HAYATI
Öykü yazarı. 20 Mayıs 1895’te İstanbul’da dünyaya geldi. 3 Haziran 1975’te İstanbul’da yaşama veda etti. Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. Öykülerini, F. Celâlettin Göktulga ve F. Celâlettin, köşe yazılarını ise, Fahri Celâl ve Fahri Celâlettin Göktulga imzasıyla yayımladı. Lamia Hanım’la Hariciye memurlarından Ahmet Celalettin Bey’in oğludur.
Fahri Celalettin, İlköğrenimini Darüledep’te tamamladı. 1912’de Mercan İdadisi ’ni ve 1918’de İÜ Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Daha sonra Toptaşı Akliye ve Asabiye Hastanesi’nde ihtisas yaptı ve aynı hastanede göreve başladı. Bir süre klinik şefi olarak çalıştı. Hastane Bakırköy’e taşınınca aynı görevini sürdürdü. Bir süre Manisa Akıl Hastanesi’nde, daha sonra Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde başhekim olarak görev yaptı; 1960’ta kendi isteği ile emekliye ayrıldı.
Türk edebiyatının hak ettiği ilgiyi görmeyen öykücülerinden biri olan Fahri Celalettin’in “Kadın Cehennemi” adlı ilk öyküsü 26 Eylül 1917’de Servet-i Fünun dergisinde yayımlandı. Sonraki yıllarda Cumhuriyet ve Yeni İstanbul gazetelerinde haftalık fıkralar kaleme aldı. Türk edebiyatında küçük öykü türünün Ömer Seyfettin çizgisinde gelişip yenilenmesinde rol oynayan yazarlardan ve Ömer Seyfettin anlayışının temsilcilerinden biri olarak kabul edildi. İstanbul şivesinin ayrıntı ve incelikleri ile yansıdığı öykülerinde çokluk hayret uyandırıcı, olağanüstü yönleri olan kişileri almakla, zaman zaman da “zararsız delilerin” yaşamını, kişilerini yansıtmaktadır. Gözlem ve anlatım yönlerinden belli bir ustalık düzeyine varan yapıtları Milli Edebiyat akımı öykücülüğünün üzerinde durulması gereken örnekleri arasında sayıldı.
Kahramanlarını, çokluk kıyıda köşede yaşayan, zararsız akıl hastalarından seçen Fahri Celallettin, onların dünyalarını, saplantılarını ölçülü bir abartma ile ve ince bir mizah ile ortaya çıkardı. Gerilerde kalmış bir dekor ve atmosfer, anlarda gömülü eski devir insanları, tipleri buldu; mesleğinden gelme bir dikkat ve kolaylıkla, canlı bir konuşma dili ve usta bir anlatışla, onların küçük, dar dünyalarını canlandırdı. Cumhuriyet döneminde yazdığı öykülerinde de genellikle o günkü hayatın insanlarını değil, artık birer anı olmuş eski zaman insanlarının yaşamlarını ve olaylarını aktarmayı sürdürmüştür. Bu anlamda Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi geleneğinin sürdürücüsü olarak görünmektedir.
Fahri Celalettin öykü tekniği bakımından da kendinden önce kurulmuş geleneği takip etmiştir: Başı, ortası, sonu olan belli bir konu üzerine kurulmuş öykü anlayışına sonuna kadar bağlı kalmış, bunun dışındaki anlayışlara da karşı çıkmıştır. Yine döneminin öykücülerinin çoğunda (Ercüment Ekrem, Osman Cemal, Reşat Nuri gibi) adeta bir gelenek halini alan, olayların bir mizah havası ve çeşnisi içinde sunulması anlayışı, F. Celalettin’le en başarılı temsilcilerinden birini bulmuştur. Öykü konularını, çok iyi bildiği eski İstanbul yaşamı ve insanlarından aldığı kadar, İstanbul dışındaki hayata yönelme eğilimine de yabancı kalmamış, köy ve kasaba hayatını yansıtan öyküler de kaleme almıştır.
ESERLERİ
Öykü:
- Talak-ı Selase, İst.: Orhaniye Mtb., 1339/1923
- Kına Gecesi, İst.: Sühulet Ktp., 1927
- Eldebir Mustaefendi, İst.: Ahmet Sait Ktp., 1943
- Avur Zavur Kahvesi, İst.: Ahmet Sait Ktp., 1948
- Salgın, (seçilmiş öyküler) İst.: Varlık, 1953
- Rüzgâr (fıkralar ve öyküler) İst.: Çelikcilt Mtb., 1955
- Keloğlan Çanakkale Muharebelerinde, (uzun öykü) İst.: Matbuat Umum Müdürlüğü Neşriyatı, 1939 (daha sonra Çanakkale’deki Keloğlan, İst.: Aydın Güler Ktp., 1960)
- Bütün Hikâyeler, (Fahri Celâl adıyla) İst.: Cem, 1973
Diğer:
- Kekemelik Bahsinde Yeni Görüş, ? 1937 (6 s)
KAYNAKÇA: Nebioğlu, 310; Necatigil, İsimler, 160-161; “Göktulga, Fahri Celâl”, TDEA, III, 352; Kurdakul, Sözlük, 266; Kudret, II, 249-253; Önertoy, 218; Özkırımlı, TEA, II, 491; Necatigil, Eserler, 38, 145; İ. Soysal, “Dr. Fahri Celal Göktulga”, Sanat Olayı, S. 20 (Ocak 1984), s. 18.