HAYATI

Türk akademisyen, çevirmen ve yazar. 27 Eylül 1940’ta Sivas’a bağlı Vezirköprü ilçesinde dünyaya geldi. 11 Temmuz 1978’de Ankara’da üyesi olduğu Türk Dil Kurumu’nun XVI. Kurultayına katılmak üzere evinden çıktığı 11 Temmuz sabahı bir otomobilden ateş açan saldırganlarca öldürüldü. Bedrettin Cömert’in kişiliğinde, bilime, özgür düşünceye karşı işlenen bu canavarca cinayet o dönemde kamuoyunda büyük bir tepkiye yol açtı.

İlk ve orta öğrenimini Vezirköprü’de tamamlayan Bedrettin Cömert, liseyi ise Sivas Lisesi’nde okudu. Roma Üniversitesi’nde sanat tarihi öğrenimini gördü. Aynı okulda yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladı. Yurda döndükten sonra Hacettepe Üniversitesi’nde göreve başlayan Cömert, kısa bir sürede estetik doçentliğine yükseldi.

Edebiyat yaşamına Varlık ve Forum dergilerinde yayımlanan eleştiri, deneme ve inceleme türünde kaleme aldığı yazılarıyla giren Bedrettin Cömert geniş bir kültürler beslenmiş, edebiyatı, sanatı kendi ilkeleri doğrultusunda değerlendirirken toplumsal bağlamında da gözardı etmeyen yazılarıyla tanınmıştı.  E. H. Gombrich’ten çevirdiği Sanatın Öyküsü adlı yapıt 1977’de TDK Çeviri Ödülünü kazandı. Uzmanlık alanı ile ilgili Estetik I, Mitoloji ve İkonografi ve Giootto’nun Sanatı adlı yapıtları da yayımlandı. Bu tür yazılarının çoğu Halkın Dostları, Gelecek, Soyut, Yansıma, Milliyet Sanat ve Türk Dili gibi pek çok dergide yer aldı.

ESERLERİ

DENEME-İNCELEME:

  • Giotto’nun Sanatı (1977)
  • Croce’nin Estetiği (1979)
  • Eleştiriye Beş Kala (1981)
  • Sanat Üzerine (yay. haz. Özgen Seçkin, 1991).

ŞİİR:

  • Kalmasın Ellerim Sizlerden Uzak (1979).

ÇEVİRİ:

  • Sanatın Öyküsü (E. H. Gombrich’den, 1977)
ESER ÖRNEKLERİ

ELEŞTİRİ ÜZERİNE

“Yazın eleştirisi de 1960’lardan bu yana gösterilen tüm çabalara karşın hala gerekli kuramsal tabandan yoksun. İzlenimci değiliz diyenlere bile tümden egemen. Şunu da belirteyim ki, izlenimci eleştiri her zaman kötü veya olumsuz bir eleştiri değildir. İzlenimciliğin ardında sağlam bir kuramsal hazırlık, sürekli gelişen bir beğeni ve derli toplu, örgensel bir yargı tavrı olduğu sürece, izlenimci eleştiri de saygıyla karşılanmak zorunda. Ne var ki bizdeki izlenimcilik, çoğun sorumsuzlukla, ciddiyetsizlikle, bilgisizlikle beğeni durallığıyla eşanlama gelmektedir. Son yıllarda eleştirimizde garip bir susuş egemen. İşin ilginç yanı şu ki, bunca yıllık eleştiri savaşımından sonra, eleştiri diye yeniden kitap tanıtma yazıları ve denemeler ortalığı kapladı. Bunun nedenlerinin bir bölüğünü bir yazımda belirtmeye çalışmıştır. Öylesine ivedi yaşıyoruz ki toplumsa-siyasal yönden, eleştirmenler bile diyeceklerini siyasal güncelliğe göre ayarlamak zorunda kalıyorlar. Sabır, araştırma, soğukkanlılık pır diye uçuverdi içimizden. Her tavrımız gündeliğe yönelik. Çünkü gündelik yaşıyoruz. Bir insanın öldürülmediği günü olağanüstü saymak gibi tarih dışı bir boyuta itildik. Ayrıca sanatla siyasal ideoloji arasında bağımlılık ve bağımsızlık çizgisi gittikçe daha bir bulanıklaşıyor. Sanatta siyasetin bağımlılığı değil de, sanatın siyasetin buyruğuna uyması biçiminde anlaşılıyor. Aydınlarımızın çoğu, kimi zaman en akılları bile, siyasetin geçici ve çıkarcı ölçülerine göre sanata yaklaşıyorlar. Bu ortamda eleştirmenlerimiz de kolaylıkla, eleştiri yerine, örtülü de olsa, siyasal yeğleme yazılarının tuzağına düşüyor. Şunu diyorum: Siyasal ölçütle yola çıkıp sanat yapıtlarına güzel-çirkin demek çok kolay. Asıl zor ve gerekli olanı, sanatsal ölçütle yola çıkıp, sanat yapıtlarını toplumsal yerlerine oturtmaktır”. (Türk Dili, s: 318, 1978)

KAYNAKÇA: Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TBE Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, 2007).

Paylaş