HAYATI
XIII. yüzyıl şairlerinden. Yaşamı üzerine sahip olduğumuz bilgiler kimi menakıblara dayanmaktadır (Mankıbü’l Arifin, Saltukname). Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled’in öğrencisi olduğunu ve fıkıh öğrendiğini biliyoruz. Bir ara dağlara çekilip Bahaeddin Veled vefat ettikten sonra Konya’ya geldiğini, ve o zaman henüz bir çocuk olan Mevlana yanından geçtiğinde heyecanlanıp onun büyüklüğünü haber verişinin anlatılması, Ahmet Fakih’in gaipten haber veren bir derviş olarak kabullenildiğini gösterir. Nihad Sami Banarlı Ahmet Fakih’in ölüm tarihini 1221 olduğunu belirtiyor. Oysa Bahaeddin Veled’in ölümünden (1230’dan) sonra yaşadığı biliniyor.
İran edebiyatını iyi bilen ve medrese eğitiminden geçen Ahmet Fakih’in günümüze kalan tek yapıtı olan Çarhname, şairin eski Anadolu Türkçesi ile şiirler yazdığını ve bu alanda ilk öncülerden biri olduğunu gösteriyor. Dini tasavvufi edebiyatın ilk örneklerinden olan Çarhname, Mecdut Mansuroğlu tarafından yayımlandı (Hasibe Mazıoğlu, Ahmet Fakih’in Evsaf-ı Mesacid-i Şerife adlı bir mesnevisinden daha söz etmektedir. X. Türk Dili Kurultayı’nda Okunan Bilimsel Bildiriler, s:75-76).
ESERLERİ
- Çarh-name: Eser yüz beyitten oluşan bir kasidedir. Şimdilik tek nüshasını bildiğimiz Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin 5782 numarada kayıtlı Eğridirli Hacı Kemal’in derlemiş olduğu Cami’ün Nezair adlı mecmuanın içindedir. Çarh-name-i Ahmet Fakih der bi-Vefai-i Ruzigar başlığı altında bulunmaktadır. Fakat seksen üç beyitten sonraki yoktur.
- Kitabu Evsafı Mesacidi Şerife: Ahmet Fakih hac ziyareti için Hicaz’a gitmiş ve dönüşünde Kudüs’te iki ay kalmıştır. Bu eserde şair, Kudüs’te kaldığı dönemi anlatır.
ESER ÖRNEKLERİ
ÇARH-NAME
Feleğin elinden binlerce eyvah, zira bunca işi muattal kılmıştır.
Ey kardeş, şimdi bu halleri işit, zira ümmet birbirinin kardeşidir.
Kardeş kardeşi için kötü şey düşünmesin, bu sözüm gerçektir. Bana inan.
İşittinse bu sözüme kulak tut sözümü de kulağından çıkarma.
Cihana niçin geldiğini biliyor musun? Sultan seni kulluk için yarattı.
Sana sonsuz nimet vermiştir, özellikle iman ehli kılmıştır.
Nasihat tutarsan sözümü dinle, hünerin varsa gel işte meydan!
Ben sana her birisi inci veya mercan gibi olan birkaç öğüt vereyim.
Öğüdüm bu; günahtan tövbe et. Zira, bil ki şeytan, imana zarar vermeyi düşünmektedir.
Gafil olma, aklını başına topla. Yol ıraktır, sınır ve son yoktur.
Ey dost, gözünü aç, gaflet içinde yatma. Zira kervan göçmeğe yönelmiştir.
Yol erenleri göçüp yola girdi. Kervanbaşı son dünbeki vuruyor.
Ey yar, ne zamana kadar gaflet içinde yatacaksın? Ecel erişmeden önce uyan.
Aleme bak ve halini anla. Ey Müslüman, sen hazırlığını yap.
Eğer ahirette ad istiyorsan, dünyada Tanrı için ekmek yedir.
Olanlar sana nasihat yetmez mi? Ey can niçin aklını başına toplamıyorsun?
Bu dünyaya neden bu kadar yapışıyorsun? Seni ondan bu zaman çarkı koparır.
Tanrının herkese nasip kıldığı bu rızık için ne zamana kadar sıkıntı çekeceksin. Rızık yiye yiye ağzından dişler döküldü.
Şayet mezar içinde yatacaksan; mezara girince ya beş on arşın bez ile yahut çıplak yatacaksın.
Dünyanın zevklerine niye böbürleniyorsun, ve ne zamana kadar sevinç ve neşe içinde gezip tozacaksın.
Kaza yayı ecel oklarını atar ve o ok sana dokunur.
Ey sultanım bu dünyadan vefa umma. En onunla kavilleşme.
Sen habersizsin, bu dünya seni aldatır. Sözümü dinle, öğüdümü tut.
Aklını topla, bil ki kıyamet yakındır. Utan, zira yaradan sana bakıcıdır.
Arzuya uyma ve kendi isteklerinden vazgeç. Bu nefis atının ağzına gem vur.
Bil ki bu dünya gerçekten vefasızdır. O seni göçürmeden sen ondan göç.
Bu dünya halkı ne zamana kadar böyle duracaktır. Bu dünya ne zamana kadar böyle bayındır olacaktır?
Bu göklerle bu yerler yıkılacaktır, hepsi tamamen viran olacaktır.
Öyle bir gün gelecek ki dağlar yerinden kopacak, dağ ve kırlar dümdüz olacaktır.
Gerçekten bil ki, kıyamet kopunca bu insanlar kelebek gibi dağılacaktır.
Yaratılmışların hepsi ölecektir. Sadece o tek ve esirgeyici Tanrı kalacaktır.
Yarın yaratılmış olanlar orada kimi kaygılı kimi şen olarak toplanacaklardır.
Ettiklerinden onlara soru sorulacaktır. İşte o zaman vücutlarının her bir uzvu titreyecektir.
Amelleri yazıcı melekler durmadan yazarlar. Ne ettinse onu deftere yazarlar.
İyiliğinde kötülüğünü ölçerler, şunu gerçek olarak bil ki orada terazi kurulur.
Eğer iyiliğin ağır gelirse ne devlet. Yüzün parlak ay gibi ak olur.
Eğer kötülüklerin ağır gelirse ey zavallı, bil ki varacağın yer cehennemdir.
Yolun Sırat’a uğrayacaktır, bil ki kılıçtan keskin ve kıldan ince derler.
Yarın, kıyamet günü, oradan geçeceksin, yol odur. Şimdi ey kardeş kendini koru, sakın ve yoldan çıkma.
Bizi korkuttuğumuzdan kurtar ey Hak, bize orada başka ayrılık nasip etme.
Mustafa, Hz. Peygamber, hakkı için ve parlak ay hakkı için, yarın orada cemalini bize göster.
Gel şimdi Resul’ün sünnet yolunu tut. Onu kim tutarsa insanların şahı odur.
Bu dünyanın tadına gururlanma. Bu nefsi hayvan gibi besleme.
Dünya eğer seni bir nefes güldürüyorsa bunun sonu bin defa ağlatıp inletmektir.
Eğer Şam ve Horasan mülkün bile olsa, bil ki bu dünya sana baki kalmaz.
Vefa umma; zira hiç vefası yoktur. Ama işi her lahza eksiktir.
Zalim çarh bu halki esirgemez, fırsat vermez ve insanları buradan sürer.
Ne fakiri, ne de zengini korur; ne ak sakallı ihtiyarı, ne de genci.
Ey akıllı kişi sen gözünle gördün, nice suçsuzlar vebadan ölüp gitmiştir.
Sultanlar ecelden aciz kalır. Sana aniden ecel gelmeden, gel şimdi aklını başına topla.
Ölüm şarabının kadehini içtiğinde, bütün dostlarından ayrılırsın.
Mezar içinde yalnızca yatarsın, perişan mı yoksa şen mi olacağını ne bileyim.
Dön şimdi, burada onun hazırlığını yap ki, Hayy ü Sübhan sana yardım etsin.
Gece ve gündüz Hak için ibadet et, bilirsin ki ibadet gizli hazinedir.
Tanrının emri eriştiğinde kimse ölüme dayanak olamaz.
İstersen sen gözyaşı yerine kan ağla, olacak olan olur, çare yoktur.
Bu dünyada belaya karşı sabretmeye bak. Hakkın sevdiği, beladan kurtulmaz.
Ölüm bir kapıdır, geçmek gerekir. Orada sultan ile çoban birdir.
Yaratılanlar bu şerbetten doyacaktır. Bu işte büyük küçük birdir.
Bu öyle bir iştir ki bütün yaratılmışlara gelir, bu öyle bir derttir ki ona derman yoktur.
Bu öyle bir derttir ki dermanı yoktur. Bukrat ve Lokman bile ona ilaç bulamadılar.
Ecel hastalığı eriştiğinde onu yüz bin doktor bile iyileştiremez.
Peygamber dünya için zindan demiştir. Zindanda bulunanlar nasıl rahat olur?
Yazık ki kuş kafesten uçacaktır; yazık ki bu bedenler çürüyecektir.
Yazık mezar içinde yatacağız ve üstümüzden bunca zaman geçecektir.
Ne peygamber, ne veli bundan kurtuldu. Ölüm şerbetini içerek can verdiler.
Onlara bakarak biz hiç hesaba alınmayız. Ecelden kaçmaya imkan yoktur.
Tanrım, ölüme uğradığımızda son nefesimizi imandan ayırma.
Madem ki bu cihanın işi budur. Ne yapabiliriz? Davud ve Süleyman peygamberler de bu derde uğradılar.
Süleyman Peygamber’in tahtını rüzgar taşırdı. O bile ölüme uğradı.
Elindeki yılana dönen yed-i beyza sahibi imran oğlu Musa bile öldü.
KAYNAKÇA: Semih Tezcan, Anadolu Türk Yazınının Başlangıç Döneminde Bir Yazar ve Çarh-nâme’nin Tarihlendirilmesi Üzerine, Türk Dilleri Araştırmacıları, 4, 1994, Turhan Genceî, “Notes on the Attribution and Date of the “Čarḫnāme”, Studi Preottomani e Ottomani, Atti del Convegno di Napoli (24-26 Settembre 1974), Napoli 1976, s. 101-104; Türkçe trc.: Emine Gürsoy-Naskali, “Çarhnâme Müellifi ve Tarihi Hakkında Notlar”, TK, XXV/286 (1987), s. 74-77.