HAYATI
Divan şairi. 1470’de Muğla’da dünyaya geldi. 1550’de Afyon’da yaşama veda etti. Hudai mahlası ile şiirler yazan ve Muğla’da Seyyit Kemal zaviyesinin şeyhi olan birinin oğludur. Şahidi İbrahim Dede, henüz on yaşındayken babasını vedadan kaybetti. Annesi, onu babasının dostu olan bir kazzazın yanına çırak olarak verdi. Ama okuma isteği onu İstanbul’a sürükledi. Fatih medresesinde ve Bursa’da öğrenim gördü. Muğla’ya dönerek annesine derviş olmak isteğini bildirdi. Önceleri bir vefai dervişine bağlandıysa da, daha sonra Mevlevi oldu ve Şeyh Fani Dede’ye bağlandı. Sonraki yıllarda Paşa Çelebi’nin müridi oldu ve oğlu Emir Adil’e hocalık etti. Kütahya’da Divane Mehmet Çelebi’ye rastlaması yaşamını değiştirdi. Bütün benliğini ile onu izledi. Şeyhi ölünce de Muğla’da bulunan Seyyit Kemal zaviyesini Mevlevihane yapıp orada kaldı. Her yıl Afyon’a giden Şahidi İbrahim Dede, mürşidinin mezarını ziyaret etti ve orada tam kırk gün kaldı. Bu ziyaretlerden birinde öldü ve şeyhinin yanına gömüldü.
Mevleviler arasında yetişen en büyük şairlerden biri olan Şahidi İbrahim Dede, on altıncı yüzyıl nazmı için oldukça ilginç bir şahsiyettir. Devrinin en iyi şairleri evsafında genişçe bir Divan’ı ve çeşitli olgun şiirleri vardır. Tavrındaki saflık ve samimiyet en önemli özelliği olarak göze çarpar. Ekseri şiirleri dini-tasavvufi duygu ve Mevlevilik sevgisi ile doludur. Bunlar arasında üstün dervişlik şiirine yaklaşanlar olmakla beraber:
“Derde düştü can
Bulamadım derman
Olmuşum nalan
Aşka düşelden
*
Yüreğim yâre
Bulamadım bir çare
Oldum avare
Aşka düşelden”
gibi hece ölçüsü ile saz şiiri edasıyla yazılmış olanlar da göze çarpmaktadır. Dini şiirden umumi şiire doğru genişleyen parçaları devrin sade ve samimi şiirleri arasında sayılabileceği gibi Divan’ında yer alan bazı parçalar da daha geniş hayat şiirine doğru gittiğini göstermektedir. Bazen devrin modasına uyarak örnekle görüldüğü gibi mahalli çevre ve hayat hakkında şiirler yazdığı da görülür. aşağıdaki mısralarla başlayan meşhur şiiri Divan edebiyatının seyrek rastlanan iki ziyadeli müstezat şeklinin belli başlı örneğidir:
“Hey hey ne acaib bezemiş hüsn ile Bari
Bu suret-i yâri
Bu nakış-ı nigarı
Her ehl-i nazar kim göre tahsin ola karı
Bu çeşm ü izarı
Kalmaya kararı”
ESERLERİ
- Divan
- Gülşen-i Esrâr: kendi yaşam öyküsünü yazdığı yapıtıdır.
- Gülşen-i Tevhid: Mesnevi’den seçilen her beyite beş beyit ekleyerek yazılmıştır. Farsçadır.
- Gülşen-i Vahdet: eski tasavvufi anane anlayışına bağlı, Şebisteri’den ve Attar’dan ve Mevlana’dan mülhem olarak insanın yüzünde zahirde insan yüzü, fakat gerçekte Allah’ın yüzü olduğunu söylemeye başlayarak zülüf, hat, ebru, hal, çeşm, duhanın temsil ettikleri tasavvufi anlamları açıklamakta ve bunları konuşturarak tasavvufi gerçekleri belirtip vahdet-i vücuda ve aşka varmaktadır. Ruh didaktik olmakla beraber eser hikayeli, dil canlı ve duyguludur.
- Tuhfe-i Şâhidî: Farsçadan Türkçeye ilk büyük manzum lügat olup uzun zaman eski devrin esaslı kültür kitapları arasında yaşamış, şerhleri yazılmış, Arapça ve Rumcaya tercüme edilmiştir.
- Mevlid
- Şerh-i Gülistân
- Risâle-i Âfâķ-u Enfüs
- Sohbetnâme
- Gülşen-i İrfân
- Tırâşnâme: Farça manzum
- Müşâhedât-ı Şâhidiyye
Şahidi İbrahim Dede’nin tezkirelerde adı geçen yapıtlarının yazma nüshalarına İstanbul kütüphanelerinde rastlandığı gibi, hepsi için Mevlana Müzesi Yazmalar Kataloğu’na başvurulabilir.
KAYNAKÇA: İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009), Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri I (1972)