HAYATI
Yazar ve eleştirmen. 1879’da İstanbul’da dünyaya geldi. 1910’da zamanında müdahale edilemeyen bir apandisit yüzünden genç sayılabilecek yaşta yaşama veda etti. Ortaöğrenimini Fatih Rüştiyesi ve Vefa İdadisi’nde yapan Ahmet Şuayip, yükseköğrenimini Hukuk Mektebi’nde tamamladı. Hukuk Mektebi’ndeki öğrenciliği sırasında bir taraftan da Orman ve Maadin Vekaleti’nde çalıştı. Daha sonra bitirdiği okulda İdare ve Devletler Hukuku müderrisliği yaptı. İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul Maarif Müdürlüğü ve Divanı Muhasebat (Sayıştay) savcılığı görevlerinde bulundu.
Ahmet Şuayip, Servet-i Fünun dergisinde yayımladığı “Hayat ve Kitaplar” ve “Ulum-i Siyasiye ve İçtimaiye” başlıklı söyleşileri ile Batı düşün ve sanat dünyasını izleyen çalışmalar yaptı. Rıza Tevfik ve Mehmet Cavit ile birlikte çıkardıkları Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye dergisinde ekonomi ve toplumbilim alanında inceleme yazıları kaleme aldı.
EDEBİ KİŞİLİĞİ
Ahmet Şuayip, Servet-i Fünun kuşağı içinde bilim ve araştırmaya yönelen yazarlardan biriydi. Fransız edebiyatının önde gelen eleştirmenleri, Gustave Flaubert gibi ünlü ve yol açıcı bir gerçekçi, ünlü Alman tarihçilerini “Hayat ve Kitaplar” kitabında topladı. Ayrıca ünlü Fransız natüralisti Emile Zola ve romanları üzerine de seri makaleler kaleme aldı. Servet-i Fünun dergisinde yayımladığı bu makalelerinden pek çoğu bu kitapta yer almadı. Ahmet Şuayip, ayrıca Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye dergisinde yayımlandığı makalelerinde sosyal araştırmalara yöneldi. Türk edebiyatının deneme-eleştirme-araştırma alanlarında her zaman boş kalan bir alanı, yaşadığı dönemde hakkı ile dolduran bir yazardı.
ESERLERİ
Şiir:
- Eş’ar-ı Vefâ, İst., 1304/1911
Çeviri:
- Vehametli Sevdalar (E. Gonzalez; İsmail Safa ile)
Eleştiri:
- Esmar-ı Matbuat
- Hayat ve Kitaplar
- Ulum-i İktisadiye ve İçtimaiye
- Hukuk-ı Umumiye-i Düvel
- Hukuk-ı İdare.
ESER ÖRNEKLERİ
Gustave Flaubert, Nazariyat-ı Edebiye ve Felsefiyesi
“Flaubert, hem romantik hem realisttir. Denilebilir ki, 19. Asrın ortasında, kendinden kırk sene evvelki temayülat-ı edebiye ile kırk sene sonraki nazariyet-i edebiyeyi nefsinde cemetmek istemiştir. Şu halet-i fikriyenin sureti teşekkül ve tevessüünü, yani Flaubert’in hayatı fikriyyesinde o derinliği, o ihatayı vücüde getiren ahval ve esbabı taharri etmek faideden hali değildir.
Flaubert, daha evan-ı sebavetinde iken ihtisasat-ı şedide ve müheyyiceye meraklı idi. Pederinin sercerrah bulunduğu hastanede terbiye edildiği esnada, teşrihhanedeki cesedleri görebilmek için küçük bir arkadaşı ile duvarları tırmanırdı. Esarar-ı muzlime ve faciaya doğru mukavemetsiz bir meczubiyet, bir ihtiyaç-ı tecessüs duyardı.
Şark, kendisini daima taht-ı tesirinde tutmuştur. İskenderiye’de kumların üzerinde uzanıp yatamadığı, Hellespont’un ulu çınarları altında uyuyamadığına tahassür eder. Kalbinde akvam-ı bedeviyenin mahzuniyeti, muhacerete olan sevki tabiileri, hayata karşı olan nefreti fıtriyeleri hükmü fermadır: onlar gibi şemse ziyaya, semay-ı kebuda çılgıncasına bir iblita ve iştiyak duyduğunu söylüyor.
……
Bundan başka Flaubert’de zevji tekeddür pek amik ve şedittir. Acıları sever, kederlerinden daha ince zevk almak için onları tahlil ve teşhis etmekten mahzuz olur. Bir yerde diyor ki: “Ben, ihtiyarlayacağını düşünmeksizin bir çocuğa, mezarı hatırlatmaksızın bir beşiğe baktığımı bilmiyorum. Bir kadının temaşası, bana, onun iskeletini tahayyül ettirir. Meserretbahş manzaralar beni mükedder ettiği halede, manazır-ı mükeddere pek az müteessir eder”. Hulasa: zevki hüzün, zevki esrar, zevki fecayi, zevki şark… İşte Flaubert’in romantizm haleti ruhiyesinin anasırı.
Romantizm mesleki edebisinin bir sureti katiyete tayin ve tarifi pek müşküldür. Bunu, her münekkit başka bir suretle ifade etmiştir. Paul Bourget “romatizm” kelimesinin birbirine mugayir maanii muhtelifiye cami olduğunu söylüyor. Evvela şimalin sisli manazırından, mütefekkirane eş’arından alınan hissiyatın ifadesi idi. Asrın mebdeinde herkes İskoçya’nın romantik mevkiler, romantik manzaralarla malamal olduğunu söylüyordu. 1830 tarihlerinde doğru “romantizm” kelimesi aynı zamanda eşkali ebediyete bir tereddül göstermekle beraber, büsbütün keyfi müheyyiç, bahusus ulvi bir hülya-yı hayatı terceme ediyordu.”
…..
KAYNAKÇA: İbnülemin, Şairler, IV, 1967-1970; Ergun, I, 360-367; Gövsa, 397; R. E. Koçu, “Ahmed Vefa Bey”, İSTA, I, 477; Özkırımlı, TEA, I, 64; “Ahmed Vefa Bey”, TDEA, VIII, 523, İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) – Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) – Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007, 2009) – Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) – Encyclopedia of Turkey’s Fomous People (2013)