HAYATI
Şair ve yazar. 30 Mart 1910’da İstanbul’da dünyaya geldi. 29 Ocak 1957’de İstanbul’da yaşama veda etti. Babası Binbaşı Osman Bey’dir. Beşiktaş’ta Hayreddin İskelesi yakınlarında bir yalıda doğdu. Sekiz yaşındayken annesini kaybetti. İlköğreniminden sonra Mütareke yıllarında girdiği Galatasaray Lisesi’nde yatılı olarak okudu. Sanat görüşünün ve şiirinin gelişmesinde büyük payı olan yakın dostu Cahit Sıtkı Tarancı’yı burada tanıdı. Liseden 1931’de mezun olduktan sonra girdiği Hukuk Fakültesi’ne devam ederken, bir yandan da Cumhuriyet gazetesi muhasebe servisinde çalıştı. Fakülteyi 1936’da bitirdi. Hariciye’ye girmek istedi. Bankadaki görevinin Ankara’ya nakledilmesi üzerine bir süre orada kaldı, ancak istifa ederek İstanbul’a döndü; Milli Eğitim Basımevi Tashih Bürosu şefi olarak çalışmaya başladı (1945). Geçirdiği kalp rahatsızlığı sebebiyle işinden ayrılarak evine çekildi (1950). Varlık Yayınları’nın bazı işlerini yürüttü. Eyüpsultan’daki aile mezarlığında gömülüdür.
Lise yıllarından itibaren şiirle uğraşmaya başlayan Saba ilk şiirini (“Sönen Gözler”) Servet-i Fünun dergisinde “Ziya” imzasıyla yayımladı (19 Ocak 1927). Edebiyata/şiire ilgisinin daha küçük yaşlarda başladığını belirten Saba’nın ilk kalem denemeleri küçük yaşta kaybettiği annesinin ölümüne dair yazdığı yazılardır. Servet-i Fünun dergisinde ve okulda tanıştığı arkadaşlarıyla “Yedi Meşale” toplu – luğunun kuruluşuna katılan şairin, topluluğun ortak kitabı Yedi Meşale’de ve Yusuf Ziya Ortaç’ın desteğiyle kurulan Meşale (8 sayı) dergisinde şiirleri çıktı. Daha sonra Milliyet gazetesinin kültür/edebiyat sayfasında ve İçtihat dergisinde yazı ve şiirlerini yayımlayan Saba Varlık dergisinin kurulmasından (15 Temmuz 1933) sonra çalışmalarını çoğunlukla bu dergide yayımladı. Bu arada Ağaç ve Yücel dergilerinde de adı görüldü.
Şiir yazmayı kendisi için adeta bir zorunluluk ve yaşama nedeni olarak gören Saba, edebi görüş ve şiir anlayışı olarak Galatasaray Lisesi’ndeyken okuduğu Régnier, Mallarmé, Rimbaud, Baudelaire, Supervielle gibi Fransız simgecilerden etkilendi.
Kişisel çatışmalardan olduğu kadar, toplumsal çekişmelerden de uzak kalan bir şiir dünyası kuran Saba “çocukluk özlemi, anılara düşkünlük, ev-aile sevgisi, yoksul yaşamalara karşı utanç ve acıma, Tanrıya kulluk, kadere boyun eğiş, küçük mutluluklarla yetinme, ölüm yakınlığı, öte dünya özlemi gibi konuları” (Necatigil) yalın, duru bir dille işledi.
Genel olarak hece ölçüsüyle yazan Saba 1940’tan sonra serbest biçimleri de denedi. Saba, şiirin yanında, çocukluğunu, gençliğini, evliliğini ve çok sevdiği İstanbul’da yaptığı gezileri anlattığı, anı/öykü tarzı anlatılar da yazmıştır. A. Ş. Hisar etkisinin duyulduğu bu anlatılarda kendisinin yanında, değişen İstanbul karşısındaki hüzünlü duyarlığını da dile getirir.
ESERLERİ
Şiir:
- Sebil ve Güvercinler, İst.: ABC, 1943
- Geçen Zaman, İst.: Ülkü B., 1947
- Nefes Almak, İst.: Varlık, 1957
Anı-Öykü:
- Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, İst.: Varlık, 1952
- Değişen İstanbul, İst.: Varlık, 1959
ESER ÖRNEKLERİ
ZİYA OSMAN SABA ŞİİRLERİ
BÜTÜN SAADETLER MÜMKÜNDÜR
…
Ve bütün dünya
Bir an içinde gürültüsüz
Bütün saadetler mümkündür…
Bahtsızların biraz gülümsemesi
Körlerin gün görmesi
Mümkündür bütün mucizeler
Ana, baba, evlat bütün kaybolanlar
Ebedi bir sabahta buluşmamız bir daha
Ölüler! Hepimiz için yalvarın Allah’a
AYAKLAR
…
Çocuk ayakçıkları, o başkalık, tombulluk
Henüz yere değmemiş, daha pespembe, yumuk
Yolculuk nasıl geçti? Ne oldu? Ne de çabuk?
Teneşirde ayaklar, mosmor, taş gibi soğuk
ELLER
…
Eller, göbek üstünde, yok bir şey umurunda
Ellikten çıkmış eller, ekmek uğrunda
Derileri soyulanlar çamaşırdan
Eller, avuç içleri nasırdan
Karımınkiler öylesine, çocuğuma bakmaktan
Tahta uğmak, sabah karanlığı ateş yakmaktan
Açılmış, kapanmayacak avucundan belli
Dilencinin eli
Eller, eteklerde, baygın düşmüş bir ara
Eller, sarılmış demir parmaklıklara
…
BEYAZ
Bir bademin altına, yorgun, oturmak biraz,
Ayrı ayrı seyretmek çiçek açmış her dalı.
Artık bütün renklerden, artık uzaklaşmalı:
Beyaz işte, aylardır gözümde tüten beyaz.
İş bitti… Uzaklarda ilk ümitler gibi yaz,
Duyuyorum bu sabah, kış içimden çıkalı,
İçimin dört duvarı bembeyaz badanalı,
Ah, sade nefes almak, göğsüme dolan bu haz…
Bir kuş ötecek şimdi… Havada bir durgunluk,
Mermeriyle konuşan açık kalmış bir musluk,
Beyaz çiçeklerini tektük düşüren kiraz.
Bahar pınarlarından içime damlayan su,
Bembeyaz çiçeklerin ıslak, temiz kokusu,
Kış bitti… Uzaklarda ilk ümitler gibi yaz..
SESSİZLİK
Biz o kadar ağladık ki beraber,
Gözyaşları doldurdu avucumu şimdilik.
Şimdilik uzun uzun, bambaşka bir sessizlik
Yavaşça alçalarak, yavaşça bizi dinler.
Etrafta kalan sesler kesildi birer birer.
Hatırlamaz olmuşum, her şey uzakta, silik.
Yalnız senin vücudun… Ah içte bir içimlik
Bir su gibi ellerin avucumda serinler.
Vücudunun gölgesi bak yerde gölgemle bir,
Yeni bir nefes gibi sessizlik göğsümdedir.
Sessizlik içerime doluyor yudum yudum.
Dolu bir yelken gibi göğsümde genişleyiş,
Ve öyle için için, ve öyle geniş geniş.
Ben hiç bir şey duymadan, ben yalnız seviyorum.
KAYNAKÇA: Z. İ. Zaimoğlu, “Ziya Osman Saba’nın Hayatı”, Varlık, S. 451 (1 Nisan 1957); Y. N. Nayır, “Aramızda Bir Ermiş Yaşadı”, aynı yerde; O. Akbal, Şair Dostlarım, İst., 1964, s. 31-44; B. S. Ediboğlu, Bizim Kuşak ve Ötekiler, İst., 1968, s. 92-99; H. F. Ozansoy, Edebiyatçılar Çevremde, Ank., 1970, s. 118-122; Necatigil, İsimler, 315-316; Kurdakul, Sözlük (1999), 566; M. Kutlu, “Saba, Ziya Osman”, TDEA, VII, 379-382; S. İleri, “Saba, Ziya Osman”, DBİA, VI, 380; A. Oktay, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950, Ank., 1993, s. 1175-1186; B. Necatigil, Yazılar 1, İst., 1983, s. 213-214; H. Yavuz, Okuma Notları, İst., 1992, s. 139; M. Miyasoğlu, Ziya Osman Saba, 1987.