HAYATI
Oyun yazarı. 1844 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. 3 Şubat 1899 günü İstanbul’da hayatını kaybetti. Adı bazı kaynaklarda Mehmet Ali, bazı kaynaklarda ise Ömer Ali diye geçer. Ancak sadece Ali imzasını kullanmıştır. Üzerinde ismi bulunmayan bazı eserlerinin sonunda “bir zat tarafından tercüme ve tertip olunan…” ibaresi yer alır.
Ali Bey, Halep ve Şam vilayetlerinde kapı kethudalıklarında bulunan Yusuf Cemil Efendi’nin oğludur. İlköğrenimini özel hocaların yanında yaptı, küçük yaşta Fransızca öğrendi. On beş yaşındayken girdiği Tercüme Odası’nda on yıl kadar çalıştı, yazı hayatına da bu dönemde başladı. 1973’te Karantina İdaresi başkatibi, 93 Harbi’nden (1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı) kısa bir süre önce de Varna mutasarrıfı oldu. 1885 yılında Düyun-u Umumiye müfettişliğine tayin edilerek doğu illerinde görev yaptı. Oradan da Hindistan’a gitti. 1890-93 yılları arasında Trabzon valiliği yaptı, daha sonra tekrar Duyun-i Umumiye’de çalışmaya başladı ve 1894’te bu idarenin direktörlüğüne getirildi. “Direktör” lakabıyla anılması bu görevinden dolayıdır. Kabri Anadoluhisarı’nda Göksu Mezarlığı’ndadır.
Tanzimat sonrası Türk tiyatrosunun oluşumunda büyük emeği geçen yazarlardan biri olan Ali bey, tiyatro dışında, mizah ve gezi edebiyatı alanlarında da çeşitli eserler vermiştir. Onun gerek Diyojen, gerekse Çıngıraklı Tatar dergilerinde yayımlanan toplumsal ve siyasal içerikli mizah yazıları Türk mizah edebiyatının en başarılı örnekleri arasında yer almaktadır. Aynı zamanda, Güllü Agop yönetimindeki Osmanlı Tiyatrosu’nda görev alarak, o yıllarda hemen hemen hepsi azınlıklardan oluşan oyunculara diksiyon dersleri vererek konuşma bozukluklarının giderilmesine de yardımcı olmuştur.
Daha çok Moliere’den uyarladığı Ayyar Hamza adlı oyunu ve Letafet operetiyle tanınan Ali Bey’in eserlerinin çoğu komedi türündedir. Tiyatro dil bakımından Ahmet Vefik Paşa’nın izinden giden Ali Bey, ondan farklı olarak, özellikle halk söyleyişlerine yaklaşmış, gündelik konuşmalardan ve dili renklendiren pek çok klişe söyleyiş ve deyimden de yararlanmışlardır.
ESERLERİ
Oyun:
- Misafiri İstiskal, İst.: Şevki Bey’in Mtb., 1287/1870
- Geveze Berber, İst.: Mekteb-i Sanayi Mtb., 1289/1872
- Letafet, İst., 1315/1897
Uyarlama:
- Kokona Yatıyor yahut Madam Uykuda (Madam est couchée, E. Granpe-V. Bernard), İst.: Tasvir-i Efkâr Mtb., 1287/1870
- Ayyar Hamza (Les Fourberies de Scapin, Molière), İst.: Şevki Bey Mtb., 1288/1871
- (Molière’in George Dandin’inden uyarladığı “Memiş Ağa” 1870’te sahnelenmiş, ancak basılmamıştır.)
Diğer:
- Seyahat Jurnali, (gezi notları) İst.: A. Asaduryan Mtb., 1314/1896
- Lehçetü’l-hakayık, (mizahi sözlük) İst.: Düyun-ı Umumiye Mtb., 1315/1897
- Seyyareler, (mizahi öyküler) Kahire: Kanun-ı Esasi Mtb., 1315/1897
Çeviri:
- Gavo Minar ve Şürekâsı (E. Gondinet), Trabzon, 1307/1891
- Evlenmek İster Bir Adam (C. P. de Kock), İst.: Zartaryan Fabrikası, 1290/1873
- Ayyar Hamza (haz. M. N. Özön, İst.: Remzi, 1940)
- Kokona Yatıyor (haz. D. Aksan, Ank.: Dün-Bugün, 1961)
- Letâfet (haz. B. Dürder, İst.: Remzi, 1961)
- Lehçetü’l-hakayık ve Seyyâreler (haz. N. Hacıeminoğlu, Ank., 1962) ile Lehçetü’l-hakayık, Kokona Yatıyor, Misafiri İstiskal, Ayyar Hamza, Seyahat Jurnali (haz. Ş. Kutlu, İst.: Tercüman, 1974) yeni harflerle de yayımlanmıştır.
ESER ÖRNEKLERİ
AYYAR HAMZA*
Hamza: İşte demincek mahsus gittim. Kızın erkek kardeşini buldum. Bu herif, eski yeniçeriler gibi kuşağı piştoflu zırzopun biri. Aydın’da zeybeklerle beraber birçok vakit başıbozuk askerliği etmiş ki adam öldürmek yanında su içmek gibi. Şuradan buradan konuşarak beriki işi açtım. “Tatlılıkla işi bitirmek tarafına gitmezseniz davaya kalkışacaktır. Eğer iş oraya düşerse sonra haksız çıkarsınız. Çünkü babalık hakkının yanında kızımızı baştan çıkardı sözü bir para etmez. Ondan başka, onlar zengin adamlardır, para kuvvetiyle her işi görürler…” filan diyerek biraz gözdağı verdim. Nihayet kendine biraz akça verilirse davaya kalkışmaksızın kızı boşatmaya razı olacak.
Muhterem: Ey, ne istiyor?
Hamza: Ona bakılırsa Mısır harcını istiyor.
Hamza: Olmayacak şeyler.
Muhterem: Ey, nihayet?
Hamza: Beş altı yüz altında geziyor.
Muhterem: Ne dedin?.. Aklını mı bozmuş?
Hamza: İşte ben de onu dedim ya. Nerede bu bolluk? Siz öyle olur olmaz ayak patırtılarına pabuç bırakır adamlardan olmadığınızı kendisine anlattım. Daha herifi kandıracak birçok sözler söyledim. Nihayet, bu günlerde Edirne’ye gidecekmiş, yol masrafına razı olacağını söyledi. Bunun için bir at almak istiyor. O da altmış liraya doğru hasıl olur.
Muhterem: Altmış lira ise veririm.
Hamza: Altmış lira amma ata eğer lazım. Ondan başka, herif dışarı gidiyor. Kahtane’ye gider gibi olmaz a! Bir çift de tabanca ister. Bunlar da en aşağı yirmi liraya olur.
Muhterem: Pekala, yirmi, altmış daha seksen lira.
Hamza: Evet seksen lira.
Muhterem: Çok amma neyse, veririz, çare ne?
Hamza: Bir de yeğenini götürüyormuş. Onun için de otuz liralık olsun bir hayvan ister.
Muhterem: Ne halt eder ağanın beygiri! Cehenneme kadar yolu var. Bir para vermem!
Hamza: Aman, efendim…
Muhterem: Hayır, ne derdi varsa görsün!
Hamza: Efendim, yeğeni yaya mı gitsin?
Muhterem: Nasıl giderse gitsin, bir para vermem.
Hamza: Ay efendim, böyle küçük bir şey için gürültü çıkarmak size yakışmaz. İşi mahkemeye düşürmek mi iyi, yoksa böyle az bir şeyle tatlıya bağlamak mı iyi?
Muhterem: Peki, haydi öyle olsun. Otuz lira daha veririz. (Kendi kendine) Ne Allah’ın belası imiş!
Hamza: Bir de hurçlarını yükletmek için katır…
Muhterem (hiddetle): Artık halt ediyor! Bir para verecek değilim. İşi mahkemeye düşürmek daha ala… Nedir bu?
Hamza: Aman, efendim, şu işi bozmayınız.
Muhterem: Hayır! Hayır! Ne halt edecekse etsin, bir para vermem.
Hamza: Bir küçük dolap katırı, efendim…
Muhterem: Bir eşek bile almam.
Hamza: Amma…
Muhterem: Hayır dedik a! Bu işi mahkeme temizler.
Hamza: İyi amma, bir kere düşünsenize! Böyle bir dava kapısı açtığınız vakit ne zahmetlere gireceksiniz. Davası olanların halini görmüyor musunuz? Bir küçük işi nasıl büyütüyorlar! Bire muhzırdı, bire vekildi, bilmem zabit katibi idi, yok ilam katibi idi, mübaşirdi, mümeyyizdi… Bu kadar gürültünün içinde haklı olduğunuzu kime anlatacaksınız? Dünyada olmadık yoktur. Vekil bir ters halt ederse kabak sizin başınıza patlar. Yahut vekiliniz davacınızla uyuşur, sizi haksız çıkarırlar. Zabit katibi kararı yanlış zapt eder; o doğrusunu zapt etmişse bile ilanı yazan yanlış yazar; hasılı, bin türlü ihtimali vardır. Adam bunları düşündükçe, değil dava kapısı açmak, bir davaya mecbur olsa bırakıp Hindistan’a kadar kaçmayı göze alır. İşte, bakın, bir kere düşünün de…
Muhterem: Peki peki, katır için ne vermek lazım?
Hamza: Vallahi, efendim, katır, kendisiyle yeğeninin hayvanları, eğerle piştof filan, ondan başka bazı burada ufak tefek borçları için hepsi iki yüz altın istiyor.
Muhterem: İki yüz altın mı?
Hamza: Evet.
Muhterem (hiddetle gezinerek): Bu işi mahkemeden başkası temizlemeyecek, anlaşıldı. Nafile yorulmayalım.
Hamza: Aman, efendim, bir kere düşününüz…
Muhterem: Anlaşıldı dedik, a!
Hamza: Beyhude yere birtakım…
Muhterem: Dava edeceğim diyorum. Anlatamadık mı?
Hamza: Pekala, dava ettiğiniz vakit para sarf etmeyecek misiniz? Muhzıra, mübaşire, vekile para vermeyecek misiniz? Han, ya bunun ilam harcı, katibin bahşişi, fezleke resmi, odacı avaidi, derkenar harcı, temhiriyesi, varaka-i sahiha bahası?… Fazla olarak bazı el altından kalbur üstüne gelenlere hediyeler filan gibi vereceğiniz şeyleri de düşünün… Görüyorsunuz a, iki yüz altın verip de kurtulmaktan başka ehveni yoktur.
*Ayyar Hamza, Direktör Ali Bey’in Moliere’nin Les Fourberies de Scapin adlı yapıtından uyarladığı eseridir. Ahmet Vefik Paşa da aynı oyunu Dekbazlık adı ile adapte etmiştir. Ayyar Hamza’nın konusu kısaca şudur: Muhterem Efendi ile Zuhuri Efendi ticaret işi için Mısır’a gidince, Muhterem’in oğlu Sena Bey, babasının haberi olmadan evlenir. Zuhuri’nin oğlu Nimet Bey de bir esircinin evinde gördüğü kıza aşık olur. Oysa babaları, karşılıklı olarak birbirlerine kız vermeyi kurmaktadırlar. Esirci de beş yüz altın verilmez ise kızı satacağını söyler. Zuhuri Efendi’nin uşağı Ayyar Hamza, hem babaları kandırmak, hem de sevgilileri birbirine kavuşturmak için türlü düzenlerle işi çözümler.
Moliere’nin bu ünlü komedisi, ayrıca Orhan Veli Kanık tarafından Scapin’in Dolapları adı ile, 1944’te Türkçeye çevrilmiştir. Ali Bey’in uyarlaması ise M. N. Özön tarafından 1940’da yeniden basıma hazırlanmıştır. Yapıtın dili temiz, Türk yaşamına uyarlanması ise oldukça başarılıdır.
KAYNAKÇA: OM2 , II, 40; M. N. Özön, “Önsöz”, Ayyar Hamza, İst., 1940, s. 5-25; Gövsa, 33; S. N. Gerçek-S. İskit, “Âli Bey”, AA, I, 294; Tanpınar, 254-260; R. A. Sevengil, Türk Tiyatrosu Tarihi, c. III, İst., 1968, s. 62-63, 66, 74; N. Akı, XIX. Yüzyıl Türk Tiyatrosu, Ank., 1963, s. 36-40, 152-153; M. And, Tanzimat ve İstibdat Döneminde Türk Tiyatrosu, Ank., 1972, s. 76-79, 119-122, 323-325; Banarlı, RTET, II, 997-998, 1005; M. Kutlu, “Âlî Bey (Direktör)”, TDEA, I, 109-110; M. B. Varlık, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Mizah”, TCTA, IV, 1092-1095; A. Uçman, “Âli Bey (Direktör)”, YYOA, I, 198.