HAYATI

Divan şair ve islam alimi. Daha ziyade Ma’rifet-name adlı mensur eseri ile tanınan Erzurumlu İbrahim Hakkı, 18. yüzyılın önemli tasavvuf şairlerinden biri olarak kabul edilmektedir. 2 Muharrem 1115’te (18 Mayıs 1703) Erzurum’un Hasankale ilçesinde doğdu. Babası Derviş Osman Efendi, aralıklarla otuz yıl kadar süren iyi bir eğitim görmüştü (Mârifetnâme, s. 521). Annesi, Hasankale’nin ileri gelenlerinden Dede Mahmud’un kızı Şerîfe Hanîfe Hanım’dır.

Divan’ının başındaki kaside şeklinde kaleme alınmış manzumelerinde Allah’ı, Peygamber’i, ilahi aşkları anlatmakta ve bu şiirlerinde muayyen bir sadelik ve samimilik göstermekte ise hiçbir bakımdan yüksek şiir heyecanlarına varamamaktadır. Anlattığı şey fikir bakımından da eski tasavvuf düşünceleridir. Eserlerinde görülen düşünce fani dünyaya önem vermeyip ezeli ve edebi varlığı sevmek, varlığını ona vermektir. Bu alanda örneğin Nesimi ve benzeri gibi coşkun ve derin duygulu değildir. Sakin ve olgun bir ruhu, aynı zamanda dün ve dünya prensiplerini okşayan ve halka yaklaşan didaktik bir edası vardır.

Divan’ı gazellerden oluşan büyük bir kısmına İlahi-name adını vermektedir. Allah adamlarının sözlerini toplayıp nazım şekline getirdiği ve şiirlerinin bazılarını çeviri, bazısının da çeviri olduğunu dile getirmektedir. Erzurumlu İbrahim Hakkı, bu şiirlerde yaşadığı dönemdeki Divan şiirinin yüksek sanat ve edası yoktur. Dil ve ruh döneminden ziyade geçmişe bağlıdır. Üslubunda ise sabit ve devamlı bir hal görülmemektedir. Zaman zaman 14. ve 15. yüzyıla kadar tüm derviş şairlerin değişik anlamlarını ortaya çıkarmaktadır.  Şiirlerinde bazen duygu ve düşünce bakımından oldukça zengin orijinal bir hal görülüyor. Ancak bunun sebebinin anlatımı ve tercüme ettiği tasavvufçu eski Acem şairleri olduğu hatıra gelince bu önemi de değersizleştiriyor. Şiirleri tercüme ile o kadar doludur ki hangi mısrasının kendi malı olduğunu fark etmenin bir imkanı kalmıyor. Pek çok parçası Acemce kaleme alınmış gazellerin redif ve kafiyelerinin Türkçe çevrilmesi ile meydana gelmiş çevirilerdir.

Erzurumlu İbrahim Hakkı, yaşadığı dönemde ve çok sonraki yıllarda şeyh sıfatı ile geniş bir etki yapmıştır. Tasavvufta eskinin yeni bir mümessili, nazımda az çok kudretli, fakat fazla etkiye sahip olamamış bir sima olarak okuyucunun karşısında çıkmaktadır.

ESERLERİ
  • Marifetnâme (1828)
  • Divan (1847, 1974’de İ. Turgut Ulusay tarafından hazırlanarak yeniden basıldı)
  • Mecmuatü’l-İrfaniyye
  • İnsaniyye
  • Mecmuatü’l-meani
  • Meşariku’l-yuh
  • Sefinetü’r-ruh min Varidatü’l-fütuh
  • Kenzü’l-fütuh
  • Definetü’r-ruh
  • Ruhu’ş-şüruh
  • Urvetü’l-İslâm
  • Heyetü’l-İslâm
  • Tuhfetü’l-kiram
  • Nuhbetü’l-kelam
  • Ülfetü’l-enam
  • Lübbü’l-kütüb (Farsça şiirler antolojisi, kendisinin de iki manzumesi var).
ESER ÖRNEKLERİ

I

Hak şerleri hayr eyler
Zannetme ki gayr eyler
Arif anı seyr eyler
Allah görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler

Hakk’ın olıcak işler
Boştur gam ü teşvişler
Ol hikmetini işler
Allah görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler

Hiç kimseye hor bakma
İncitme gönül yıkma
Sen nefsine yan çıkma
Allah görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler

Mü’min işi reng olmaz
Akil huyu ceng olmaz
Arif dili teng olmaz
Allah görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler

Geh kalbini boş eyler
Geh hulkunu boş eyler
Geh aşkına düş eyler
Allah görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler

Her dilde anın adı
Her canda anın yadı
Her kuladır imdadı
Allah görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler

Naçar olacak yerde
Na-gah açılır perde
Dermen eder ol derde
Allah görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler

Her sözde nasihat var
Her şeyde be zinet var
Her işte ganimet var
Mevla görelim neyler
N’eylerse güzel eyler

Her söyleneni dinle
Ol söyleneni anla
Hem eyle kabul canla
Mevla görelim neyler
N’eylerse güzel eyler

Bil elsine-i halkı
Aklam-ı Hak ey hakkı
Öğren edeb-i hulku
Allah görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler.

II

Merhaba ey aşk-ı baki merhaba
Pür-vefasın pür-vefasın pür-vefa

Gel salın gönlümde ey can-ı cihan
Dil-rübasın dil-rübasın dil-rüba

Çarh-ı dilde mihr ü mahımsın benim
Mehlikasın mehlikasın mehlika

Evvel ahir yar-ı garımsın benim
Can-fezasın can-fezasın can-feza

Mübteda-yı cümle eşyaya ıyan
Müntehasın müntehasın münteha

Senden oldu har ü gül hem hak ü zer
Kimiyasın kimiyasın kimiya

Vasıl eylesin kulu Mevlasına
Reh-nümasın reh-nümasın reh-nüma

Halktan bigane olmuş aşıka
Aşinasın aşinasın aşina

Hakkı Hak’dan gafil olmazsın müdam
Pür-safasın pür-safasın pür-safa

GAZEL

Bir bülbül-i aşkım ki gülü hârı da bilmem
Yâri bilirim kendimi ağyârı da bilmem
Bâzâr edene rıtl u terâzû-yi zirâ’ım
Bâzâr edemem dirhem ü bâzârı da bilmem
Sâz âletiyim perdelerimden haberim yok
Esrârı derem halka hem esrârı da bilmem
Dost usbu’ı beyninde çü bî-hod kalemim ben
Şi’ri yazarım defter-i eş’ârı da bilmem
Hayrân olalı ‘aşk-ı cemâline bu ‘aklım
İdrâk nedir fikr ile güftârı da bilmem ben
Çün kalb tekallübde mukallebledir ancak
İnkâr nedir bilmedim ikrârı da bilmem
Her anda çü bir şânda zuhûr etdi yem-i aşk
Ey Hakkî merâtib nedir etvârı da bilmem

KAYNAKÇA:  Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri II (1972), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) – Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).

Paylaş