HAYATI
XIII. yüzyıl şairlerinden. İlk olarak Fuat Köprülü’nün söz ettiği Şeyyad Hamza’nın yaşamı hakkında tam bir bilgi yok. Şeyyad sözcüğünün XIII. ve XIV. yüzyıllarda yüksek şiirler okuyup dinleyenleri coşturan kimselere verilen bir ad oluşu ve Lamii Çelebi’nin Letaif adlı yapıtında geçen bir fıkrada, Nasrettin Hoca ile çağdaş gösterilmesi Şeyyad Hamza’nın XIII. yüzyılda yaşamış olduğu düşüncesini doğrulamaktadır. Şiirlerindeki dil özellikleri de, XIII. yüzyılda, en son XIV. yüzyılın başlarında yaşadığını doğrulamaktadır. Akşehir’de bulunan bir mezarda ise “Aslı Hatun binti Şeyyad Hamza” kitabesinin bulunmuş olması, bir kızı olduğunu ve kendisinin de bu çevrede yaşamış olabileceğini göstermektedir.
Fuat Köprülü, Şeyyad Hamza’nın batıni dervişi olduğunu iler sürmüşse de, daha sonra bulunan şiirleri, sünni inanışa tam anlamı ile bağlı bir şair olduğunu göstermektedir. Elimize geçen bu şiirler, sayıca az olmakla birlikte, gerek konu gerekse dil ve biçim açısından düşündürücü bir çeşitlilik göstermektedir. Öğretici bir amaçla yazıldığı belli olan şiirlerinin yanı sıra, dörtlüklerle yazılmış gerçekçi ve lirik bir şiirine, remizlerle örülmüş, Arapça ve Farsça kelimelerle karışık aşıkane bir gazeline rastlanmaktadır. Asıl önemlisi ise, bu şiirlerinde doğu Türkçesinin de kullanılması, dörtlüklerle yazılmış şiirininse Ahmet Yesevi’ye nazire olmasıdır. Nitekim Yusuf ile Züleyha mesnevisinin de, bu alanda ilk örnekleri sayılan, Ali’nin Doğu Türkçesiyle yazdığı mesneviye benzediği ileri sürülmüştür. Bütün bunlar, Şeyyad Hamza’nın, Anadolu dışında kalan Türk şiiri ile, Anadolu’da gelişen şiir arasında bir bağ kurmaya çalıştığını gösteriyor. Üstelik onun, Türkçenin ve Türk edebiyatının karanlık bir dönemi olan XIII. yüzyılda sayıca sınırlı ama nitelikçe zengin bir malzeme bırakmış olduğu da göz arda edilmemelidir.
ESERLERİ
- Yusuf ve Züleyha (Dehri Dilçin tarafından tıpkıbasım ve transkripsiyonu ile, TDK, İst, 1946)
- Haza Dastan-ı Sultan Mahmud (mesnevi, Mahmut Gaznevi ile fakir ve derviş arasındaki münazarayı ele alır. Anlatılmak istenilen, insanın kendi nefsine hakim olabilmesinin önemidir)
- Ahvâl-i Kıyâmet (yapıtta kıyametin nasıl kopacağı ve Hz. Muhammed’in bu sırada nasıl şefaatçi olacağı anlatılmaktadır)
- Mi’râc-nâme (Miraç olayının anlatıldığı 545 beyitten oluşan bir mesnevidir)
- Vefât-ı Hazret-i Muhammed Aleyhi’s-selâm (Hz Muhammed’in vefatını konu alır)
Ayrıca çeşitli kaynaklarda ele geçen şiirlerinin hepsinin bilimsel yayımı yapılmıştır.
ESER ÖRNEKLERİ
Şeyyad Hamza’nın son zamanlarda işlenen iki gazeli de XIII. yüzyılda Divan şiiri gelişimi içerisine girmektedir:
Aceb n’ettim yara bilmez selamı
Bu zalim müdde’i komaz ola mı
*
Menim iki cihanda yarım oldur
Menim ahır anın kemter gulamı
*
Şu cefalar ki sen bana kılarsın
Aceb kafir müselmana kıla mı
*
Dudağım şerbeti sayru sağaltır.
Sözün hastelere tiryak değil mi
*
Eğer ben hastenin elin alırsan
Sıratın köprsünün geçmek değil mi
YUSUF VE ZÜLEYHA
Ya’kup eydür uş bu sözü
Düşüm olur görürüm on bir kuzu
Güder iken kuzularım dağılır
Arasında körpesin bir kurt alır
İmdi korkarım düşüm geri görem
Gördüğüm düşten dahi kaygu yerem
*
Kuyu içinde iner ol oturur
Tanrı buyruğun yerine getirir
Her gün uçmaktan ana bir tar iner
Karşısında bir latif kandil yanar
*
Durdu evine gider ol kaygulu
Gözlerinden yaş döker dolu dolu
*
Yusuf bir kez ah eyler inleyü
Bir kara bulut kopar gök gürleyi
Kar yağar yağmur ile heybet dolu
Sel suyuyla yazı olur dop dolu
*
Ol sa’at bulut gider gün açılır
Şevk nuru alem üzre saçılır
*
Zelhe eydür senin Tanrın kandedir
Yusuf eydür kande dersen andadır
*
Duru gelir Yusuf’u öper kuçar
Üç yüz altmış don ana biçer
Kıymetli taşlar takar her bir dona
Değme bir taşı anun bir altuna
Değme gün geymeğe bir don eyledi
Ol donu dahi hep altun eyledi
Şöyle bezedi a’nı n’eydem sana
Acebe kaldı gören battı tana
Döndü Yusuf söyledi Zeliha’ya
Kul olan burnun gibi don mu geye
Zeliha eydür ki senin gibi kul
Bunları geyer ise aceb degül
Ol Zeliha şöyle kim sevdi anı
Kande varsa der idi Yusud kanı
*
Çıktı hücresinden al benzer aya
Yüzü nuru şu’le verdi odaya
Ol hatunlar çün ki gördüler yüzün
Aklı gidip unuttular kendözün
Her biri aldı bıçağı eline
Ellerini doğradı turunç yerine
*
Bunda bir hoş nükte geldi dile
Ölenleri Hak yarın diri kıla
Sırat dapa süricek halkı kamu
İblis anda sevine güle amu
Eyde sırat beyle ince hem yüce
Karanu dün gibi sanasın gece
Geçmeyenler kamusu oda düşe
Oda düşen la-cerem yana bişe
Tanrı’dan avaz gele ol mel’una
İki cihanda la’neti ol mağbuna
Sen eydürsin ya mel’ün yana kati
Ben derem lakatnetü minrahmeti
Rahmet kılam kuluma sırat geçe
Uçmağa gire şarabından içe
*
Şeyyad Hamza kemine kulun senin
Yazuğun bağışlagıl ya Rab anın
Rahmet eyle işedene düzene
Afvını hem şefa’at et yazana
Fa’ilatün fa’ilatün fa’ilat
Bin günahı afv eder bir salavat
*
Tanrı adın anuben gir’lim söze
Ta ki ine Tanrıdan rahmet bize
Geri durur her ne kılsavuz günah
Ger kılavuz ol günaha bir kez ah
(Türk edebiyatında, Ali’ninkinden, Kırımlı Mahmut’unkinden sonra üçüncü aruz vezniyle mesnevi şeklinde yazılan Yusuf ve Züleyha’lar arasında birinci olarak meydana gelen bu eser, konu olarak Şeyyad Hamza’nın kendi eseri sayılamaz. Pek çok mısra hemen hemen aynı olmakla birlikte, kaynağı doğrudan doğruya o değildir; her ikisinin de daha önceki Arapça-Farsça kaynaklardan, özellikle Firdevsi’nin Yusuf ve Zeliha’sını konu ve ilham aldıkları muhakkaktır. Şeyyad Hamza’nın kitabında kurdun Yakup’un huzuruna getirilmesi, Yusuf’un anasının mezarına uğraması yüzünden kervancılar tarafından dövülmesi, bunun üzerine müthiş bir yağmur ve fırtına çıkması, sonra Yusuf’un af ve duası üzerine havanın düzelmesi gibi pek çok vakanın, Ali’den farklı olarak Firdevsi’nin eserinde de bulunması bu hususu göstermektedir.
Daha sonraki yüzyıllarda İranlı ve Türk şairleri tarafından özellikle Yusuf ve Züleyha’nın münasebetleri işlenerek şiirli bir aşk epopesi haline getirilen hikaye, Şeyyad Hamza’nın eserinde esas olarak Yakup ile Yusuf arasındaki münasebetler üzerinde durmakta ve Yusuf’un peygamberlik hayatını destansı bir dil ile anlatmaktadır.)
KAYNAKÇA: Demirci, Ümit Özgür, Ş. Korkmaz (hzl.) (2008). Şeyyâd Hamza, Yûsuf u Zelîhâ (Destân-ı Yûsuf Aleyhi’s-selâm ve Hazâ Ahsenü’l-Kasasi’l-Mübârek). İstanbul: Kaknüs Yay, Tavukçu, Orhan Kemal (2005). “Şeyyâd Hamza’nın Bilinmeyen Bir Şiiri Münasebetiyle”. International Journal of Central Asian Studies (Prof. Dr. Mustafa Canpolat Armağanı) 10 (1): 181-195.