HAYATI
Şair. 24 Ağustos 1904’te Uşak’ta dünyaya geldi. 24 Şubat 1949’da Yakacık Senatoryomu’nda veremden hayatını kaybetti. Önceleri “Gökbelen” soyadını kullanmış, daha sonra “Uşaklı” olarak değiştirmiştir. Babası Uşak kadısı Ömer Lütfi Efendi’dir. Amasya’nın Karahicap köyünden Mehmet Ağa’nın oğlu olan Ömer Lütfi Efendi, İstanbul’da medrese öğrenimi görmüş, Arapça ve Farsça öğrenmişti. Annesi ise Uşak’ın Mollazadeler ailesinden gelen Hayriye Hanım’dır.
İlköğrenimine Uşak’ta başlayan Ömer Bedrettin Uşaklı, eğitimini babasının görevi nedeni ile Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde ve Suriye’de sürdürdü. Bu sırada babasından Arapça ve Farsça öğrendi. 1918’de İstanbul’a gönderildi; yatılı olarak kaydolduğu Nişantaşı Sultanisi’ne iki yıl devam ettikten sonra 1920’de Kabataş Sultanisi’ne geçti. İki yıl da Kabataş’ta okuduktan sonra, babasının Sivas’a atanması üzerine Sivas’a gitti ve bir yıl Sivas Sultanisi’ne devam etti. 1923’te yeniden İstanbul’a giden Ömer Bedrettin Uşaklı Kabataş Sultanisi’nde öğrenimini tamamladı. 1927’de Mülkiye Mektebi’nden mezun oldu. Mülkiye’de öğrenci olduğu dönemde babasını kaybeden Uşaklı, yaz tatillerinde Uşak’a gidip tahmin memuru olarak çalıştı. 1927’de maiyet memuru olarak Bursa’ya atandı. Tirilye’de nahiye müdür vekilliği, Mudanya kaymakam vekilliği yaptı. 1928’den başlayarak Manavgat, Ünye, Şavşat, Artvin, Edremit’te kaymakam olarak çalıştı. 1938’de Mülkiye müfettişi olarak görevlendirildi. Bu görevi sırasında bütün Anadolu’yu dolaşma imkanı buldu.
Ömer Bedrettin Uşaki’nin ilk şiirleri henüz öğrenci olduğu yıllarda Milli Mecmua’da yayımlandı. Sonraki yıllarda şiir ve yazıları Anadolu Mecmuası, Türk Yurdu, Hayat, Muhit, Fikir Hareketleri, Meş’ale, Hız, Varlık, Oluş, Ülkü dergilerinde yer aldı. Ömer Bedrettin’in edebiyata yönelmesi Sivas Sultanisi’nde öğrenci olduğu dönemde edebiyat öğretmeni olan Cenap Muhuttin Kozanoğlu’nun etkisi ile oldu. Bu etki ile aruz ölçüsünü öğrenerek gazeller yazdı. Mülkiye’de okuduğu dönemde tütün tahmin memuru olarak köyleri dolaşırken doğa ve köylü ile çok yakından ilişkisi, içindeki şiir hevesini canlandırmış, duygularını “köy odalarında, dağ başlarında, çam ve maşa diplerinde yazmaya çalıştı.
Babası ile birlikte ve kaymakamlık yaptığı dönemde Anadolu’yu gezen Ömer Bedrettin Uşaki, Anadolu’nun doğusunu, batısını gördü ve öğrendi. Bütün bu gezintiler Uşaki’nin Anadolu’nun güzel manzaralarını, doğal güzelliklerine bağladı. Köy hayatını ve Anadolu köylüsünü yakından tanıma imkanı buldu. Anadolu’nun çağlayanların, ırmakların seslerini duydu. Söğütlerini, portakal ve limon ağaçlarını, çamlarını zevkle gördü. Güzel kokuları sezdi ve bunları kah tayin ederek kah açıkça şiirlerinde devamlı olarak kullandı.
Dönemin “Anadolu Şairi” olarak ünlendi. Eşini ve kızını kaybetmesi şiirine hüznü ve iç duyarlılığı getirdi. Milli Edebiyat’ın “memleketçi” yönü ağır basan şairlerinden biri olan Ömer Bedrettin Uşaki, şiirin “neyi anlatırsa anlatsın bu topraklardan bir ses ve öz taşıması” gerektiğini ve memleket şiirinin bize saz şairlerinin aksettirdiği Anadolu’nun bugünü yeni görüşleriyle dile getirdiği belirtildi. “Cumhuriyet ideolojisine bağlı olan Uşaklı, Divan edebiyatımızı ve eski kültürümüzü inkar etmemekle birlikte, esasen Halk kültüründen istifade eden “mektepten memlekete” koşan bir neslin ve anlayışın temsilcisidir. Bu konuda en yakın benzeri ise Ahmet Kutsi Tecer’dir. Şiirlerinin önemli bir bölümü Türk Müziği bestekarları tarafından bestelendi.. Özellikle Kaptanzade Ali Rıza Bey ve Cevdet Çağla’nın yaptığı besteler halk tarafından çok sevildi. ve beğenildi.
Tahir Abacı, Ömer Bedrettin Uşakki hakkında şu değerlendirmeyi yapar: “Denizsiz bir yörede doğmuş ve örünün çoğunu denizsiz yörelerde geçirmiş bu şairde deniz, bir simge olarak değil yaygın bir tematik düzlem olarak geniş yer tutuyor ve Uşaklı bu yönüyle bir bakıma romantizme yakın düşüyor. Oysa, o da kuşağının öteki şairleri gibi, romantizm sonrası akımlardan el almış iki kurucu şairi, Yahya Kemal’i ve Ahmet Haşim’i belirgin bir biçimde izliyor. Kuşkusuz dönemin eğilimi doğrultusunda vezinde ‘hece’yi yeğleyerek ve onların tematik eksenini Anadolu’ya uyarlayarak. Dili ve üslûbu bazen koşma diline, bazen mani diline kaçıyor ama bunu ‘Hececiler’ gibi taklitçi bir tarzda yapmıyor. Ona Anadolulu bir Ahmet Haşim bile denebilir. Ancak Ahmet Haşim gibi fantastik tablolar değil, pastoral tablolar çiziyor. Kırlar, yaylalar, dağlar, uçurumlar hep bir camın gerisinden ve insansız olarak yansıyor şiirine. Gözüne çarpan insanlar, sadece ‘Tahtacı Güzelleri’.”
ESERLERİ
- Deniz Sarhoşları (1926, değiştirilmiş 2. bas., 1929)
- Yayla Dumanı (1934, 2. bas., seçme şiirleri, 1945)
- Sarıkız Mermerleri (1940)
- Bütün Eserleri (İnci Enginün tar. haz., 1988).
ESER ÖRNEKLERİ
ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI ŞİİRLERİ
DENİZ SARHOŞLARI
…
Bazen yırtık yelkenli bir sandala çarparak
Bazen ufkun kıpkızıl şarabına taparak
Gitgide coşuyorlar bak deniz sarhoşları
Rüzgarların ıslığı en yakın yoldaşları
Yıllarca dövünerek içi yenmiş taşları
Bir anda parçalayıp doyacak bu deniz sarhoşları
Çılgın gönüllerinde aşkın en büyük kini
Yosunlu kayaların o yeşil gözlerini
Deli aşıklar gibi oyacak bu sarhoşlar
DENİZ HASRETİ
…
Nasıl yaşayacağım ey deniz senden uzak
Yanıp sönüyor gibi gözlerimde fenerin
Uyuyor mu limanda her gece sallanarak
Altından çivilerle çakılmış gemilerin
Sevmiyorum suyunda yıkanmamış rüzgarı
Dalgaların gözümde tütüyor mavi, yeşil
İçimi güldürmüyor sensiz ay ışıkları
Ufkunda yükselmeyen güneşler güneş gibi
Bir gün nehirler gibi çağlayarak derinden
Dağlardan, ormanlardan sana akacak mıyım?
Ey deniz, şöyle bir gün sana bakacak mıyım?
Elma bahçelerinden, fındık bahçelerinden…
KAYNAKÇA: Yazar, 331-338; Çankaya, V, 1865-1870; C. Süreya, Mülkiyeli Şairler, İst., 1966, s. 30; B. S. Ediboğlu, “Uşaklı, Ömer Bedrettin”, AA, II, 753; ay, Bizim Kuşak ve Ötekiler, İst., 1968, s. 49-55; M. Kutlu, “Uşaklı, Ömer Bedrettin”, TDEA, VIII, 464-465; İ. Geçer, Ömer Bedrettin Uşaklı, 1986; İ. Enginün (haz.), Ömer Bedrettin Uşaklı, Bütün Eserleri, Ank., 1988, s. XV-XVI.