HAYATI
Divan şairi. Asıl adı Mehmet. Şiirlerini Hayali mahlası ile kaleme aldı. Vardar, Yenice’de doğduğu bilinen şairin, doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. 1557’de Edirne’de yaşama veda etti. Burada toprağa verildi.
Düzenli bir eğitim göremeden yetişen Hayali, çok erken bir yaşta iken haydari dervişi olan Ali Mest’in hizmetine girdi, tasavvufi düşüncelerinden beslendi. Piri ile birlikte İstanbul’a geldiği zaman şiirleriyle defterdar İskender Çelebi’nin, sonra da sadrazam Frenk İbrahim Paşa’nın dikkatini çekti. Hayali, onların aracılığı ile Kanuni Sultan Süleyman’ın meclisine girdi ve padişahın nedimelerinden biri oldu. 1534’te Bağdat Seferi sırasında onun da bulunduğu, Bağdat’ta Fuzuli ile görüştüğünü biliyoruz. 1535/36’da koruyucularının öldürülmesinden sonra sıkıntılı günler geçiren Hayali, kendisini çekemeyen kişilerin karamaları sonucu olsa gerek, gözden düşmesine karşın, sessiz, sitemsiz bir yaşam sürdü. Sonunda Kanuni Sultan Süleyman tarafından kendisine bey unvanı ile bir sancak verildi. “Süzi-i dilde Hayali gözde kaldı” dizesinin karşılığı olarak hicri takvime göre 964’te hayatını kaybetti.
Hayali Bey’in gençliğinde batıni inançlarını benimsemiş olması, kimi şiirlerinde açık seçik görülür. Ama İstanbul’a geldikten sonra pirinin etkisinden kurtulduğu söylenir. Şiirlerinin pek çoğunda gerçekten de bu etkiden sıyrıldığı, sadece şiire yönelmiş olduğu görülür. Tasavvuf ise insanı değerlendirişini, dünya görüşünü yansıtır. Benzetmelerinin ve imgelerinin gücü kendine özgü söyleyiş ile birleşerek klasik şiirin en iyi örneklerinin doğmasını vesile olur. Hiç evlenmediği için Bekar Memi olarak da tanınan Hayali’nin, şiirlerinde gerçek bir aşkı dile getirmesi de beklenemezdi. Hele sıradan bir yaşam süren, dünya nimetlerine önem vermeyen bir insanın içe dönük, tamamen kendi dünyasını anlatan şiirler yazması ise kaçınılmazdı. İşte yaşanan bu gerçeklik, onun şiir dünyasına belirlemektedir. Zorlamasız, hayalle beslenen, içten yaşama dervişçe bağlı bir şiirdir Hayali’nin şiiri.
ESERLERİ
Hayali Divanı’nın 1945’te Ali Nihat Tarlan tarafından bilimsel bir yayımı yapıldı.
ESER ÖRNEKLERİ
BEYİTLERDEN SEÇİLMİŞ ÖRNEKLER
Tarikatından ererse menzil-i maksuda her aşık
Hakikat rahını gözler bizim bir şahımız var
***
Gam-ı dünya bizi bilmez veli mah-ı muharremde
Şehid-i Kerbala içün bir ah ü vahımız vardır
***
Dimen Mecnuna ilm-i aşk tekmil etti kamildir
Benim yanımda ol divane bilmez nesne cahildir
***
Hakkı biz bulduk deyü zan etmesün ashab-ı kal
Cüylar çün erdiler deryaya hamuş oldular
***
Cihanara cihan içindedir arayı bilmezler
Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler
***
Afitabı nice teşbih eyleyim ruhsarına
Sen saadet nürusunu ol hake düşmüş bir zelli
***
Anı hoş tut garibindir efendi işte biz gittik
Gönül derler ser-i koyunda bir divanemiz kaldı
DİVAN’DAN
MURABBA DER KATL-İ İBRAHİM PAŞA
Gün gibi evvel beni dünyaya sultan eyledün
Sonra döndün saye-veş hak ile yeksan eyledün
Başumı çevgan-ı mah-ı nevle galtan eyledün
Neyledün ey çarh-ı huni neyledün kan eyledün
Bana çün aşüftelik ergürdi devr-i rüzgar
Bahr-ı gamsın eyledün mevc-i hilali aşikar
Fülk-i cismün eyledün ol mevc birle bi-karar
Neyledün ey çarh-ı huni neyledün kan eyledün
Hab-ı gafletden edüp suret gözinün perdesin
Dostluk kaanununun na-saz kıldun perdesin
Böyle mi eyler cihanda bir kişi perverdesin
Neyledün ey çarh-ı huni neyledün kan eyledün
Kara yere dökmeğe ehl-i zeminin kanını
Aşikar etdün hilalün hançer-i bürranını
Kime zahm urdunsa sildün damenünle kanını
Neyledün ey çarh-ı huni neyledün kan eyledün
Mihr yaksun haşre dek sinende hasret dağını
Dide-i encüm akıtsun yere kan ırmağını
Dişlesün dendan-ı Pervin mah-ı nev parmağını
Neyledün ey çarh-ı huni neyledin kan eyledün
GAZELLER
GAZEL I
Ol gün kanı ki gün gibi suzan idüm sana
Olsan revane saye-i bi-can idüm sana
Esrar-ı ka’inat ezel cüradan iken
Ben hankaah-ı aşkda hayran idüm sana
Ne gülde reng ü bü var idi ne sabada fer
Ben gülşenünde bülbül-i nalan idüm sana
Sen naz ederdün ehl-i niyaza Medine-var
Ben Ka’be gibi çak-i giriban idüm sana
Şahum Hayaliyem ki cihan la-mekan iken
Ben bir mekan-ı hasda mihman idüm sana
GAZEL II
Bir aleme ermiş durur erbab-ı harabat
Kim düşde dahi görmez anı ehl-i münacat
Mey telh olıcak halet olur anda ziyade
Zevk ehline yeter bu kadar keşf ü keramat
Aram edemez dil göricek sagan pür-mey
Hurşidi n’ola raks eylese zerrat
Ferzin gibi kec-reviliğe ko nat’-ı felekde
Çarh etde gerekdür seni bir lu’b ile şehmat
Sevda-yı cihanı koma gönlünde Hayali
Ol Ka’be-i ulyaya niçün mesken eder Lat
GAZEL III
Deme Mecnun’a fenn-i aşkı tekmil etdi kamildür
Benüm yanumda ol divane bilmez nesne cahildür
Anun-çün habs eder peykanunı dil ey keman-ebru
Ki ol bir kafir-i bi-din elinden geldi bir dildur
Gönül uslu isen ol valih ü şeydası bir hubun
Şu kim divanesidür bir perinün rind ü akildür
Döğünsem nola taşlarla bugün ol Yusuf-ı hüsnün
Kefine kim direm korsa terazü-var ma’ildür
Hayali ruze-i gamda hilale dündügi bu kim
Senin iyd-i cemalün görmedi ey mah bir yıldur
KAYNAKÇA: İslam Ansiklopedisi, c: V, s:384, Mehmet Fuad Köprülü, Divan Şiiri Antolojisi, s: 133-135, Fahir İz, Eski Türk Edebiyatında Nazım, c: I, s: 727-280.