HAYATI
Divan şairi. Doğum yeri üzerine tezkirelerde çeşitli rivayetler vardır. Daha çok Edirneli olması üzerine durulmaktadır. Ahmet Paşa’nın Necati hakkındaki ünlü beytine göre:
“Necati’nin dirisinden ölüsü Ahmet’in yeğdir
Ki İsa göklere ağsa yine dem ura Ahmet’ten”
adının İsa olması gerektiğinde kaynaklar birleşmektedir. Necati’nin doğum tarihi belli olmadığı gibi, babasının da kim olduğu bilinmemekte, bazı kaynaklarda da “Abdullah oğlu” olduğu söylenmektedir. Eskiden babası belli olmayanlar ile devşirmeden gelenlere bu ad verilmekteydi. Necati’nin 1509’da İstanbul’da vefat ettiği bilinmektedir. Taşını Sehi Bey’in yaptırdığı mezarı Vezneciler’de Manifaturacılar Çarşısı’nın bulunduğu yerdeydi. Çarşının yapılması ile izi kalmadı, anısına bir taş dikildi.
Necati’nin yetiştirilmesi ve gençliği üzerine bilinenler söylentilere dayanıyor. Aşık Çelebi’nin belirttiğine göre bir hanımın kölesiydi, bu hanım onun iyi bir öğrenim görmesini sağladı. Daha sonra nasılsa Kastamonu’ya gitti. Burada hattatlık, şiir ve inşa üzerine çalışmaya başladı. Böylece şiirleri ile yaygın bir üne kavuştu. Adı Kastamonu’nun dışına taştı ve dönemin ünlü şairi Ahmet Paşa’nın bulunduğu Bursa’ya dek ulaştı. Bir şiiriyle de Fatih Sultan Mehmet’in dikkatini çeken Necati, Davan katipliğine atandı ve İstanbul’a yerleşti. Fatih’in vefat etmesi üzerine II. Beyazıt’ın da sevgisini kazandı. Şehzade Cem’den boşalan Karaman sancağına gönderilen Şehzade Abdullah’ın divan katibi oldu. 1483’te Abdullah’ın ölümü üzerine yeniden İstanbul’a döndü. Dönemin büyüklerine kasideler sundu. Bu dönemde kazasker Müeyyetzade Abdurrahman Çelebi’ye bağlandı. Divan’ını onun adına düzenledi. Manisa sancağına gönderilen Şehzade Mahmut’un nişancılığına atandı. Ama Manisa’da uzun süre kalamadı, Şehzade’nin vefat etmesi üzerine İstanbul’a döndü. Hayatının son yıllarında Vefa’da aldığı eve yerleşti ve resmi görev kabul etmedi.
“XV. asrın Ahmet Paşa’dan sonra yetişen en büyük şairi Necati’dir” (F. Köprülü). Bu yargı gerek yaşadığı dönemde, gerekse sonraki çağlarda kabul edilegelmiştir. Bu ünü, kendine özgü imgeleri, oldukça yalın atasözleri ile, deyimler ve halkın kullandığı sözcüklerle işlediği dili, rindane edası ve nükteli deyişleri ile sağlar. Süssüzlük, yalınlık, doğallık Necati şiirinin en temel özellikleridir. “Anadolu şairlerini İran edebiyatının açtığı tesirden kurtaran, şiire hayat veren Necati’dir” (F. A. Tansel). Oluşturduğu şiir dili ile hem yerliliği sağlar, hem manzumların alışılmış çağrışımlarını kırarak onlara yaşana hayatın canlılığını katar, hem de anlama yüklenen öğretici şiiri kuruluktan kurtarır. Necati’nin Divan’ı eski Osmanlı şiiri için bir hazinedir. Bazı beyitleri şimdi bile beğenilecek seviyededir. Bu beyitlerden:
“Rakibin ölmesine çare yoktur
Vezir ola meğer Sultan Selim’e”
ESERLERİ
Necati’nin günümüze kalan tek yapıtı Divan’ıdır. Tezkirelerde Münazara-i Mihr ü Mah, Gül ü Saba, Leyla vü Mecnun adlı mesnevileri olduğu, çevirileri bulunduğu kayıtlıysa da bu yapıtları bulunamamıştır. Divan’ı Ali Nihat Tarhan tarafından “Necati Bey Divanı” adlı ile 1963’te yayımlandı.
ESER ÖRNEKLERİ
NECATİ’DEN BEYTLER
Lale-hadler yine gülşende neler etmediler
Servi yürütmediler gonceyi söyletmediler
Taşradan geldi çemen sahnine bigane deyu
Devr-i gül sohbetinde laleyi iletmediler
Adeti hubların cevr-ü cefadır amma
Bana ettiklerini kimselere etmediler
Hamdüllillah mey-i canbahş ile sakilerimiz
Ab-ı hayvan kevser suyun istetmediler
Ey Necati yürü sabr eyle elinden ne gelir
Hublar cevrü cefayı kime öğretmediler
Aşıklarun ne itdüğünü anlamağ için
Allah edeydi bir güzele müptela seni
Yanında bunca kulundan bir ademi bile yok
Beğim bu nice seferdir ki ihtiyar ettin.
***
ŞEHZADE SULTAN ABDULLAH’A MERSİYE
Gelün figan idelüm rüzigarı ağladalum
Be derd ile felek-i bi-kararı ağladalum
Ne denlü kara gönüllü ve taş bağırlu ise
Kara bulutlar ile kühsarı ağladalum
Seha-yı nefsi firakı ile kanı indeledim
Ata-yı keffini anub biharı ağladalum
Güler yüzi ile şirin sözini vasf idelüm
Gül ile gülşen içinde hezarı ağladalum
Düşürdü efser-i şahenşehiyi dest-i ecel
Baş açalum varalum Şehriyarı ağladalum
Bu sa’b vakıaya işigine arz idelüm
Bu hasret ile Hüdavendigarı ağladalum
Bu zehr-i kahr ile kevn ü mekanı acıdalum
Bu zecr-i hecr ile dar ü diyarı ağladalum
Firak odını kime yanalum nedür tebdir
Varalum eyleyelüm hak-i payine takrir
Hayat nakdini şaha aceb nisar itdün
Cihan ü cana meyl ü ne ne itibar itdün
Adem diyarına tabut zevrakın sürdün
Gözümüzün yaşına bahr-i bi-kerar itdün
Hüma-yı hümmetünün sayesinde beglerüne
Hıyam-ı atlas-ı gerduni teng ü tar itdün
Kara saçun gibi başdan ayağa düşürdün
Şikeste hal ü perişan-i bi-karar itdün
Firak u derd ile gam gicesinde kullarunı
Sabah-ı haşre değin zar-ı intizar itdün
Kaçan ki göç ide Osmani yağmur olur lik
Ne göçtürür bu ki dünyayı eşkbar itdün
Yanunca bunca kulundan bir ademi bile yok
Begüm bu nice seferdür kim ihtiyar itdün
Meğer ki gün gibi tenhaca saye sultanı
Teferrüç itmeğe gitdün riyaz-ı Rıdvanı.
DİVAN’DAN
GAZEL I
Yar ola sandum gönül virdüm sana
Ben bana itdüm diriga ben bana
Didi gamzem oklariyle nicesin
Niçe gülerse didüm iy bi-vefa
Didi karşu tut dil-i bimarunı
Gamzem oklarına didüm hoş ola
İki gözsüz bakayın dünyaya ben
Hak-i payun bilmez isem tutiya
Gah zülfün serkeş olur geh hatun
Eksük olma her yanadan bir bela
Dostlardan yad olupdur can u dil
Olalı derd ü gamunla aşina
Gah mescid gösterür geh mey-kede
Olmaduk biz aşkun ile bir yana
*
Kim durur dirsen Necati dostum
Bende-i muhlis muhibb-i bi-riya
GAZEL II
Asumaniler geyüp güb gibi mahrum gitme gel
Göklere boyanmasun feryad u ahum gitme gel
İy beni servi hevası hak iden lütf eylegil
Payına sürsün yüzin bir dem gıyahun gitme gel
Çün müyesser oldı gönlüm bunda hanen kurbına
Gel berü kulluk idelüm padişahüm gitme gel
Hay esirge zülfünün zencirinün Şeydaların
Kıyma kendü kullarındur padişahum gitme gel
El götürüp ruz u şeb derdüni eylerdüm taleb
Ben elümle itmişem bildüm günahum gitme gel
Defter-i “nahnu kasemna” da nasibe yok zeval
İy belası kısmet-i lutf-ı İlahum gitme gel
İy beni hecri ile hak iden sana yalvarmağa
Başdan ayağa dil olmışdur giyahum gitme gel
Şem’ ahından Necati derd-mendün yolların
Karanuluk eyledi baht-ı siyahum gitme gel
Afitab-ı serv- kadsin zıll-i ali müstadam
Devletüm asayişüm püşt ü pehanum gitme gel
GAZEL III
Yaraşur kim seni der-defter-i huban yazalar
Name-i hüsnün içün bir yeni unvan yazalar
N’ola gelse hat-ı sebzün ne hatası ola kim
Kabe’nün çevresine ayet-i Kur’an yazalar
Korkarın kim lebünün örneğin alup sanema
Çin musavvirlerin bir suret ile can yazalar
Din etıbbaya ki Kaanun u Şifa yazmaktan
Hüner oldur ki gam-ı dilbere derman yazalar
Bana dirlük yiter ol kim ölicek derdünle
Meşhedüm mermerine küşte-i canan yazalar
Beni ser defter-i aşk iden erenler umarın
Sen şehi Padişeh-i milket-i Osman yazalar
Şi’r-i dilsüz-ı Necati var iken hayf ola kim
Yine yazup yanılup defter ü divan yazalar
KAYNAKÇA: Riyâzî, Riyâzü’ş-şuarâ, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3871, vr. 105a-106b, Ziyâ Paşa, Harâbât, İstanbul 1291-92, Ali Nihad Tarlan, Şiir Mecmualarında XVI ve XVII. Asır Divan Şiiri, İstanbul 1949, seri I, fas. 4, s. 10, Necâtî İsa Bey”, TDEA, VI, 548-550, Muallim Naci, Osmanlı Şairleri