HAYATI
Divan şairi. Asıl adı Mehmet. Maraş’ta doğduğu bilinen Sünbülzade Vehbi’nin doğum tarihi hakkında bir bilgi yok. 1809’da İstanbul’da vefat etti ve Edirnekapı dışına gömüldü. Maraş’ta Sünbülzadeler adı ile tanınan bir aileden gelir. Öğrenimini ve gençlik yılları ile ilgili bir bilgi yok.
Sünbülzade Vehbi, yükselmek için İstanbul’a geldi ve sınavlara girip dönemin önemli kişilerine kasideler sunarak tanınmaya çalıştı. Bir süre müderrislik yaptığı, Yaş, Bükreş, Eflak ve Boğdan bölgelerinde kadılık görevinde bulunduğu biliniyor. III. Selim’in doğuşu üzerine yazdığı bir kasideden de 1761’de İstanbul’da olduğu anlaşılıyor. 1768’de kendisine haceganlık rütbesi verildi. 1775’te İran’a elçi olarak gönderildi. 1776’da Bağdat’a döndükten sonra vali Ömer Paşa’yla arası açıldı. Paşanın ihanetle suçlaması üzerine hakkında ferman çıktı. Gizlice İstanbul’a geldi, bağışlandıysa da itibarını kaybederek köşesine çekildi. Yedi yıl süren yoksul yaşamından sonra kadılığa dönebildi. Rodos, Silistre kadılığına, ardından da, Avusturya seferine çıkan ordunun kadı naipliği görevine getirildi. 1790’da İstanbul’a dönen Sünbülzade Vehbi, III. Selim’e divanını sunarak göze girdi. Yaşamının son zamanlarına kendisine bağlanan gelir ile İstanbul’da rahat içinde geçirmiştir.
Eğlenceye, dünya zevklerine düşkün biri olarak bilinen Sünbülzade Vehbi, kişiliğinin bu yanını şiirlerinde içtenlikle dile getirmiştir. Teknik ve biçim ustalığının yanı sıra lirizm yokluğu, özellikle Tanzimatçılar tarafından soğuk bir şair olarak nitelendirilmesine yol açmıştır. Şiirini Sabit’a bağlamak mümkündür. Yerel ve yeni konuları seçmeye olan eğilimi, Sabit’in şiirlerini tanzir etmesi de bunu gösterir. Günlük yaşayışa ilişkin kimi deyimlerden ya da yerel deyişlerden yararlanarak söz oyunları yapmaktan kaçınmadığı gibi, kimi zaman laubalileşir ve eskilerin sözü ile “ibtizal”e düşer. Bu nedenler Sünbülzade Vehbi, küçümsenmiştir. Öte yandan kişisel serüveni şiirine yansıtır. Gazellerinde de aşağı yukarı aynı niteliği taşımaktadır, icazlarının yüzde doksanının müşterek olan klasik manzumlar teşkil etmekle beraber, bunlarda yer yer Baki, Nabi, Sabit ve Nedim etkileri de göze çarpar.
Tüm bu nitelikleri ile büyük bir şair olarak kabul edilmeyen Sünbülzade Vehbi’nin, hiçbir zaman da basit ve müptezel bir şair olduğu da söylenemez. O, düzgün, sağlam ve işlenmiş ifadeli, üstat edalı, kusursuz üsluplu bir sanatkardır. Eğer bu özelliklerini anlasa ve en çok başarılı olduğu Sabit’e yakın gerçekçi bir çizgide çalışmalarını toplasaydı önemli bir şair olabilirdi. Adi ve müptezel şairlerle karşılaştırılacak olunursa, eserini yaşatamamakla beraber, yol itibari ile yüksek asil bir şiiri temsil eden bir şair, sanatkar olarak görülür.
ESERLERİ
- Divan
- Lutfiyye: manzum çalışmalar
- Tuhfe-i Vehbi: Farsçadan Türkçeye manzum lügat. Yapıtın 30’a yakın basımı yapılmıştır.
- Nuhbe-i Vehbi: Arapça ve Türkçe manzum lügat
- Şevkendiz: Zenperest ile mahbubperest arasında geçen münazara biçimde bir mesnevidir. Kadın ve erkek güzelliğini savunan bu iki kişi sonunda tanrısal olan aşkı seçerler. Yapıt, Enderunlu Fazıl’ın Defter-i Aşk, Zenannamesi ile birlikte, 1869’da basıldı.
- Münşeat: Yapıtın bütünü elimizde yoktur. Şairin söylediğine göre bir yangında yanmıştır. Kimi mektuplarına mecmualarda rastlanır.
Şairin Ramazaniyye ve Vassafiyye adını taşıyan kasideleri Topkapı Müzesi’ndedir.
ESER ÖRNEKLERİ
DİVAN’DAN
GAZELLER
GAZEL I
Gehi ebruyı geh ruhun tasvir eder mehtab
Hilali şekli resmin döner tedvir eder mehtab
O tıfl-ı nazı süt liman deyü zevrak-süvar etsem
Yem-i pür-şuru ol şeb reşk-i cuy-ı şir eder mehtab
Ziya kesb eyleyip mihr-i ruh-ı dildardan her dem
Bu mahiyyetle çeşm-i encümü tenvir eder mehtab
O meh-ruyun görüp divanegan-ı zülf-i şeb-gunın
Felekte halesin ser-halka-i zencir eder mehtab
Şeb-i vaslında yarın germi-i mey derd-i ser vermez
Tebaşir ile dürd-i badeyi tahmir eder mehtab
Nakisa verdiğin ehl-i kemale devr-i gerdunun
Dirayetle dehan-ı gurreden takrir eder mehtab
Dil-i Vehbi olur fersude görse sine-i yarı
Ketan-ı na-tüvana durdan te’sir eder mehtab
GAZEL II
Kilk-i kudret hat-ı reyhanını nagah yazar
Safha-ı sineme medd-i elif-i ah yazar
Vasf-ı ruyunda gazeller yazan ehl-i sühanın
Matla’ında kimi hurşid kimi mah yazar
Görse bu suret ile münşi-i Şehname seni
Mülket-i işvede hubana şehinşah yazar
İkisin etse de bir yerde musavvir tahrir
Serv-i balayı kendinden yine kütah yazar
Levh-i mihr ü kamere İbn-i Nüceym-i gerdün
Kalem-i gurre ile ruyuna eşbah yazar
Hemser-i şir yazıp aşkı Hayatü’l-hayvan
Akl-ı pür-hileyi dünbale-i rubah yazar
Okudum metn-i usulü kütüb-i devlette
Kayd-ı haysiyyet-i cehli sebeb-i cah yazar
Sinedir kağıd-ı tesvidi debir-i çarhın
Anda nakş-ı emeli gah bozar gah yazar
Katib-i mahkeme-i hükm-i kaza ey Vehbi
Kısmetim sehmini er-rızku al’Allah yazar
GAZEL III
Ne tir-i gamzeden ne dide-i cadularındandır
Benim çektiklerim ancak keman ebrularındandır
Sıfadan’da görüp bir çar-ebruyu hatın sordum
Dedi bu Çar-bağın sünbül ü şebbularındandır
Gam-ı muy-ı miyanı nal eder amma dil-i zarı
Bur rütbe piç ü tabım halka-i gisularındandır
Girizandır gazal-ı müşk-veş vehşetle aşıkdan
Hat-averler ki sahra-yı Hıta ahularındandır
Kafes-bend-i gam-ı eyyamdır hayretle al olmuş
Bu bağın gerçi Vehbi bülbül-i hoş gularındandır
GAZEL IV
Çeşm-i bimarı süzülmüş acaba hasta mıdır
Yohsa şahin gibi sayd almağçün beste midir
Alma der istesem ol nahl-ı vefa şeftali
Meyve-i hüsnünü bilmem dahi na-reste midir
Kimi gördümse felekte bulunur bir derdi
Nabz-ı İsa acaba sıhhata peyveste midir
Görmedik devrini çoktan hele ber-vefk-ı meram
Şimdi aya harekat-ı felek aheste midir
Tuti-i tab’ı şeker-iz-i makal etmezsin
Vehbi’ya ayine-i hatırın işkeste midir
V
Aşkınla hevalandım bi-naleliğim gel gör
Yanmakda firakınla pervaneliğin gel gör
Ben böyle tek ü tenha sen gayr ile ülfetde
Akl u dil ü canımla biganeliğim gel gör
Yıkdınsa da cevrinle ma’mur edegör yap yap
Ey künc-i dilin genci viraneliğim gel gör
Peymane-be-kef saki bu bezme ayağın bas
Cam-ı mey-i aşkınla mestaneliğin gel gör
Ben Vehbi-i pamalim heyret-zede vü lalim
Baziçe-i etfalim divaneliğim gel gör
GAZEL VI
Bus-ı leb-i yar olmasa peymane çekilmez
Bi-mutrib ü ney na’ra-i mestane çekilmez
Biryana bakıp bade-keşan sofralarında
Zahit çekerek sübhayı bir yana çekilmez
Menşur-ı mülük üstüne tuğra-yı keşide
Ebru-yı dil-ara gibi şahane çekilmez
Ham etmiş iken hale gibi kaddini cevri
Ol mah yine sine-i üryana çekilmez
Ta olmayıcak dest-res-i damen-i canan
Pay-ı talebim kuşe-i damane çekilmez
Sencide-güher eyleyegör kadrini yohsa
Herkes meh-i Ken’an gibi mizana çekilmez
Ebna-yı zaman püştüne şive-i hizane çekilmez
Kam oladığiçün hazine çekilmez
Vehbi nice çeksin seni erbab-ı sühan kim
Bu vadi-i nev-taraz-ı levendane çekilmez
GAZEL VII
Dil-i üftadeganın zerrece fehm eyle halinden
Sakın bu afitab-ı hüsnün ey meh-rü zevalinden
Gelip geçtikçe hasret-hanesin bir kerre teşrifin
Geçer bu arzu-mendin güzergah-ı hayalinden
Nedir bu hüsn-i suret kilk-i kudret var ise yârin
Çıkarmış nakşını bir alem-i aher misalinden
Müselles kaynatıp bint-i inebten zahid-i salus
Selase akdi ile pek safalanmış helalinden
Açılsın guft-gu-yı kakül ü muy-ı miyan bahsi
Usandık derse dikkatle me’al-i kil u kalinden
Mey-i gülgün içermiş bir siyeh-perçemli dilbere
Ne dersin şeyh efendiye utanmaz ak sakalından
Bana duşizegan-ı Sakız’ın gabgabla pistanı
Dahi hoş geldi ey Vehbi turunç u portakalından
VIII
Mest iken ol muğbeçe açtıkça gördük sinesin
Görmemiştik öyle bir safi frenk ayinesin
Dane dane hal-i ruhsarın gıda-yı ruh iken
Çin-i zülfünden nihan etme o murgun çinesin
Şişe çektirmiş işittim zahid-i mina-şiken
Kanını içmiş de almış ab-gine kinesin
Akile layık mı ferdaya feramuş eylemek
Fikr-i şenbih tıflın eylerken tebah azinesin
Vehbiya rif’at bulanlar ziver-i irfan ile
Atlas-ı çarha değişmez hırka-i peşminesin
LUTFİYE*
İNSAFSIZ ESNAF
Sınf-ı esnafta yoktur insaf
Yani nadir bulunur sinesi saf
Kızbi sermaye edip hileyi kar
Düşürür damına enva-i şikar
Nazarı dirhem ü dinardadır
Çıkacak iki gözü kardadır
Müşteri anlasa yoldan çevirir
“Buyurun!” der, eline kahve verir
“Hacı Ağa!” deyü ikram eyler
Kendi zu’münce anı ram eyler
Medhe ağaz ederek kalasın
Çıkarır sanki ana alasın
Sonra der kim iyi tutkun buldum
Avlayıp toy gibi bir kaz yoldum
Nicesi şekl-i taassupta gezer
Sürmeli gözlerini hoşça süzer
Açmaz ol beslemesiz dükkanı
Aldatır bulsa veli şeytanı…
Ne reva ırzı olan tüccara
Zammedip hileyi kesb ü kara
Çekerek faide fikriyle ziyan
Halk içinde ola pek hali yaman
Akıbet alçak edip payesini
Kediye yükle de sermayesini
Sonra dükkanına düşse fare
Yarılıp başı ola sadpare¬
*Şair, Nabi’nin Hayriye adlı yapıtına nazire olarak yazdığı Lütfiye adlı ahlaki didaktik eserinde Lütfullah adlı oğluna hitap ederek hayatın çeşitli sahalarını anlatmakta ve oğluna birtakım öğütler vermektedir. Yukarıdaki bölümde dürüst hareket etmeyen esnaftan ve böyle kişilerin ticaret hayatında başarılı olamayacaklarından bahsediyor.
KAYNAKÇA: Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), hsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).