HAYATI
XII. yüzyıl şairlerinden. Yaşamı üzerine kesin bilgiler yok. Atebetü’l – Hakayık adlı yapıtının sonunda başkaları tarafından eklenen parçalardan Yüknekli olduğu, Mehmet Yükneki adında bir adamın oğlu olduğu belirtilmektedir. Yine bu parçalara göre Edib Ahmet kördür ve “edipler edibi, fazıllar başı”dır. Ali Şir Nevai ise Nesa’imü’l – Mahabbe adlı yapıtında onun İmam-ı Azam’ın öğrencisi olarak gösteren bir söylentiyi aktarmaktadır. Bu söylenti yanlış olmakla birlikte, Edib Ahmet’in yaygın bir üne kavuşmuş olduğunu da gösteriyor. Ayrıca Edip Ahmet’in doğduğunu iddia edildiği Yüknek aldı kentin bulunduğu yer saptanabilmiş değildir.
ESERLERİ
Atabetü’l – Hakayık (Hakikateler Heybesi): Bu eserde Edip Ahmet, ilmin faydası, cahilliğin zararı, kötü sözden sakınma, cömertliğin iyiliği ve hasisliğin kötülüğü gibi konuları ahlaki ve İslami bir ruh ile anlatmaktadır. Faulün faulün faul aruz vezni ile yazılmıştır.
ESER ÖRNEKLERİ
ATABETÜ’L – HAKAYIK’TAN
TANRI’NIN MEDHİ
İlahi, pek çok hamdederim sana
Senin rahmetinden hayır umarım
*
Övebilir mi seni bu dilim
Gücümce öveyim, yardım et bana
*
Senin varlığına tanıklık verir
Canlı, cansız, uçan, koşuşan her şey.
*
Senin birliğine delil arayan
Bir şey içinde bulur binlerce delil
*
Yok idim, yarattın; yine çok kılıp
Tekrar var edersin; inandım buna
*
Ey şüphe yolunda koşturan! Uyan!
Gel, ateşten kurtul ölümden önce
*
Yarattı kaadir Tanrı geceni, gündüzünü
Uyup birbirine yürür önü, sonu
*
Gündüzümü giderip karatır geceni
Geceni giderip yine ağartır tanı
*
Ölüden diri, diriden de ölü
Çıkarır; görüyorsun, bunu iyi düşün
*
Bu kudret sahibi Tanrı, ulu, bir;
Ölüleri diriltmek ona kolaydır.
PEYGAMBERİN MEDHİ
İşit, şimdi birkaç söz habib fazlıdan
Aklını bileyip anla sözümden
*
Odur halk seçkini, en kutlu kişi;
Mahlukatta yok onun dengi, eşi
*
Resuller ak yüzlüdür; o, gözdür yüzde,
Yahut onlar al yanak; o, bendir yanakta
*
Onun övgüsüyle dilim tatlanır,
Medhinden dilim şeker bal olur
*
Bugün erişsin benden salat ona
Yarın elimden tutacak, düşünce derde
ZAMANE
Mecaz oldu dostluk, hakikat hani?
Bin dosttan biri, bulunmaz doğru
Pek çok kişi içten vefasız olur,
Doğru dostun olsa, dıştan. Bil bunu
*
Bugün bu acunda insanlık kötü
Hani, nereye gitti insanlık, yazık!
Vefa gölünün kaynakları kurudu,
Denizden aşkın cefayla doldu taştı
*
Hani söz, emanet; hani iyilik?
Son günde hayırlı iş de kalkacak
Başı gitti hayrın, sonu gidecek
Önü geldi şerrin, sonu gelecek
*
Dünya doldu düşmanlık, cefa, cevr ile
Hani bir vefalı? Var ise dile
Sen bozuksun; ondan dünya bozuldu
Niçin sitem kılarsın bu aleme?
*
Garip idi İslam, garip oldu yine
İbadet riya oldu, kullar mecaz
Meyhane çevresi oldu mamure
Harap oldu mescit, millet beynamaz
*
Ameli bıraktı alim, takvayı zahit
Arif raks çıkarıp hoş sema eder
Bid’ati men eden kişi kalmadı
Ondan her gün artıp durur bid’at
*
Hami emr-i maruf kılan iyi er
Hani iyi kişinin duracağı yer?
Yerersin zamaneyi, halkı koyup
Zamaneyi yerme, insanını yer
*
Kim iki yüzlüyse muteber odur
İtibar gerekse iki yüzlü ol
Kim haklı ise onun yolu yok
Kim haksız ise ona geniş ol
*
Ey bozuk işli salın sevinç ile
Senin zamanın bu, yaşa gönlünce
Dileğince yaşa, sakin, Kaygusuz
Nerede önlerler seni, hangi dille
*
Utanç gitti, aransa bulunmaz kokusu
Helal yiyen hani, görünmez izi
Helalin kendi nerde bugün, hani?
Kim haram yerken, haram diye yedi
*
Millet zenginlere dönüp yüzünü
Hepsi köleleştirir azat özünü
Nerede bir yoksul görse birisi,
Yüz çevirip geçer yumup gözünü
*
Ey haris kimse! İyi bil ki bu mal
Bugün kaygu endişe, yarın yük vebal
Haram ise malın azaptır sonu;
Hesap var, eğer ola malın helal
*
Niçin mala bunca haris bu özün
Gönülde gamın o, dilinde sözün
Ölürsün, bu mal düşmanına kalır
Utanıp verir sarınacak bezin
*
Gerçek malın, ahrete aktardığın
Sadece hasrettir tutup durduğun
Bugün tatlıysa da mal dermek sana
Acı olur yarın koyup gittiğin
*
Bu dünyanın tadı karışık tattır
Ezası daha çok, tadıysa azdır
Bal nerede ise, orda arısı
Baldan önce arı zehri tadırı
*
Hünerliye dünya daha vefasız
Hünersize cefa ondan daha az
Hüner ile talihin birleşmesi
Çok nadir görülür, pek de bulunmaz
*
Ne yaptı dünyaya hüner sahibi
Niçin dünya onu durmadan kınar?
Hasisi yükseltip nefisi yere çalar
Yoksa dünya mı kocayıp bunadı?
*
Ey hükmünü dünyada yürüten
Önce onu yerip, sonra da öven
Tanrı hükmü ile gelir, gelen iş,
Onun emri ile değer, her değen
*
Dünyaya bu sövme, çıkışma neden?
Kaderi yürüten, yaratan melik
Kader üzre batar ayağa diken
Kader üzre düşer tuzağa geyik
*
Her başa gelen şey kaderden olur
Akılsızlar onu sebepten bilir
Kader üzer uçuşan gök kuşları
Kah kola konar, kah kafese gelir
*
Kaza gelse koşan, koşamaz vurmakla
Kader döndürülemez katı yay kurmakla
Sana gam, ona mal veren Tanrı’dır
Şikayet etme hemen dara düşmekle
KAYNAKÇA: Ercilasun, Ahmet Bican (1985). “Edib Ahmed Yüknekî ve Atabet ül-Hakaayık”. Büyük Türk Klâsikleri. C. 1. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 159-161, Gülensoy, Tuncer (1991). “Atebetü’l-Hakâyık”. İslâm Ansiklopedisi. C. 4. İstanbul: TDV Yay. 50-51, Gülensoy, Tuncer (1994). “Edib Ahmed Yüknekî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 10. İstanbul: TDV Yay. 421-422.