HAYATI
Bilgin ve yazar, Osmanlı şeyhülislamı. Ailesi İskilip civarındaki İmâdlı olduğu için “İmadi” olarak da anılır. 30 Aralık 1490’da Çorum’a bağlu İskilip ilçesinde dünyaya geldi. 23 Ağustos 1574’te İstanbul’da yaşama veda etti. Mezarı Eyüp’te Daru’l Hadis’in yanında Ebussuud Haziresindedir. Mehmet Ebussuud El-İmadî, Ebussuut Efendi, Müftülenâm, Şeyhülislâm, Sultanü’l- Müfessirîn, Hâtimetü’l-Müfessirin, Muallim-i Sani, Allâme-i Kül, Hoca Çelebi, Ebû imzalarını da kullandı. Şeyh Yavsi ve hünkar şeyhi adlarıyla da tanınan Şeyh Muhyiddin Muhammed Yavsî’nin oğludur. Ebussuud Efendi, anne tarafından da Ali Kuşçu’nun torunudur.
İlk eğitimini babasından alan Ebussuud Efendi, sonraki yıllarda babasının yansı sıra Müeyyetzade ile Mevlana Seyyidi Karamani’den dersler aldı. Öğrenimi sırasında, dönemin padişahı II. Beyazıd’ın dikkatini çekerek çelebi ulufesi ile ödüllendirildi. İnegöl İshak Paşa, Davut Paşa ve Mahmut Paşa medreselerinde müderrislik yaptıktan sonra Sahn-ı Seman “müfti medresesi” denilen bölümüne 1528’de atandı. 1537’de Kanuni Sultan Süleyman’ın Korfu seferine Rumeli kazaskeri olarak katıldı. 1545’te Fenarizade Muhyiddin Efendi’nin yerine şeyhülislam oldu.
Tefsir ve fıkıhta, Osmanlı bilginlerinin en büyüklerinden biri olarak kabul edilen Ebussuud Efendi, yaşadığı döneme damgasını vurmuş bir şeyhülislamdır. Adının çağları aşarak günümüze kadar gelmesi bugün kimi davranışlarını yanlış bulup eleştirsek de bu yargıyı doğrulamaktadır. Kanuni Sultan Süleyman’ın Ebussuud Efendi’yi sevdiği, saydığı ve ona güvendiği bilinmektedir. Ebussuud Efendi, otuz yıl süren şeyhülislamlık görevinde bu güveni zedeleyecek herhangi bir davranışta bulunmamıştır. Devletin yasalarını şeriatla devlet düzenini temel almıştır. Şeriata aykırı her düşünce, düzene karşı her eylem onu karşısında bulmuştur. Oğlan Şeyh’in ve Hamza Bali’nin öldürülmesi için vermiş olduğu fetvalar bu durumu kanıtlar niteliktedir. Ama Ummi Sinan, Merkez Efendi gibi şeyhlerin namazını kıldırması, Karagöz’e cevap vermesi, Hıfzı Divanı’nı yobazlara karşı koruması, şiirde güzelleri övme konusunda vermiş olduğu bir fetvada: “Terket heva-i şi’ri ki sevda-yı Hamdır / Sihr-i halal olursa demem ki haramdır” demesi, Ebussuud Efendi’nin dar görüşlü, bağnaz biri olmadığı gibi, yaradılış olarak ince, nükteci, beğeni sahibi gibi bir insan olduğunu göstermektedir. Şurası kesindir ki , o, yaşadığı çağın gerekleri karşısında doğru bildiğini ve doğru bulduğunu yapmakta idi.
Arapça ve Türkçe şiirler de yazan Ebussuud Efendi, düzyazı alanında da başarılı pek çok örnek vermiştir. Türkçe şiirleri birkaçı dışında kuru ve didaktiktir. Ölen oğlu için yazdığı mersiye:
“Seni bekada koyup ben fena bulam derdim
Vücud bulmadı endişe-i muhalim gel”
gibi duygulu beyitlerle dolu olmakla birlikte bu alanda asıl ustalığını Arapça şiirlerinde göstermiştir. Düzyazıda ise ağır bir anlatımdan yalın bir anlatımı kolayca geçtiğini gösteren pek çok yapıt bırakmıştır.
ESERLERİ
- İrşâdü Akli’s-Selîm ilâ Mezâye’l-Kitâbi’l-Kerîm
- Fetâvâ-yı Ebussuûd (Haz. M. Ertuğrul Düzdağ, 1985)
- Hidâye Hâşiyesi
- Cismü’l-Hilâf fî Meshi ale’l-Hufaf
- Mevkıfu’l-Ukûl fî Vakfi’l-Menkûl
- Tehâfütü’l-Emcâd fî Evveli Kitâbi’l-Cihâd
- Meâkidü’t-Tarraka fî Evveli Sûreti’l-Fethi mine’l-Keşşâf
- Gamerâtü’l-Melîh fî Evveli Kasri’l-Âmmi mine’t-Telvîh
- Sevâkibü’l-Enzâr fî Evveli’l-Menâr.
ESER ÖRNEKLERİ
EBUSSUUD EFENDİ FETVALARI’NDAN
İLİM VE ALİM
Mes’ele: Bir müslime, kesb-i helal ile mal eylemek sünnet midur? Yoksa müstesab mıdur?
El-cevab: Taleb-i ilm farz olduğı gibi farzdur.
Mes’ele: Bir mescide imam olmakla, dülgerlik işlemek, kangısı efdaldur?
El-cevab: Asla saşat terk etmeden san’at işlemek makbül ameldür.
Mes’ele: Zeyd-i ganinün oğlı Amr-ı baliğ, tahsil-i ilmde olmağla kar-i kesble kaadir olmayıp, fakir olduğu taktirde, nafakası babasına lazım olur mu?
El-cevab: Olur.
Mes’ele: Ehl-i ilm olan Zeyd, Amr’ın kızı Hind-i müslime namzed olup, bir miktar mahr-i mu’accel dahi gönderse kable’n-nikah Amr Hind-i rızasıyla Zeyd’e vermeyüp, akçalı olan Bekr’e vermeğe kaadir olur mu?
El-cevab: Müslime layık değildir ki, ehl-i ilmden gayrı kimseyi tercih ede.
Bu suretde: Amr, Zeyd’i “fakirdir” diye Bekr’i tercih edecek, şer’an Amr’a ne lazım olur?
El-cevab: Zeyd’ün ilmi gayrının dünyasından hayırlıdır, ilmi tercih etmek lazımdır.
Mes’ele: “Fıkıh okumak nesne değildir, nesne bildirmez. Ma’kulat lazımdır” diye fıkhı tahfif edene şer’an ne lazım olur?
El-cevab: İlmi tahfif ise küfürdür. “Ma’kulat okumayınca meleke-i ilmiyye hasıl olmaz” demek ise öyledir, nesne lazım olmaz.
Mes’ele: Zeyd-i İmam, danişmend olan Amr’a “Hep okuduğumuz mühmelatdur” dedikten sonra, “Felesefiyyat okursuz” dese ne lazım olur?
El-cevab: Küfür lazım olmaz.
Mes’ele: Zeyd-i cahil, ehl-i ilmden Amr’a “Behey mel’ün, be hey kezzab!” dese şer’a ne lazım olur?
El-cevab: Re’y-i hakim ile ta’zir olunur.
Mes’ele: Amr’u her zamanda adeti ulema-i dibi ve erbab-ı şeriatı kadh edüp, “Kaadilerün yedikleri ve içtikleri haramdır ve müderrislerin dahi şüpheden hali değildir. Bunların ettikleri cahil etmez. Her ne fesad olursa, danişmend taifesinden zuhur ider ve cehele haramdan artık ictinab iderler” deyip ve ulemanın uyubunı tecessüs idüp, ale’d-devam bunlara bu’z ü adavet üzere, mecalisde mezemmetlerin itmeden hali olmayıp, halka nefret verse, ona ne lazım olur?
El-cevab: Eğer ulema-i dine ilimleri için bu’z ü adaveti olup, söylediği andan naşi ise, küfür lazımdır. İsnad itdügi umura teafi içün bu’z iderse, nesne lazım olmaz, içlerinde bi-günah olanlara iftira etmeyecek.
Mes’ele: Zeyd-i şair, ulema ve sulehadan ba’zı kimseleri eflaz-ı kabiha ile hicv etmek adet idinse, şer’an Zeyd’e ne lazım olur?
El-cevab: Ta’zir-i şediden sonra zindana ilkaa olunup, tevbe ve zahir olmayınca ihraç olmamak lazımdur. Hazret-i Ömer İbnü’l-Hattab Hafi’e, meşahir-i şuara-i İslamiyye’den iken şi’rinde ba’zı kimselere taaruz etmeyip, ta’zir ve habs edüp, habsdan tevbesi zahir olmayınca itlak itmemüşdür.
Mes’ele: “Manav taifesi ma’niden muştakdur, mübahilerdür” diyü eşkıya hicv itdüklerinde, ehl-i ilmden ba’zı kimseler istihsan eyleseler, mezburlara ne lazım olur?
El-cevab: Ne ehl-i ilm olanlar ol asıl batılı istihsan ederler. Ne istihsan idenler ehl-i ilmden olurlar. Sair tavaif-i İslamiyye gibi anlar da eyili yaramazlı bir taifedür.
TIB
Mes’ele: Zeyd-i muallim vasiyyet edüp, öldükten sonra gövdesin deryada bırakdurup, Müslümanlar müntefi olsunlar diyü mumya itmek caiz olur mu?
El-cevab: Olmaz.
Mes’ele: Adam etinden olan mumyanun bey’i caiz olur mu?
El-cevab: Olmaz.
Mes’ele: Zeyd-i imamun ekser zamanda gözünün yaşı aksa, şer’an imamate helal verir mi?
El-cevab: Garb derler bir maraz vardur, eger ol ise asla imameti sahih değildir.
Mes’ele: Taun emraz-i cismaniyyeden bir maraz mıdır? Yoksa mekr-i cin ile olur nesne midir?
El-cevab: Mizac, i’tidalden keyfiyyet-i hassa üzerinde münharif oldukda, bi-emri’llahi Teala, cin dahl itmek müsteb’ab değüldür.
Mes’ele: Taundan kaçmağa şer’an mesağ var mıdır?
El-cevab: Hak Teala Hazretleri kahrından lutfına iltica etmek niyeti ve i’tikaadı ile caizdir.
Mes’ele: Zeyd Amr’un kafasına asa ile vurup mecruh ettiği hinde bir ayağı ma’lul olup, Zeyd ancak başına darb itmiş olup, ayağına darb etmediği mükerrer olacak, Amr “Benüm ayağum senin darbından oldu” demeye kadir olur mu?
El-cevab: Darb akabince öyle olduysa, olur, a’sab başdan beter.
Mes’ele: Hınd-i müteveffanun karnında canlı oğlan olsa, sol böğründen yarıp çıkarmak lazım olur mu?
El-cevab: Olur.
Mes’ele: Hind nevruzda yenice kaftanlar giyse, zevci Zeyd “Çıkar” diyecek “Bugün nevruzdur, giyerin” dişe şer’an mezbureye ne lazım olur?
Cevab: Ol güni ta’zim içün olmayacak nesne lazım olmaz.
Mes’ele: Nevruz güninde Zeyd-i Müslüm eyü libaslarını geyüp yiyip içse yaranlarıyla sahraya gitse isim lazım gelir mi?
Cevab: Suret büyük olmayacak olmaz.
Mes’ele: Bir kovanun aruların öldürmeyince balun almak kaabil olmadığı eclden Zeyd arularını öldürüp balın almak ile ism olur mu?
Cevab: Mekruhdur. Öldürmedin sa’y itmek lazımdur. Tütsi ile alınur. Nesne yokdur.
Mes’ele: Pırasa dimekle ma’ruf olan nesneyi yimek helal olur mu?
Cevab: Olur, mescide varmayacak.
Mes’ele: Bozahaneye girip acı boza içene şer’an ne lazım olur?
Cevab: Tevbe idüp bir dahı itmemek lazım olur.
Mes’ele: Yürük taifesi kasdile koyunlarına köylülerin ekinlerin otlatsalar ol koyunlardan hasıl olan südin ve peynirin ekli helal olur mu?
Cevab: Olmaz, zaman lazımdır.
Mes’ele: Tatlu bozayı içmek helal midür yohsa yaram mıdur?
Cevab: Bozahaneye varıp fasıklarun uslubu üzerine içecek su dahi helal olmaz.
Mes’ele: Arifane ile sohbetde Zeyd ziyade yise şer’an helal olur mu?
El-cevab: Tarafeynden istihlal gerekdür. Ahmed (İbn Kemal)
Mes’ele: Isırgan dimekle ma’ruf otı taze iken pişürüp yemek helal olur mu?
El-cevab: Olur, mu’taddur.
Mes’ele: Zeyd ba’zı ormanlarda ve tağlarda ve hali muattal yirlerde biten fidanları kaparıp getirip kendi mutasarrıf olduğu yerde kesip terbiye edüp, büyütüp işlese şer’an Zeyd’ün olur mu?
El-cevab: Olur, Ahmed (İbn Kemal)
Mes’ele: Sipahi timanında ziraat olunmaz yerlerde kendinden bitmiş fidanı Zeyd koparıp kendi mutasarrıf olduğu yerde dikse şer’an Zeydün olur mu?
El-cevab: Olmaz. (İbn Kemal)
Mes’ele: Zeyd bir değirmen ocağını satın alıp birkaç ta’mir etmeyip muattal kosa sipahi mezkur yılların resmin Zeyd’den almağa kaadir olur mu?
El-cevab: Olur.
Mes’ele: Ribahor olan Zeyd’ün taamın eki eylemek şer’an caiz olur mu?
El-cevab: Olmaz, gaalib mali ribadan olacak.
Mes’ele: Yılan balığın ekli şer’an helal olur mu?
El-cevab: Olur.
Mes’ele: Turşı balığın ekli şer’an helal olur mu?
El-cevab: Helal olur, haramla turşı olmayacak.
Mes’ele: İstiridyenin ve midyenin ekli helal olur mu?
El-Cevab: Mekruhdur.
KAYNAKÇA: İhsan Işık / Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) – Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Hüseyin Nihal Atsız / İstanbul Kütüphanelerine Göre Ebüssuûd Bibliyografyası (1967), Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri I (1972), Ömer Nasuhi Bilmen / Büyük Tefsir Tarihi (1973-74, s. 652-665, Âlûsî, Rûḥu’l-meʿânî, XXVIII, 21, Sicill-i Osmânî, I, 169-170, İlmiyye Salnâmesi, s. 376-386, Vâmık Şükrü, Târîh-i Evkāf-ı Ümem, İÜ Hukuk Fakültesi Ktp., IV, Mecmuâ-i Âsâr, İstanbul 1914, I, 401-402, Cevdet Bey, Tefsir Tarihi, İstanbul 1927, s. 140 vd, Ergun, Türk Şairleri, III, 1198, 1204.