HAYATI
Mehmet Murat Bey, Mizancı Murat, Türk politikacı, gazeteci, tarihçi ve yazar. 1854’te Huraki/Dağıstan’da dünyaya geldi. 15 Nisan 1917’de İstanbul’da, Anadoluhisarı’nda bulunan yalısında yaşama veda etti. Anadoluhisarı Mezarlığı’nda toprağa verildi. Tam adı Mehmet Murat. Dağıstan’ın bağımsızlığı için Ruslarla savaşan ve Hacı Murat’ın maiyetinde görev yapan Hacı Mustafa Efendi’nin oğludur.
1872’de Moskova Üniversitesi’nde yükseköğrenimini tamamlayan Mizancı Murat, daha sonra İstanbul’a geldi. Mithat Paşa ve Şirvanızade Rüştü Paşa’ya bağlandı. Matbuat Kalemi’ndeki görevini Sadaret mühürdarlığı izledi. 1877’de Osmanlı-Rus savaşı sırasında muhacir komisyonunda çalıştı. Bir süre Darülmuallimin’de tarih derslerini okuttu. Aynı kurumda müdürlük yaptı. 15 Ekim 1885’te Mizan adlı bir gazete çıkararak özgürlükçü düşüncelerini yaymaya başladı. Mülkiye’deki tarih dersleriyle de ateşli bir özgürlükçü olarak dikkat çekti. 1894’te gazetesi kapatılan Mizancı Murat, aynı yıl Paris’e kaçtı. Mizan’ı önce Kahire’de, sonra da Paris ve Cenevre’de çıkardı. Paris’te yaşadığı dönem Ahmet Rıza’nın önderlik ettiği İttihatçılara katıldı. Meşveret gazetesinin Fransızcasını çıkardı. 1908’de Abdülhamit tarafından özel olarak gönderilen Celalettin Paşa’nın Mizancı Murat’ı ikna etmesiyle yazar yurda döndü. Şuray-ı Devlet azalığı görevine getirildi. Sarayla anlaşması saygınlığını yitirmesine ve İttihatçıların ondan yüz çevirmesine yol açtı. Meşrutiyet’in ilanından sonra Mizan’ı günlük olarak çıkarmaya başladıysa da, umduğu ilgiyi göremedi. İttihatçılara karşı muhalefete geçti. 31 Mart olayı sırasında asileri övücü yayında bulunduğu için Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girmesinden sonra Divan-ı Harbe verildi. İsyanın hazırlayıcılarından biri olduğu gerekçesi ile müebbet küreğe mahkum edilerek Rodos’a sürüldü. Balkan Savaşı’nın hemen öncesinde çıkarılan genel aftan yararlanarak İstanbul’a döndü.
Mizancı Mehmet, Mülkiye’deki derslerinin ürünü olarak kaleme aldığı Tarih-i Umumi ve sürgün yıllarının verimi olan Tarih-i Ebülfaruk adlı yapıtları nedeni ile tarihçi olarak anılır. Yazar, edebiyat tarihine ise “Turfanda mı, Yoksa Turfa mı?” adlı tek romanı ile geçer. Mizancı Murat’ın “milli roman” adını verdiği yapıt, “otobiyografisinin bütün öğelerini taşır” (R. Mutluay). kuramsal olarak ileri sürdüğü düşünceleri somut örneklerle ortaya koyduğu görülmektedir. Mizancı Murat bu yapıtıyla, Türkiye’de ilk kez toplumsal kalkınma ve ilerlemenin ilkokuldan başlayarak basamak basamak gerçekleştirilebileceği görüşünü işlemiştir. Bu yapıtın dili yalın, anlatımı süssüzdür. Gözleme dayandığı dönemin toplumsal yaşayışını eleştiren bir görüş ile sergilediği için üzerinde durulması gereken bir romandır.
ESERLERİ
Roman:
- Turfanda mı Yoksa Turfa mı?, İst.: Mahmut Bey Mtb., 1308/1891
Oyun:
- Tencere Yuvarlandı Kapağını Buldu, İst.: Tefeyyüz Ktp., 1326/1910
Diğer:
- Tarih-i Umumi, 6 c., İst., 1298-99/1880-82
- Muhtasar Tarih-i Umumi, 2. bas., İst.: Civelekyan Mtb., 1302/1885
- Muhtasar Tarih-i İslam, Bahçesaray: Tercüman Basmahanesi, 1890
- Devr-i Hamidî Asarı, İst.: Matbaa-i Osmaniye 1308/1891
- Le Palais de Yıldız et la Sublime Port, Paris, 1896
- Müdafaa Niyetine Bir Tecavüz, İst.: Meşveret Mtb., 1314/1896
- La Force et la Faiblesse de la Turquie, Cenevre, 1897
- Hürriyet Vadisinde Bir Pençe-i İstibdat, İst.: Mahmut Bey Mtb., 1326/1908
- Mücahede-i Milliye, İst.: Mahmut Bey Mtb., 1326/1908
- Tarih-i Ebülfaruk, 7 c., İst., 1325-32/1909-16
- Enkaz-ı İstibdat İçinde Züğürdün Tesellisi, 1911
- Meskenet Mazeret Teşkil Eder mi?, İst.: Matbaa-i Amidi, 1329/1913
- Tatlı Emeller Acı Hakikatler yahut Batn-ı Müstakbele Adab-ı Siyasiye Talimi, İst.: Matbaa-i Amidi, 1330/1914
- Taharri-i İstikbal, 2 c., İst.: Matbaa-i Amidi, 1329-30/1913-14
ESER ÖRNEKLERİ
TURFANDA MI, YOKSA TURFA MI?
“Mansur, kapıya giderken, memur olduğu kalem odasında, kalem efendilerinin kaffesini birer işe memur addetmişti. Bunun için kendisi de, vazifesinin neden ibaret olduğunu kalemin reisi bulunan sakallı mümeyyizden sormuştu.
Müstakil bir vazifesi olmadığını ve tercüme veya yazıdan bir iş zuhur edince, sairleri miyanında kendisine de verileceği cevabını almıştı. Akşama kadar bekledi kendisine bir şey göstermediler. Çoktan beri oraya devam edip kıdem kesbetmiş olanların da işsiz olduklarını görüyordu.
Yalnız onu görse! Oturdukları makam-ı resmide bila-perva sütlaç, muhallebi yemek, şerbet, kahve cigara içmek, bol bol esnemek, bazen ikişer ikişer kol kola olarak oda dışarısındaki aralıkta gezmek… Meşguliyetleri hep bu yolda idi.
Hatta Mansur, genç bir efendinin, o gün bir defa yemekten başka hemen birer saat ara ile, iki defa şeker ekilmiş muhallebi, bir tabak sütlaç yediğini ve üç portakal şerbeti istediğini görüp taacüb etmişti. Mansur pekala görüyordu ki, bunlar arzu ve iştihika sevkiyle yenilmeyip, işsizlikten, vakit geçirmek üzere su’i isti’mal olunuyordu.
Zihnini dehşet istila etti. Bu hallerde bulunan adamın fikren terakki etmesine imkan olmadığını ve bil-akis insanın bildiğinden ve öğrendiğinden birçok şeyler kaybedeceğini düşündü.
Mansur esbab-ı mucibesini tahariyye başladı. Kalem umurunun her gün böyle geçtiğini, o halin yalnız o güne mahsus olmadığını hayretle öğrendi. Tabii olarak kalemin vazifesini, hal ve mevkiini, katiplerin esbab-ı lüzum ve tayinlerini tahkik etti. Gördü ki, Kalemde mümeyyizden başka bir mütercim ile bir mukayyidliğe lüzum var. Küsuru külliyen fazladır.
Mansur zannetmişti ki, odadaki otuz katibin otuzu da lazım, her birinin vazifesi ve mes’uliyyeti ayrıdır. Halbuki efendilerin yirmi yedisi müstakilden vazifesiz, mus’uliyetsiz “maaşlı müdavimler” idi. Kendisi dahi onlardan olacaktı”.
KAYNAKÇA: F. A. Tansel, “Mizancı Mehmed Murad Bey”, İÜEF Tarih Dergisi, c. II, S. 3-4 (1952), s. 67-68; Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri, Ank., 1964, s. 46-92; Ülken, 178-188; B. Emil, Mizancı Murad Bey: Hayatı ve Eserleri, İst., 1979; Kudret, I, 150-155; M. Kutlu, “Mehmed Murad (Mizancı)”, TDEA, VI, 211-212; S. Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İst., 1987, s. 34-35; A. Uçman, “Murad (Mizancı)”, YYOA, II, 250-251.