HAYATI
Şair. 23 Ağustos 1894’te İstanbul’da dünyaya geldi. 17 Ocak 1957’de İstanbul’da yaşama veda etti. Galatasaray Sultanisi’ni bitirdikten sonra Paris’e giderek yüksek ziraat öğrenimi gördü (1914). Yurda döndükten sonra bir süre çeşitli işlerde çalıştı. İstanbul liselerinde Fransızca öğretmenliği yaptı (1922-55). Türkçe ve Fransızca şiirler yazdı. Bazı şiirleri Patrice Buet’nin yayımladığı Poèmes français de poètes étrangers (Paris, 1938) adlı antolojide yer aldı. Şiirlerini ikisi Türkçe ve ikisi Fransızca olmak üzere dört kitapta topladı. Aruz ölçüsüyle, fakat yalın bir dille yazdığı Türkçe şiirleri ilk kez Çınaraltı dergisinde yayımlanırken, derginin yayın yönetmeni O. S. Orhon tarafından “46 yaşında genç bir şair” olarak tanıtıldı. Batı teknikleri ve Yahya Kemalinkinden farklı bir neoklasik anlayışla yazdığı şiirleriyle değişik bir ses getirmeye çalıştı. Ayrıca Fransızca gramer, “tercüme kitabı” ve sözlükleri vardır.
ESERLERİ
Şiir:
- Sagesse: Sonnets, [Paris?]: V. Agar, ty
- Les Gammes: Sonnets, İst.: Librairie Hachette, ty [1940?]
- Mozaik: Neoklasik Şiirler, İst.: İnsel, 1944; Şehrayin, 1953
ESER ÖRNEKLERİ
DOLMA BAHÇE
Sönmüş her ışık kubbenin altında kederden,
Gülmez o hayal ufka bakıp pencerelerden.
Hiçbir cama vurmaz, o kızıl dalgalı saçlar,
Yaprakları düşmüş düşünür yorgun ağaçlar.
Yollarda çakıllar bile sızlar adım atsan
Kuşlar konacak avcuna halsiz… el uzatsan!
Küsmüş gibi her şey elimizden güne, fecre,
Bir zindana benzer güneşin battığı hücre.
Sahil boyunun dar kapısından girecek çok,
Mermer sarayın ön kapısından çıkan er yok.
Bilmiş gibi içlerdeki ye’sin nedir aslı,
Rıhtımdaki ıslak kara taşlar bile yaslı.
Öksüz mü saray, hasta mı yol, içli mi bahçe?
Matem mi sunar gökte bulut, daldaki serçe?
Ay yıldızı aldık da senin üstüne sardık,
Ey dertli saray! Kâbe mi oldun bize artık?
Dehlizlere girsek ve bağırsak: Ata! Gazi!
Bir ses gelecektir bize eyvah: O da mazi!
MUSTAFA KEMAL HAVASI
Köylülerin oturduğu bir kahvede
Söz edilirken güz ekiminden birdenbire
Şavk vurması gözlere ulusal imeceden
Doğrulup kalması bir ulusun, öyle bir hava.
Aşka benzer, şevke benzer, Ferhad’ın dağ delmesi
Künk döşemesi, su çekmesi Amasya’ya
Mustafa Kemal’in kağnıları taş taşırken
Ulu yapıların yükselmesi, öyle bir hava.
Bir savaş alanı ovalarda, tepelerde
Sakarya’dan uzun, Sakarya’dan zor
Ve Mustafa Kemal atlısının getirdiği haber:
Düşman bozulmuş gidiyor, öyle bir hava.
Herkes kurtuluş ordusunun eri gibi
Yeniden bir alan savaşı verir gibi,
Gerilik, karanlık, yoksulluk karşısında,
Dumlupınar zaferi gibi, öyle bir hava.
Düş gibi, yarın gibi, hemen yarın gibi
İki bin rakımlı tepe alınmış gibi,
Davul zurna şenlik dernek köylerde
İzmir’e varılmış gibi, öyle bir hava.
Öyle sade, öyle umutlu, öyle halkça,
Güzel işlere doğru kavak gölgesi yollardan,
Çankaya’daki bağ evinden bir sabah sanki,
Ankara’ya iniyor Mustafa Kemal, öyle bir hava.
Sivas köylüklerinde buğday yetiyor,
Halkım yamasız urbalar içinde,
Mustafa Kemal’in kara tahtası başında
Herkes dilediğini yazıyor, öyle bir hava.
Ölünün toprak bölünmüş, yaşayana verilmiş,
Emek kul olmaktan kurtarılmış
Gül açıyor bahçelerde tütün, mısır, incir
Şıkır şıkır oynuyor kızların ellerinde, öyle bir hava.
Köy okulunun bahçesine bayrak çekilende
Selâm durmamız kardeşliğe ve insanlığa
Kardeşliğe bayrağımızdan bir şey katmamız,
Güller katmamız insanlığa bayrağımızdan, öyle bir hava.
Ve en güzeli demiryollarımızdan sanki
Mustafa Kemal geçecekmiş gibi,
Soracakmış gibi bize ıssız istasyonlarda,
Ne yaptınız? Yaptıklarımızın sevinciyle, öyle bir hava.
Sularda çamur yok, dupduru bir ırmak
Gönüllerimizin ta içinden akıyor
Kardeşlik denizine aşk dalgalarıyle,
Kıyısına yaşantıların güller bırakarak, öyle bir hava.
Şiir diyeceksiniz, insanlığın kız kardeşi şiir
O mu? Bağımsızlık gülü emek menekşesi
Bir seher tazeliğiyle sarmış ulusumuzu
Mustafa Kemal havasında gelecektir… öyle bir hava
KAYNAKÇA: Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TBE Ansiklopedisi (2001).