HAYATI
Divan şairi. 14. yüzyılda yaşamış olduğu bilinen Şeyhoğlu’nun doğum ve ölüm tarihleri hakkında tam bir bilgi bulunmamaktadır. Yaşamı üzerine bilinenler sınırlı olan Şeyhoğlu Mustafa’nın gerçek adının Sadrettin Mustafa olduğu yapıtlarından anlaşılmaktadır. Germiyan bölgesinde yetişti. Bir yapıtında belirttiğine göre Germiyan sarayına yakın soylu bir aileden gelmektedir. Genç yaşta saray ve çevresi ile ilişkisi olduğu ve korunduğu, Hoca Mesut’tan dersler aldığı biliniyor. Süleyman Şah döneminde önemli görevler alarak Şah’ın nişancılığını ve defterdarlığını yaptı. Koruyucusunun vefat etmesi üzerine, önce Süleyman Şah’ın damadı Yıldırım Beyazıt’a bağlandı. Kısa dönemde Osmanlı sarayı çevresine girdi. 1402’de Yıldırım Beyazıt’ın Timur’a yenilmesi ile başlayan ve Çelebi Mehmet’in egemenliği ile son bulan karışık dönemde ne yaptığı ve nasıl yaşadığı bilinmemekte, Emir Süleyman’ın çevresinde olduğu sanılmaktadır. Hatiboğlu bir yapıtında (Bahrü’l Hakayık), yetiştiği, ancak göremedi şairler arasında Şeyhoğlu Mustafa’nın da adını anmaktadır. Bu bilgiye dayanarak şairin 1410’’da vefat ettiği sanılmaktadır.
XIV. yüzyılda, mesnevi alanında Hoca Mesut’tan sonra anılan Şeyhoğlu Mustafa, Ahmedi ile birlikte, Türk şiirinin en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilir. “Şiirinde fazla bir lirizm bulunmamakta beraber, üslup ve teknik itibari ile kusursuzdur” (F. Köprülü). Kaynaklara adı geçen yapıtlardan bazılar günümüze kalmamıştır.
Şeyhoğlu Mustafa, Hurşid-name adlı yapıtı ile Türk edebiyatına ilk büyük ve değerli aşk epopesini meydana getirmiştir. Bu eser 1387’de yazılmıştır. Başında münacaat, naat, Hulefa-yı Raşidin’e övgüler yer almaktadır. Şair, eseri Germiyanoğlu Süleyman için başlayıp onun ölümünden sonra Yıldırım’a yazdığını söylemiş ve Yıldırım’ı övmüştür. Şeyhoğlu Mustafa’nın eseri Türkçe yazmak isteği açıktır. Kitabın başında ve sonunda Türk dili ile güzel bir eser meydana getirmenin güçlüğünü söylemektedir. Buna rağmen, Allah’a sığınarak işe giriştiğini ve başardığını belirtiyor.
Şeyhoğlu Mustafa’nın bu eseri içe ve dışa ait büyük önemlerle göze çarpmaktadır. Bir kere eser oldukça büyük ve geniştir. Vakalar ve sahneler fazla çeşitli ve teferruatlıdır. İyi bir teknik vardır. Bir hayli teferruatın -hiç de tesir yapmadan- işlenmesine ve arada sık sık din ve hayat öğütler verilmesine rağmen olay her zaman canlı ve hareketlidir. Tahlil kuvvetlidir. Hayata çok bağlı olan aşk ve güzellik müessir bir şekilde idealize edilmiştir. Eserde ahlaki ahlaki ruh olarak sıkıntı, sabır ve fedakarlıktan sonra saadete erişme fikri çıkmaktadır. Yer yer tasavvuf ruhunu okşar ve parçalara rastlanmakta ise de genel olarak tasavvufi bir ruh hakimdir.
ESERLERİ
- Marzubân-nâme Tercümesi
- Kâbûs-nâme Tercümesi
- Hurşîd-nâme
- Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ
ESER ÖRNEKLERİ
GAZELLER
Ya Rab nice nice bana bu hecr ü intizar
Bu hecr ü intizara acep yok mudur kenar
*
Andan beri ki gönlüm esir eyledi felek
Cevr ü cefa mı kaldı ki kılmadı rüzigar
*
Yoktur cihanda çarem ü bi-çare kalmışım
Derdim kemale yetti deva eyle zinhar
*
Bundan beter dahi n’ola kim yüreğimde üş
Vardır hezar yâre vü yoktur yanımda yar
*
Derler ki baht yar ola sabr ü tahammül et
Sabrederim veli değil elimde ihtiyar
*
Sergeşteyim garibim ü hayran ü aşıktım
Bunda dükeli sehi idi rahm eylese nigar
*
Ruzi kil ey Çalab ki şehimin visaline
Mahrum gitmeyim deyü geldim ümid var
***
Ey sanem-i can-sitan öyle mi yar öyle mi
Taştı gönül doldu kan öyle mi yar öyle mi
*
Gönlümü üttükten gönlüne gittiklerin
Kınadı cümle cihan öyle mi yar öyle mi
*
Kanı gönül verdiğin can iline girdiğin
N’etti gönül n’oldu can öyle mi yar öyle mi
***
Ey beni şeyda kılan sevgili yar öyle mi
Kanı aramızda ki kavl ü karar öyle mi
*
Çün sana kaldım tana hey neler ettin bana
Nice sevüler sana etmedi kar öyle mi
KAYNAKÇA: Şeyhoğlu’nun Kenzü’l-küberâ ve mehakku’l-ulemâ Adlı Tercüme Eseri”, I. Milletlerarası Türkoloji Kongresi (İstanbul 15-20 Ekim 1973): Tebliğler, İstanbul 1979, II, 544-548; Kemal Yavuz, “Şeyhoğlu Mustafa’nın Türkçe Hakkındaki Görüşleri