HAYATI
XIV. yüzyılın ikinci yarısında sade ve canlı Türk nesrinin en büyük örneklerini veren Hamzavi, Hamza-name ve Kıssa-i İskender adlı büyük destani eserleri ile halk arasında yaşadığı dönemde büyük rağbet ve ilgi kazanmış bir yazardır. Hayatı hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığımız yazarın Ahmedi’nin kardeşi olduğu biliniyor. Asıl adı bilinmeyen yazara Hamzavi adı yazmış olduğu Hamza-name adlı yapıtından dolayı verilmiştir.
ESERLERİ
Hamza-name: Peygamber’in kendisinden bir yaş büyük olan amcası Hamza’nın kahramanlıklarını konu alır. Peygamber zamanındaki İslam ordusunun en cesur ve kuvvetli şahsiyetlerinden biri ve hatta birincisi olan bu kahramanın maceraları ölümüne müteakip Araplar arasında destanlaşmaya başlamış, meddah ve kıssas denilen şifahi Arap hikayecilerinin belli başlı konularından biri olmuştur. Daha sonraları gittikçe büyütülüp genişletilerek yazı ile de tespit edilmiştir. Bu arada İran ruhunun da destana karıştırıldığında ve eserin İranlılar tarafından da işlenmiş olduğuna da şüphe yoktur.
Kıssa-İskender: Doğuda fütuhatı, bu memleketler üzerinde derin ve devamlı tesirler bırakmış olan Büyük İskender’in nesir halinde destanını anlatmaktadır.
ESER ÖRNEKLERİ
HAMZA-NAME
Birkaç gün geçdukten sonra Hace dönüp şaha: “Buyursanız, varup taşra gezüp hali görelüm…” diyüp ata da binüp suret-i tedbil birer sipah tarzında çıkub gittiler. Bir niçe gün etraf-ı diyarı dolaşup seyr-i şikar itdiler. Meğer vakitlerde güz zamanı idi. Enva’ı meyveler feravan bağ ve bahçelerde her köyde zahire kısmından anbarlar dolu dolu, velakin şehre götürmezler. Hâce eyitdi: “Bre ademler, Medayin şehrinde kaht var dirler, niçün zahirelerünizi anda götürüp satmazsunuz?” didi. Eyitdiler: “Anda zulüm varımış. Varısavuz gayrı diyara giderüz” didiler. Hâce eyitdi: “Şimden sonra varun, artuk zulüm ref olındı. İşte bizler şehirden gelürüz. Anlar da şükridüp: “Şimden sonra varuruz” didiler. Meğer ol gün ziyade sıcak bir gün idi. Şikardan dönüp sahraya indiler. Ziyade susadılar. Şah eyitdi: “Şunda bir hali bağçe olsa hem dinlensek hem dinlensek hem bir sucağuz içsek didi. Hace: “N’ola şahum?” diyüp sürüp bir bağçeye geldiler. Yanındakilere: “Sizler taşrada durun” diyüp, Şah ile Hace ol bağçeye girdiler. Sahibi bir pir kişi imiş. Gördi ki iki yiğit, biri siyah sakallu, bir daha taze sakallu muhteşem kimseler. Ol pir karşu gelüp: “Hoş geldünüz!” diyüp, bunlarun önine düşüp, götürüp bahçenün müferrih yirinde ağaç sayesinde kerevet çatmış idi, üzeri döşenmiş, “Buyurun!” didi. Şah ile Hace geçip oturdular. Ol pir erkana hizmet etmiş idi, tiz varup bi sini ile peynir, reçel, zeytun ve meyvelerden mahazarı getürüp bunlarun önine kodu. Hâce ile Şah ol pirin ferasetine tahsin ettiler. Didiler ki: “Pirüm, eyü yollu ademsin!” didiler. Şah etrafına bakup gördi, bu bağçede enva-ı türlü meyveler ol kadar çok ki hesabı yok. Badedu taamdan sonra Şah eyitti: “Pirüm susadum! Şol nardan bize bir ikisin sık da getür, içelüm” didi. Ol pir: “N’ola” diyüp seğirdüp getürdü. Narın birin koparup kase içre sıktı. Kase dopdolu biraz da arttı. Getürüp Şah’a sundı. Şah alup kana kana içdi. Birazın bile Hace’ye verdi. Ol da içdi. Şah eyitti: “Pirim, hiç sen bu mahsul için miri tarafına bir nesne virür misin?” dedi. Hâce eyitti: “”Hayır, şahumuzun bize ne ihtiyacı vardur? Kendüm kazanıp kendüm yiyip şahuma ancak dua iderem” didi. Şah eyitti: “Bunda olan sair bağçeler de böyle midür?” Koca: “Beli, cümle muaf müslimdür, kimseye bir akçe virmezler” didi. Bu merre şah fikr idüp tamaa düşdi. “Şehre varduğumda bunda adem gönderüp bağçeleri defter idüp sahiplerinden öşrün alsunlar, sair alunan eşyalar gibi” didi, ve böyle şeyleri gönülden geçürdi. Biraz dahı oturup gene ol nardan birin koparup ol kasenün içine sıktı. Lakin gördü ki kase dolmadı. Koca heman başun salup birkaç dahi sıkıp hele güç ile kaseyi doldurdu. Şah’a sundu, Şah alup içdi. Gördi lezzeti evvelki gibi değül. Eyitdi: “Pirüm bu hal ne haldür? Mukaddem bir nar ile kase doldı. Ve hem lezzeti dahı tagayyür olmış. Bunda hikmet nedür? didi. Koca eyitdi: “Ey nevcivan! Ben de ol hayretdeyem. Cümlesi bir ağaçtan, siz de gördünüz. Lakin Allah hayırlar vire, şimdi padişahumuz sizler gizi taze bir civandur. Adlün faidesin, zulmün zararın bilmez. Geçenlerde şehirde zulme icazet virmiş. Ziyade kath olmış. Sonra hele bir dindar veziri vardur, anı irşad etmiş. Ol da zulümden feraget etmiş.
KAYNAKÇA: Türk Ansiklopedisi (1970). C. 18. “Hamza-nâme”. Ankara: MEB Yay. 458-459, Uçman, Abdullah (1997). “Hamza-nâme”. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. 4. İstanbul: Dergâh Yay. 91-92.