HAYATI
Şair ve yazar. 1824’te Erzurum’da dünyaya geldi. 1872’de Kastamonu’da yaşama veda etti. Burada toprağa verildi. Asıl adı İbrâhim Edhem iken şiirde kullandığı Pertev mahlası dolayısıyla Edhem Pertev olarak tanınmıştır. Aslen Erzurumlu Söylemezzâdeler’den olup Kiğı beylerine hazinedarlık yapan Mehmed Timur Efendi ile Fatma Dursun Hanım’ın oğludur.
Ethem Pertev Paşa’nın gençliği babasıyla birlikte Gümüşhane, Lazistan, Şebinkarahisar ve Canik’te geçti. Özel öğrenim görerek yetişti. Trabzon’da babasının ölümü üzerine Hazinedarzade Abdullah Paşa’nın divan kalemine girdi. Abdullah Paşa ölünce yeni vali Halil Rıfat Paşa’nın mektupçusu oldu. 1847’de Paşa iki kardeşi de İstanbul’a getidi ve Sadaret Mektubi Kalemi’ne yerleştirdi. Ama kendisi İstanbul’dan ayrılınca Pertev’i yanın aldı. Aydın ve İzmir vilayetlerinde divan katibi olarak bulundu, İzmir’de Paşanın özendirmesi ile Fransızca öğrendi. İstanbul’a döndükten kısa bir süre sonra Kemal Efendi’nin yanında elçilik başkatibi olarak Berlin’e gitti. Koruyucusu Halil Rıfat Paşa’nın ölümü üzerine yurda dönmek zorunda kaldı. Önce Tercüme, sonra da Pasaport odasında çalıştı. Siroz, Drama, Bihke ve Köstence kaymakamlıklarına atandı. Divan-ı Muhasebat-ı Maliye üyeliğine getirildi. Rumeli beylerbeyi rütbesi verilerek Kandiye kaymakamı yapıldı. Hariciye Nezareti mektupçusu oldu. Serasker müsteşarı olduysa da Mahmut Nedim Paşa sadrazam olunca Kastamonu valiliğine atanan Ethem Pertev Paşa ölümüne kadar bu görevde kaldı.
Ethem Pertev Paşa, edebiyatımızda Hugo’dan çevirdiği bir şiir ile yer tutar. Hakayıkü’l Vekayi’de çıkan Tıfl-ı Naim, biçim ve öz açısından bir yeniliktir. Paşa, bu çeviri şiirde koşma biçimi ile klasik şiirden aldığı kimi biçim özelliklerini birleştirir. Şiirinin adının getirdiği anla ilk dörtlükten başlayarak sona kadar sürer. Mahmut Nedim Paşa için yazdığı kasidede ise yalnız hece veznini kullanmakla kalmaz. Halk şiirinin bütün kurallarını uygular ve kaside destana dönüşür. Öte yandan düzyazıda da kendine özgü bir anlatım geliştirir. Bu anlatım çağdaşlarınca da benimsenerek, Babıali’de onun resmi yazıları örnek tutulur.
ESERLERİ
- Hâbnâme
- Emrü’l-acîb fî târîhi ehli’s-salîb
- Itlâku’l-efkâr fî akdi’l-ebkâr
- Medh-i Sa‘y ve Zemm-i Betâlet
- Bekā-yı Şahsî ve Nev‘îye Hizmet
- Av‘ave
- Kırmızı Bayrak
ESER ÖRNEKLERİ
DESTAN’dan
Bu deli gönlümün coşkunluğu var
Zannım o yosmanın müptelasıdır
Bitirmiş sabrını, bilmem ne arar?
Aşk elinin eski budalasıdır.
Öyle yosmadır kim hiç yoktur eşi
Kim görse beğenmez o mahıveşi
Güzellik göğünün parlak güneşi
Mahabbet ufkunun bir ziyasıdır
Kurulmuş kaşları kaza kemanı
Titretir kirpiği oku her yanı
Katında helaldir kamunun kanı
Bu da hilkatinin muktezasıdır
Merhameti yoktur, dinlemez ahı
Bin aşıktır öldürür her bir nigahı
Ecel dedikleri emr-i ilahi
Gamzesinin kadim aşınasıdır.
İnanma sözüne, olma derbeder
Her va’di aksidir, bahtıma benzer
Aşık aldatmadır yanında hüner
Yalın yüzlülerin bi-vefasıdır.
Devadır kan yutmak dertli özüme
Ciladır ağlamak kanlı gözüme
Bir nazar eyliyen soluk yüzüme
Der ki: aşıkların bi-riyasıdır
Aşk odu bir yandan bağrımı dağlar
Felek de bir yandan zincirin bağlar
Durmaz gözüm durmaz hemen kan ağlar
Bilmezim çektiğim ne beladır.
KAYNAKÇA: Mustafa Nihat [Özön], Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1941, s. 55-56, Ahmet Hamdi Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1956, s. 239-241.