİ
İnceleme:
- Sansür, (ortak kitap) İst.: Yazko, 1984
ESER ÖRNEKLERİ
ELMALAR
dipdiri tutuyor beni,
ölü bir dünyada
göğsünden yayılan
sarı elma kokusu..
yüzüne bakıyorum,
daha yeni çiçeklenmiş
bir elma bahçesinde
buluyorum kendimi..
artık her şey
çiçek müziğine dönüşüyor.
senin şiirin
yazılıyor kendinden..
KIZ KULESİ
“sonsuz kanar ya güneş,
sabahın sisten kafesinde.
tüy döküyor,
ses altın şakımalarla denize.
hem dibinden hem tepesinden
yanıyor kız kulesi..
balıkçı kayıkları demirlemiş
değil,
misinalarla tutunmuşlar
akıntısız sulara..
bakıyor düş sever bir balıkçı,
oltası moltası yok.,
ışık cümbüşüne sarmış ipini
masal kızını düşünüyor..
gelirse kendiliğinden gelsin
diyor, başkası gerekmez
boş verdim ötesini..”
KOPMA
değil mi kendinden bile
uzağa düşmüşsün,
bir ırmağın kıyısından
rastgele
koparılmış bir eğreltiotu.
bir sararma nöbeti gibi,
nasıl unutabilirsin
koparıldığın yeri.?
REÇİNE
kimbilir hangi çam ormanında
ağır ağır damlayan
reçinelerin kokusuyla yıkanmuş rüzgar
açıyor daralan soluğumuzu..
bu kızgın yaz öğlesinde
yaslandığımız eski yıkık duvar,
ve akşamı bekliyoruz
bu duvarın gölgesinde
yorgunuz yaşamaktan..
uyumak istiyoruz unutmak istiyoruz
her şeyi anlaşılan..
mutlulukla mutsuzluk,
düşle düş kırıklığı arasında
öylesine görünmez bir çatlak var ki,
kapatılması yasaklanmış sanki.!
boşluktayız boşluğun ta ötesinde,
bilmiyoruz;
rüzgarın reçinesi
nasıl ulaşıyor bize..
KAYNAKÇA: Necatigil, İsimler, 68; Kurdakul, Sözlük, 109